Doğrusu, bu yazıyı hazırlamak için epey düşündüm. Yer yer aydınlanmanın yaşandığı bir dönemden sonra daha gri, depresif günlere geldiğimizde ülkemizde beyin cerrahisinin ne durumda olduğunu ve gelecekte ne olacağını yazmak biraz zorlaştı. Doğru tespitler yapmak ve bundan sonraki süreci planlamak hepimizin görevi ve sorumluluğu olmalıdır, diye düşünüyorum. Neden aydınlanmanın ardından karanlıktan, depresyondan söz ettiğimi açıklamak istiyorum.
Önce aydınlık durumdan söz etmeliyim. Bildiğiniz gibi, Türk beyin ve sinir cerrahisi topluluğu yakın zamanda önemli bir başarıya imza attı; “Dünya Beyin Cerrahisi Toplantısı”, 2017 yılında İstanbul’da yapılacak. Ağustos ayında Brezilya’nın Recife kentinde yapılan toplantıda Dünya Nöroşirürji Dernekleri Federasyonu (World Federation of Neurosurgical Societies)’nun toplantısında 70’ten fazla ülkenin ve 190 delegenin katıldığı oylamada, Türkiye 101 oy alarak ezici bir çoğunlukla diğer beş ülkeyi (İngiltere, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Arjantin, Kolombiya) geride bıraktı. Tabii ki bu noktaya gelinmesi çok kolay olmadı ve yıllar boyu süren kendini geliştirme, yakın çevresinde ve dünyada etkin olma uğraşlarının sonucunda elde edildi. Artık Türk nöroşirürjisi, Türk Nöroşirürji Derneği (TNDer) liderliğinde kurumsallaşmış ve dünya çapında bir örgüt olmuştur. Bu başarıda katkısı olan tüm meslektaşlarıma, bu süreçte çok başarılı bir liderlik yapan TNDer’e teşekkürü bir borç biliyorum.
Gerçekten, ülkemizde “nöroşirürji” oldukça iyi bir yerdedir ve bunda eğitim kurumlarımızın önemli bir rolü vardır. Ülkemizde beyin cerrahisinin standartlarının Batı ülkelerinden farklı olmadığını, yapılan cerrahi girişimlerin kalitesinin yüksek olduğunu ve bilimsel üretiminin de 1990’lı yıllarda tepe yaptığını belirtmek gerekir. TNDer’in çıkardığı İngilizce derginin SCI kapsamına girmiş olması bir gurur kaynağımız olmuştur. Derginin sitasyon puanının her yıl artması ve reddedilen yazı oranının yükselmesi de bunun göstergeleridir. Halen ülkemizde Avrupa Nöroşirürji Dernekleri Birliği (EANS) tarafından eşyetkilendirme (accreditation) alan altı eğitim kliniği bulunmaktadır. TNDer bir yeterlik (board) sınavı yapmakta ve ülkemizde nöroşirürji eğitiminin üst düzeyde olması için farklı kollardan yoğun bir aktivite göstermektedir. Eğitim ile ilgili çabalara başkalarını da ilave edebiliriz. Alt çalışma gruplarının (spinal, pediatri, vasküler, nöroonkoloji, nöroanatomi vb.) sempozyum ve kursları artık gelenekselleşmiş, bunlardan öteye TNDer, bir “Uluslararası Temel Nöroşirürji Kursu” düzenlemeye başlamıştır.
Ancak, nöroşirürjinin kalitesi yüksek olsa bile bölgemizde ve dünyada etkin olmak, aynı zamanda tanıtım yapmak ve liderlik yapmakla mümkün olabilirdi. TNDer bu konuda büyük bir atılım yapmış ve çok sayıda uluslararası toplantı düzenlemiş, çok sayıda Türk nöroşirürjiyen uluslararası toplantılarda konuşmacı olmuş ve etkinliğimizi yurt dışına duyurmuştur. Yakın zamanda ülkemizde gerçekleştirilen uluslararası toplantılardan bazılarına örnek olarak; “Karadeniz Nöroşirürji Kongresi”, “Orta Doğu Nöroşirürji Sempozyumu”, “Asya Anadolu Nöroşirürji Sempozyumu”, “Orta Doğu Omurga Cerrahisi Kongresi”, Eylül ayında İstanbul’da düzenlenen “Asya Nöroşirürji Kongresi”ni verebiliriz. Ülkemizde defalarca tekrarlanan EANS kurslarına ek olarak, yukarıda söz ettiğim Uluslararası Nöroşirürji Kursu’nu sayabiliriz.
Bu başarılarda gençlerin daha çok sorumluluk almasının büyük rolü olduğunu söylemek gerekir. Ancak bunun artarak devam etmesi gerekmektedir. Yakın zamandaki yasal düzenlemeler ve eğitim kadrolarındaki büyük kayıplar gelecekten endişe duymamıza neden olmaktadır. Günümüzde ciddi bir “insan yetiştirme” sorunu ile karşı karşıyayız. Elli altmış yıllık üniversite hastaneleri ve devlet eğitim hastaneleri deneyimli eğiticilerini kaybetmiş ve kaybetmeye devam etmektedir. Asistan eğitiminin kalitesi hızla düşmüş ve daha da düşecektir. Zaten beyin ve sinir cerrahisindeki zahmetli eğitim süreci ve düze çıkmanın 30’lu yaşların ötesine taşınması ile TUS sınavlarında tercih edilmeyen uzmanlık alanımız için çok kaygı duymamız gerekmektedir. Eğitim kurumlarının maddi açıdan tatmin edici olmaması, kaliteli akademisyenlerin yetişmesini engellemektedir. İsteksiz, fazla okumak ve kendisini yetiştirmek istemeyen asistanlar akademik yaşama katılmamaktadır. Ayrıca, Sağlık Bakanlığının eğitim süresini altı yıldan beş yıla indirmesi eğitim kalitesini olumsuz etkileyen bir karar olmuştur.
Bilimsel araştırmalarda da önemli bir gerileme olacaktır. Zaten daha çok doçentlik hazırlığı için ve asistan tezleriyle yapılan araştırmalar bundan sonra daha da sekteye uğrayacaktır. Eğitim hastanelerinde gelirini arttırmanın yolunun daha çok hasta bakmak ve ameliyat yapmak olduğunu düşünen eğiticiler, performans geliri getirmeyen araştırmayı hiç düşünmeyeceklerdir. Beş on yıl sonra Türkiye kaynaklı yayınların azalması beklenen bir durumdur.
Bu başarının sürdürülebilmesi için insan kaynaklarımızın ve kalitemizin artarak sürdürülmesi gereklidir. Bu yasalar ve yapılan yanlışlıklar sürdürüldüğü takdirde, yakın gelecekte bu zahmetli uzmanlık alanında kaliteli eğitmenler, araştırıcılar bulmakta ve bugün elde ettiğimiz başarının sürdürülmesinde ciddi bir gerileme olacaktır.
Umarım, bu düşüncemde yanılırım.
Not: Bu yazı, Türk Nöroşirürji Derneği Bülteni (No:30, Ekim 2012)’nde yayımlanmıştır.