Türk destanları, yalnızca kahramanlık anlatıları değil, aynı zamanda dönemin sosyal değerlerini ve ideal yönetici tipolojisini yansıtan önemli kültürel metinlerdir. Türk destanlarında liderliğin meşruiyetinin soydan ziyade bilgi, adalet ve ehliyete dayandığı, bu yönüyle modern kamu yönetimi anlayışıyla örtüşen bir liyakat anlayışının benimsendiği açıkça görülmektedir. Türk sözlü edebiyatının temel yapı taşlarından biri olan destanlar, sadece kahramanlık hikâyeleri anlatmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumların kolektif bilinçlerini, değer yargılarını ve ideal insan profillerini de şekillendiren kültürel miras unsurlarıdır. Bu bağlamda destanlar, toplumun yönetim anlayışını ve meşruiyet algısını anlamak açısından da önemli birer kaynak niteliğindedir.
Kavramsal olarak bireyin bilgi, beceri, deneyim ve ahlaki yeterliliğe dayalı olarak bir görevi üstlenme hakkını ifade eden liyakat, modern kamu yönetimi teorilerinde etkinlik, verimlilik ve adaletin sağlanması açısından temel bir ilke olarak kabul edilmektedir. Bu ilkenin tarihsel ve kültürel kökenleri, toplumların yönetsel gelenekleriyle doğrudan ilişkilidir.
Türk Destanlarına birkaç örnek bağlamında liyakatin yansımalarına bakılacak olursa Sakalara ait Alp Er Tunga destanında başkahraman Alp Er Tunga’nın, sadece savaş meydanında gösterdiği kahramanlıkla değil, adil ve bilge yönetimiyle de ön plana çıktığı görülecektir. Halkına karşı sorumluluk duyan, kararlarında isabetli olan bir lider tipolojisi çizen Alp Er Tunga destanda etik değerlere saygılı, ideal yönetici tipi olarak sunulur. Bu nitelikler, yönetimde liyakat esasının erken dönem Türk kültüründe mevcut olduğunu göstermektedir.
Bunun yanında Ergenekon Destanı bir topluluğun yok oluşun eşiğinden geri döndüğü bir yeniden doğuş anlatısıdır. Bu anlatıda toplumun kurtuluşunu sağlayan lider, doğuştan gelen bir soyluluğa değil, zekâsı, stratejik düşünme yetisi ve cesaretiyle öne çıkar. Bu destanda kriz anlarında liderlik pozisyonuna liyakatli bireylerin gelmesinin gerekliliği açıkça görülmektedir.
Türk milli bilincini ve değerlerini yansıtan bir diğer destan olan Oğuz Kağan’da ise Oğuz Kağan, destan boyunca Tanrı’dan kut almış bir lider olarak resmedilir. Ancak bu kutsallığın yanında, stratejik zekâsı, savaş dehası, ileri görüşlülüğü ve halkına karşı duyduğu sorumluluk duygusu, onun gerçek anlamda meşru bir lider olmasını sağlar. Devleti oğulları arasında paylaştırırken her birinin yeteneklerini ve eğilimlerini dikkate alması, görev dağılımında liyakat esasının vurgulandığını göstermektedir. Bu, yönetimin aile içindeki hiyerarşik yapıya değil, bireysel yetkinliğe göre şekillendiğinin bir göstergesidir.
Türk destanlarında gözlemlenen liyakat anlayışı, çağdaş kamu yönetimi ilkeleriyle örtüşmelidir. Özellikle kamu görevlilerinin işe alınmasında ve yükseltilmesinde liyakat esasının gözetilmesi, toplumsal güvenin sağlanmasında ve yönetimde adaletin tesis edilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Destanlardaki bu tarihsel zemin, günümüz yönetim sistemlerine kültürel bir temel oluşturmaktadır.
Sonuç olarak, Türk destanlarında yer alan kahramanlar, yalnızca fiziksel güçleriyle değil, aynı zamanda bilgi, adalet, ahlak ve liderlik vasıflarıyla meşruiyet kazanmışlardır. Bu durum, Türk kültürünün tarihsel süreçte liyakati nasıl önemsediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bugün modern kamu yönetiminde temel bir ilke olarak kabul edilen liyakat, köklerinin bu kadim kültürel anlayışa dayandığını bilmelidir. Bu yönüyle Türk destanlarının, yalnızca tarihî birer anlatı değil, aynı zamanda evrensel yönetişim ilkeleriyle uyumlu düşünsel kaynaklar olduğu unutulmamalıdır.