Tıp doktoru ve akademisyen olduğum için eğitim ile ilgili okur-yazarlığım genelde tıp eğitimi konusunda oldu. Akademik Akıl’ın bu ay belirlediği konu başlığı “İyi bir eğitim sistemi nasıl olmalı” olunca genel eğitim ile ilgili bir makale yazmayı planladım. Bu konuda kuşkusuz genel bir bilgi birikimi vardı ama akademik anlamda fazla bir okuma yapmamıştım. Konu ile ilgili makale yazmaya karar vermenin, genel eğitim konusunda akademik anlamda bilgilenme fırsatı vereceğini düşünerek internetten bu konuda yazılmış makaleleri okumaya başladım. Bu vesile ile Milli Eğitim Bakanlığı Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı (EARGED) tarafından “MEB 21. YÜZYIL ÖĞRENCİ PROFİLİ” başlığı altında yapılan ama genel olarak Türk Eğitim Sistemi üzerine sorgulama, sorunlar ve çözüm önerilerini içeren kapsamlı bir yayını inceleme fırsatı buldum. Akademik anlamda kişisel olarak bilgi dağarcığıma eğitim konusunda çok büyük katkı yapan bu çalışmanın sonuçlarına ve çözüm önerilerine makalede geniş vereceğim. Ama çok üzüldüğümü belirtmem gereken konu 2011 yılında 356 sayfalık bir kitap şeklinde hazırlanan bu kadar kapsamlı bir çalışmanın sonuçlarının pratik yaşamda uygulama alanı bulamayışıdır. Zira eğer 2011’de bu raporda vurgulanan eksikler dikkate alınıp yapılan öneriler gerçekleştirilse idi belki bugün” Nasıl Bir Eğitim Sistemi” konusunda bir makale yazmaya gerek kalmayacaktı. Anladığımız kadarı ile bu çalışma da pek çok benzeri gibi tozlu kitap raflarında ya da internet ortamında yayınlanmakla kalmış, uygulamaya geçilmemişti. Ülkemizde birçok konuda yapılan yasal düzenlemelere benzer şekilde bu çalışmada bir önceki ayın konusunda yazdığım “ Yeni Bir Anayasa Gerekli mi” başlıklı makalemde belirttiğim gibi uygulamada eksiklikler olan raporlar, öneriler ve kanunlar kervanına katılmıştı.
Tüm toplumlar için geçerli olan “Güzel bir gelecek iyi bir eğitim ile sağlanır” aforizması güncelliğini her zaman korumaktadır. İyi bir eğitim sistemi mantık üzerine kurulmalı, ezberi dayatmak yerine kişinin istediği konuda bilgiye nasıl ulaşıp o konuda yetkin hale geleceğini gösteren bir sistem olmalıdır. Kuşkusuz iyi bir eğitim sistemi salt bilgiye ulaşma yollarını değil ahlaki eğitimi içine alan değerler sistemini de öğretmelidir. İyi bir eğitim sistemi aynı zamanda belli bir anlayış ve eğitim felsefesine göre yapılmalıdır. Eğitim sisteminde ana bileşenler eğiten ve eğitilen olunca eğitim felsefesi doğal olarak insan felsefesine göre yapılır. Esasında eğitim ve öğretim doğumdan mezara kadar devam eden ve etmesi gereken bir süreçtir. Toplumun tüm bireyleri almak zorunda olduğu formal eğitimler dışında yaşam boyu yeni teknolojiler, çevresel değişimler, sosyal değişimler, mesleki gelişmelere paralel olarak sürekli öğrenme ve eğitilme eylemi içinde olursa ancak, hızla gelişmekte olan 21. yüzyıla ayak uydurulabilir. Ancak bunu yaparken yine eğitimle elde edilecek olan doğal yaşam, çevre, kültürel ve etik değerleri koruma ediniminin de ihmal edilmemesi gerekir.
Bilindiği gibi bir toplum ne kadar gelişmiş ve modernleşmiş olursa olsun çocuklar okuldan önce bir ailenin içine doğarlar. Bu ailenin sahip olduğu sosyal, ekonomik, etnik, dinsel ve kültürel özellikler, çocuğun okul öncesi dönemde sahip olduğu özellikleri ve tüm okul yaşamı boyunca sahip olacağı özellikleri etkiler. Eğitim sosyolojisi alanında yapılan çalışmalar, ailenin; sosyal, ekonomik, kültürel, dinsel ve demografik özelliklerinin çocukların hem okul öncesi döneminin hem de okul ve eğitim dönemindeki sosyal, psikolojik ve akademik özelliklerini etkilediklerini göstermektedir. İleride bahsedeceğimiz gibi MEB’in çalışmasından elde edilen sonuçlar bu bulguları desteklemektedir.
Her toplumun, her ülkenin kendi insan yapısı, doğası, sosyolojik, kültürel, coğrafi konum, tarihi geçmiş, gelenek ve görenekler, değerleri farklı olacağından doğaldır ki tüm ülkelerin uygulayabileceği tek bir eğitim sisteminden bahsetmek yanlış olur. Bu nedenle oluşturulacak eğitim sisteminin her ülkenin yukarıda bahsedilen özelliklerine göre şekillenmesi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kuruluş yıllarında toplum çok fakir, savaştan yeni çıkmış, genç erkek nüfus büyük oranda İstiklal Savaşı’nda şehit olmuş halde idi. Okur yazar oranı çok düşük, eğitim sisteminden bahsetmek mümkün değildi. İşte bu şartlarda Mustafa Kemal Atatürk “En mühim ve feyizli vazifelerimiz millî eğitim işleridir. Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin hakikî kurtuluşu ancak bu suretle olur. Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı ve yüce bir toplum halinde yaşatır ya da onu köleliğe ve yoksulluğa iter” söylemi ile yurt genelinde eğitim seferberliği başlatmış, askerde okuma yazma öğrenenler bile öğretmen olarak toplumun okur-yazarlık oranını artırmaya katkı sağlamışlardır. Sonraki yıllarda Atatürk’ün dehası ile hepimizin bildiği devrimler hızla gerçekleştirilmiş ve Cumhuriyetin 10 yılında anayurt demir ağlarla örülebilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası ülkemizi savaşa girmekten koruyabilen ileri görüşlü ve yetenekli yöneticiler sayesinde eğitim sistemine daha fazla önem verilmiş, tüm Dünya’da ses getiren ve birçok ülkenin beğenisini kazanan, büyük oranda köylü olan Türk Toplumu’nun sosyolojik ve kültürel yapısına uygun olan “Köy Enstitüleri” eğitim sistemine entegre edilmiş, köylü çocuklarından yazarlar, sanatçılar, mühendisler, doktorlar yetişebilmiştir. Esas olarak çağdaş bir eğitim yanında üretim, sanat, kültür, tarım, hayvancılık gibi pek çok alanda teorik ve pratik eğitim alan “Köy Enstitülüler” ülkenin dört bir yanını aydınlıkları ile aydınlatmışlardır. 1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmış, 750.000 yeni fidan dikilmiş, 1.200 dönüm bağ oluşturulmuştur. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santrali, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol Köy Enstitülüler tarafından yapılmıştır. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmiştir. Tam da Türk toplumunun yapısına uygun olan bu mükemmel eğitim sistemi ne yazık ki çıkar gruplarının hoşuna gitmemiş, çeşitli yalanlar ve karamalarla yıpratılmaya çalışılmıştır. Köy Enstitüleri’nin fikir babası ve kurucusu Hasan Âli Yücel‘in 1946’da Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ayrılmasından sonra Milli Eğitim Bakanı Olan Reşat Şemsettin Sirer zamanında Köy Enstitüleri, Köy Öğretmen Okullarına dönüştürülmüş, bu okullar da öğretmen yetiştirilmeye devam edilmiş ve kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy enstitülerinde 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetişmiştir. Ancak yönetsel ve toplumsal yıpratılmaya daha fazla dayanamayan sistem 27 Ocak 1954’te kapatılmıştır. Köy Enstitüleri’nin, elli yılı aşkın süredir hem Dünya’da hem Türkiye’de ne kadar mükemmel bir eğitim sistemi olduğu konuşulmaya devam etmektedir. Belki de hiç yeni bir iyi eğitim sistemi aramaya gerek yoktur. Köy Enstitüleri’ni çağın gereklerine uyarlayıp sisteme sokmak en doğru yol olacaktır.
Tıpkı Köy Enstitüleri’nin tüm Dünya’da örnek gösterilen bir eğitim sistemi olması gibi yakın tarihte Finlandiya’nın gerçekleştirdiği ve ülkenin dünya üzerindeki gelişmişlik düzeyine büyük katkı sağlayan “Finlandiya Eğitim Sistemi” dünyada çok konuşulan ve örnek gösterilen bir sistem olmuştur. Bu sistem Pası Shalberg tarafından kaleme alınan ve tüm Dünya’da ses getiren ‘Finlandiya Eğitim Sistemi” başlıklı kitap sayesinde adını duyurmuştur. Pası Sahlberg Finlandiya eğitim sisteminin özünü şu cümlelerle özetlemektedir: “Finlandiyalı çocukların okul yaşamı, Finlandiya’nın bizzat uygulamakta olduğu gençlik ve eğitim politikalarının sonucudur; PISA testlerinin değil. Fin eğitim sisteminde okuma becerileri, bilim ve matematik okur yazarlığı kadar sosyal bilimler, görsel sanatlar, spor ve pratik becerilerin geliştirilmesi de önemli. Finli çocuklar ana okul ve ilkokul hayatları boyunca oyun oynar ve zevk alarak öğrenirler. Finli öğretmenler de, ebeveynler de matematik ve ya fen derslerindeki soyut kavramları öğretmenin en iyi yolunun müzik, drama ya da spor uygulamaları olduğunu düşünür. Akademik ve akademik olmayan öğrenme biçimleri arasında kurulan bu denge çocukların okuldaki mutluluğunu sağlamanın büyülü formülüdür. PISA testleri, okul yaşamının çok önemli olan bazı kıstaslarını değerlendirme dışında bırakıyor”. Fin eğitim sistemi incelendiğinde, düşük maliyetler ve kısa okul saatleri ile yüksek akademik başarıyı; bireyselliğe, bağımsızlığa önem veren, öğrencilerine kendi eğitim programını kendi düzenleme sorumluğunu yükleyen eğitim anlayışıyla bol boş zamanı ve eğlenerek öğrenmeyi sağlamaktadır. Zorunlu okula başlama yaşı yedi olan Finlandiya’da çocuklara daha küçük yaşlarda sorumluluk ve özgüven veren uygulamalar vardır. Yaşları ne olursa olsun, çocuklar okula kendileri yürüyerek ya da bisikletle giderler, çocukların bağımsız yetişmesini önemseyen Fin kültüründe çocukların okula getirip götüren, ders çalıştıran ebeveynler yoktur. Eğitim müfredatı basit ve genel bir çerçeve tanımlamaktan ibaret olup öğrenciler, kendi ilgi ve ihtiyaçları doğrultusunda kendi eğitim-öğretim programlarını şekillendirme haklarına sahipler. Öğretmenler de öyle. Finli öğrencilere eğitim hayatlarının ilk altı yılında hiçbir şekilde not verilmez. Sekizinci sınıfın sonuna kadar not verme zorunluluğu yoktur ve öğrenciler standardize edilmiş bir sınav sistemine tabi tutulmazlar. Öğretmenler gün boyu sınıfta ortalama dört saat ders verirler, haftada iki saati ise mesleki gelişimleri için eğitimlere katılmak üzere ayırırlar. İlk okulda öğrencilerin ders dışı/teneffüs olarak geçirdikleri zaman toplam yetmiş beş dakikadır ve Türkiye’dekinin 1.5 kartı kadardır. Buda çocuğun sınıftan çıkıp, ihtiyaçlarını giderip, kısa da olsa arkadaşları ile oynayarak rahatlamış olarak diğer derse girmesini sağlayan yeterli bir süredir. Tüm öğretmenlerin en az lisans üstü eğitimi vardır ve üniversite giriş başarıları en yüksek %10’luk dilim içindedir. Öğretmenlik toplum gözünde statüsü en yüksek mesleklerden biridir. Finlandiya halkı öğretmenleri başarılı-başarısız olarak yargılamayan bir kültüre sahiptir. Eksikleri bulunan öğretmenlerin, yeni eğitim-öğretim programlarıyla kendilerini geliştirmesine fırsat tanınır. Hiçbir öğretmenin verimsizlik nedeniyle işten atılma korkusu yoktur.
Öğrencilere ödev verilmez, çünkü öğrenmenin yeri okuldur. Her çocuğa bir birey olarak değer verilir. Çocuklardan biri yeterince iyi öğrenemiyorsa öğretmenleri bunu fark eder ve çocuğun öğrenme programını onun bireysel ihtiyaçlarına göre düzenler. Aynı şey, okula uyum göstermeyen, sıkılan ya da öğrenim durumu programın ilerisinde olan çocuklar için de geçerlidir. Öğretmenlerin yüksek eğitim düzeyi, çocukların her türlü gelişimini gözlemleyebilmelerini ve esnek çözümler yaratabilmelerine olanak sağlar.
Okullarda spora önem ve çokça yer verilir. Ama okulların spor karşılaşmaları yapacak takımlar yoktur. Bunun nedeni de rekabet ve üstünlük elde etmeye Fin kültüründe değer verilmeyişidir. Finlandiya’da özel okul yoktur, eğitim harcamalarının tümü devlet tarafından desteklenir, okullar birbirleriyle rekabet etmez, tersine dayanışma içindedirler. Okulların hemen hemen tümünün başarı düzeyi aynıdır. Bu yüzden okulun birinin diğerine göre ayrıcalığı yoktur. Eşitlik kavramına olağanüstü değer verilen Finlandiya’da eğitim herkes için eşit imkanlar sağlamak demektir. Tüm çocuklar zeka ve becerileri ne olursa olsun aynı sınıflarda okurlar. Eğitim öncesinin önemli bir kısmı sınıf ortamı ve öğrenciler için harcanırken; öğretmenler de, yöneticiler de hemen hemen aynı maaşı alırlar. Bu yüzden Finlandiya’da eğitim maliyetleri düşüktür. Buna rağmen öğretmenliğin prestijli bir meslek olması nedeniyle kıdemli bir öğretmen ortalama bir üniversite mezunundan daha iyi maaş alır. Görüldüğü gibi Finlandiya eğitim sistemi son derece basite indirgenmiş, eşitlikçi, öğrenci temelli, uygulaması kolay ve ucuz bir sistemdir. Örnek alınıp ülke şartlarına göre düzenlenerek uygulanabilir. Finlandiya’da Eğitimde hakkaniyet de çok önemlidir. Bir toplum ne kadar eşitlikçi olursa olsun, eğer bu toplumdaki çocuklar farklılaştırılmış okul ve müfredat türlerine tabi kılınıyorlarsa, bu toplumdaki gençler farklı sosyal, kültürel, psikolojik ve akademik özelliklere sahip olacaklardır. Ülkemizde bu durumun yarattığı dezavantaj MEB çalışma sonuçlarına da yansıdığı gibi “Genel Lise, Özel Lise, Anadolu Lisesi, Fen Lisesi, İmam hatip Lisesi, Meslek Lisesi gibi altı ayrı kategoride verilen eğitim Üniversiteye girişte önemli oranda hakkaniyetsizliğe neden olmaktadır.
Finlandiya Eğitim Sisteminden kısaca bahsettikten sonra makalenin bundan sonraki kısmında MEB raporunun bulgularından bahsedilecek ve zaman zaman bunlara atıf yapılarak kendi düşüncelerimize yer verilecektir. Ülkemiz açısından İyi bir eğitim sisteminde eğitimin saç ayakları olan “öğrenci” öğretmen” “aile” ve “yöneticiler” in yerel ve evrensel vatandaşlık bilinci, yaşam ve kariyer konusunda bilinç ve becerilerle, kültürel farklılıkları ve yeterlilikleri kapsayacak şekilde kişisel ve sosyal sorumluluk bilincine sahip olmaları gerekir. Öğrenciler eğitimin “eğitilen” tarafını; ”aile” öğretmen” ve yöneticiler de eğitici tarafını oluştururlar. Ancak akılda tutulması gereken, iyi ve yetkin eğiticilerin, formal bir eğitim sistemi içinde olunmasa bile yaşam boyu eğitilmeyi benimsemeleri, eğitim almayı ve öğrenmeyi bir yaşam tarzı haline getirmeleri gereklidir.
MEB tarafından yapılan çalışmanın sonuçlarının verildiği rapor bulgularına göz atarsak mevcut eğitim sistemi sorunlarını öğrenci, öğretmen, aile, yönetici açısından ortaya koyabiliriz. Çalışma 2010 mart tarihinde anket uygulaması ile öğrenci, öğretmen, ebeveyn olarak (çocuk üzerinde etkili ve okul ile ilişkisi daha çok olması nedeniyle) anne, okul yöneticileri olmak üzere dört ayrı grupta yapılmıştır. Çalışmanın ayrıntıları okuyucular tarafından kaynaklar bölümünde 1. Kaynak olarak verilen adresten temin edilip okunabilir. Benim yapacağım özette; okullar arasında bakıldığında fen lisesi öğrencilerinin daha çok çalışkanlık ve başarıya önem verdikleri, genel lise ve meslek lisesi öğrencilerinin para, şöhret sahibi olma ve toplumsal değerleri (özellikle dini değerleri) önemsedikleri görülmektedir. Tüm öğrencilerde ortak görüş orta eğitim sisteminin uluslararası standartlardan uzak, öğrenciye yeterli değeri vermeyen, yurtdışında meslek edinmeye veya herhangi bir sanat dalını öğrenmeye olanak vermeyen, Özel ve Anadolu liseleri hariç yabancı dili yeterli öğretmeyen, özel okullar hariç öğrenci ile iletişim ve öğrenci özgürlüğüne yeterli önem vermeyen öğretmen ve yöneticilerin olduğu bir sistem olduğu şeklindedir. Anneler de benzer konulardan yakınırken annelere okuma yazma bilmeyenden doktora eğitimi alana kadar olan yelpazede bakıldığında eğitim seviyesi yükseldikçe eğitim sisteminden bekledikleri değerlerin öğrencilerin okudukları okul düzeyi ile paralellik gösterdiği görülmektedir. Öğretmenler de ise durum tüm kurumlarda benzer olarak eğitimin kalitesi, öğrencilerin beklentileri, yöneticilerin tutumu açısından olumsuz görünmektedir. Yöneticilerden elde edilen verilere göre mevcut sistemde rehabilite edilmesi gereken konular olmakla birlikte genel olarak sistemden memnun oldukları görülmektedir. Benim oldukça dikkatimi çeken iki konuyu da burada değinmeden geçemeyeceğim. Eğitimden beklentiler konusunda öğrenci ve anne cevaplarında iyi ve saygın bir iş sahibi ve kişi olmak ön planda; şöhret sahibi ve para kazanmak son sıralarda yer alırken; özellikle yöneticilerin para kazanmak ve şöhret sahibi olmayı öğrencilerin eğitimden bekledikleri öncelikler olarak belirlemeleri; diğeri ise eğitim sistemi içinde öğrenciye değer verilmesini öğrenci ve anneler yetersiz bulurken okul yöneticileri oldukça yüksek oranda öğrencilere eğitim sistemi içinde değer verildiğini belirtmeleridir. Bu sonuçlar bazı cevaplarda objektif olmak yerine duygusal ve taraflı cevaplar verdiğini göstermektedir. Ama genel bakış açısı ile değerlendirirsek mevcut eğitim sisteminin uluslararası standartlardan yoksun olduğu görülmektedir. Bu eksikliklerin düzeltilmesi için eğitimin tüm paydaşlarına görev düşmektedir. Makalenin bundan sonraki kısmında eğitim sisteminin bileşenleri olan öğrenci, öğretmen, okul ve yöneticilerde “İyi bir eğitim sistemi için aranan özellikler” MEB raporunda belirtilen bazı düşünceler, bu konuda eğitimciler tarafından yazılan makalelerden edinilen izlenimler ve kendi bakış açımızla anlatılmaya çalışılacaktır.
İyi bir eğitim sisteminde olması gereken “Öğrenci Profili”:
Öğrencinin iletişim becerisi olmalı, etkili iletişim kurabilmelidir. Grup halinde çalışma, işbirliği yapma, problem çözme, sorunlarının üstesinden gelme, araştırma yapabilme, bilimsel ve akılcı düşünme becerilerine sahip, araştıran ve sorgulayan olmalıdır. Bilgiye ulaşabilmeli, bilgiyi yönetebilme becerisine sahip olabilmelidir. Teknolojiyi etkili ve verimli kullanabilmeli, teknoloji kullanımında seçici olmalı, kendini yenileyebilmelidir. İnsanlığın ortak değerlerine sahip olmalı ve onlara değer vermelidir. Öğrenciler, felsefe eğitimi dahil tüm alanlarda bilgiyi alanında yetişmiş öğretmenlerden almalıdırlar. Demokratik tutuma sahip olmalı, insani ve ahlaki değerlere önem vermeli, öğrenmenin yaşam boyu devam etmesi gerektiğinin bilincinde olarak bu süreci yaşam boyu sürdürmelidir. Analitik düşünebilmeli ve öğrendiklerini sentezlemeyi ve yaşamda uygulaması gerektiğini bilmelidir. Türkçeyi gramer kuralları dahil doğru öğrenmeli ve kullanabilmelidir. Yapılan araştırmalar kendi dilini iyi bilen kişilerin yabancı dili daha kolay öğrendiğini göstermektedir. Sadece ders odaklı değil, çok yönlü olabilmeli ve en az bir sanat dalında kendini yetiştirmelidir. Hoşgörülü olmalı; farklı din, cins, milliyet, kültür gibi farklılıkları zenginlik olarak görmelidir. Öğrenme yol ve yöntemlerini, bilgiye nasıl ulaşacağını, kütüphaneyi nasıl kullanacağını bilmeli, doğruluğundan emin olmadığı bilgiyi sorgulamadan kabul etmemelidir. Sınıf ve okul yönetimi ile ilgili kararlara katılabilmelidir
Kendisi ile barışık, yurttaşlık bilincine sahip ve her türlü fanatizmden uzak olmalı, kendine güvenmelidir. Öz disiplini olmalı, kendi davranışlarının sorumluluğunu üstlenebilmelidir. Öğrenmeye açık olmalı, olaylara farklı açılardan bakabilmeli, çok yönlü düşünebilmelidir. Yaratıcı düşünme becerilerine sahip olabilmeli ve bu özelliği ile fark yaratabilmelidir. Dünya ve ülke sorunlarına duyarlı ve barışçıl düşünceleri olan, ortak aklı içselleştirmiş dünya vatandaşı olabilmelidir. Zamanı iyi kullanmayı, verimli ve etkin çalışmayı, öğrenme yol ve yöntemlerini bilmeli, bilimsel okur-yazar olmalıdır. Kuşkusuz hiçbir öğrenci bu profili doğuştan gelen yetileri ile sağlayamaz. Bunun için yetkin eğiticilere ve eğitim alacakları sağlıklı ortamlara ihtiyaçları vardır.
İyi bir eğitim sisteminde olması gereken “Öğretmen Profili”:
MEB raporunda yetişkin bir öğretmen şöyle tanımlanmaktadır; “İyi bir öğretmen mesleğini benimsemeli, öğrencilerin yetkin bir öğrenenler topluluğu olduğuna inanmalıdır. Öğretmen; “hadi size şunu anlatayım” dan çok, “hadi şunu birlikte bulalım” söyleminden şaşmamalıdır. Öğretmen, geleceğin, sorgulayıcı öğrenme yöntemleri üzerine kurulacağı gerçeğini kabullenmelidir. Aşırı bilgi yüklemekten çok, neyin nerede bulunacağını bilmenin daha yararlı olacağını unutmamalıdır. Öğretmen, başta öğrencileri olmak üzere herkese karşı saygılı ve demokratik bir kişiliğe sahip; toleranslı, sabırlı, yaratıcı, arkadaşça ve esnek olmalıdır. Çağın öğretmeni, şeffaf, açık kafalı, evrensel kültür, ekonomi, enerji ve çevre sorunlarına duyarlı olmalıdır. İletişimi güçlü olmalı, iyi bir konuşmacı olduğu kadar, iyi bir de dinleyici olmalıdır. Entelektüel etkinliklere açık, ancak rutinci ve çok tekrarlayıcı olmaktan da kaçınmalıdır. Öğretmen her öğrencinin ayrı bir kişilik olduğunu kabul etmeli, onları heveslendirmekte ve hayal güçlerini zenginleştirebilmekte usta olmalıdır. Öğretmen, öğrencilerini soru sormaya teşvik etmeli, her sorunun bir ışık olduğunu bilmeli ve her sorunun bir meşale olduğu gerçeğini aklından çıkarmamalıdır. Öğretmen, çocuğu seven, ona saygı duyan bir yaklaşım içinde olmalı, çocukta korku duygusu yaratacak hiç bir davranış içinde olmamalıdır. Yüz yılımızın öğretmeni, öğrenciyi, Eğitim-Öğretim etkinliğinin tam merkezine yerleştirmeli, ezber ve aktarma hegemonyasından kesinlikle kaçınmalıdır. Öğretmen, ulusal dil ve kültürü, kıskançlık derecesinde korumalı, ulusal tarih ve değerlerin bilincinde olmalı, bunlardan olumlu çıkarımlarda bulunabilmelidir. Öğretmen, sıcak bir öğrenme iklimini, soğuk bir öğrenme iklimine dönüştürmemek için öğrencilerinin, hayal gücü, düşünce, mizah oyun ve hobilerini asla küçümsememelidir”. Ancak tüm bu özellikleri kendinde toplaması gerektiğini düşündüğümüz öğretmenlerin liyakatın esas alındığı, adam kayırmacılığının olmadığı, ideoloji, cinsiyet, kimlik farklılıklarından azade, mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir çalışma ortamına, kendilerinin ve ailelerinin yaşam gereksinimlerini karşılayacakları ek iş aramalarını gerektirmeyecek bir ücrete, ihtiyaçları olduğunu unutmamak gerekir.
İyi bir eğitim sisteminde olması gereken “Etkili Okul Profili”:
Öğrenci, öğretmen ve yöneticinin verimli çalışabileceği Etkili okul, öğrencilerin bilişsel, duyusal, psikomotor, sosyal ve estetik gelişimlerinin en uygun biçimde desteklendiği, üst düzeyde bir öğrenme çevresinin yaratıldığı okul olarak tanımlanabilir. Her öğrencinin eşit oranda eğitim ve öğretim hakkına sahip olması düşüncesinden hareketle okulun da “etkili okul” olması amaçlanır ve yapılmalıdır. Etkili okul olmak daha fazla kaynağa sahip olma anlamına gelmez, mevcut kaynaklarla daha iyi sonuçlara ulaşmayı ifade eder. Etkili okul sistemini Edmonds’ın (1979) geliştirdiği ve genel olarak “etkili okul formülü” ya da “beş etken formülü” diye adlandırılan yaklaşım belirlemiştir. Bu yaklaşıma göre, öğrenci başarı düzeyindeki farklılıklar beş temel etken ile ilişkilidir:
“1. Disiplin sorunlarından arındırılmış ve öğrenmeye uygun bir okul iklimi.
2. Okul yöneticisinin güçlü bir öğretimsel liderlik özelliğine sahip olması, amaçları belirlemesi, disiplini sağlaması, sık sık sınıf gözlemi yapması ve öğrenme için özendirici koşullar oluşturması.
3. Temel beceri dallarına, özellikle; matematik ve okumaya ağırlık verilmesi.
4. Öğretmenlerin, tüm öğrencilerin başarabileceği beklentisine sahip olması.
5. Öğrenci başarı düzeyinin sık aralıklarla değerlendirilmesi ve bunun için de öğretim amaçlarının açık olarak tanımlanması”
Edmonds’ın önerdiği bu beş ögeye aşağıdaki ögeleri de eklemek mümkündür ve kanımızca sağlıklıdır:
- Öğrenciyi okul ortamından uzaklaştırıp soğumasına ve öğrendikleri pekişmeden unutmasına yol açan bizdeki gibi iki uzun dönem ve uzun yaz tatili yerine üç dönem ve kısa tatiller olmalı, okula gidilen iş günü sayısı artırılmalı
- Okul öncesi eğitime sistemde mutlaka yer verilmeli, ana okulundan itibaren kişilik gelişimi, kendine güven duyma, topluma ve çevreye karşı sorumlu olma konusunda yaşına uygun değerler eğitimi verilmeli
- İlkokulda Türkçeye ağırlık verilmeli, kendi dilini yeterli ve kaliteli öğrendikten sonra yabancı dil eğitimi başlamalı
- Aşırı merkeziyetçi sistemden vazgeçilip yerel özellikleri bilmesi bakımından eğitim sisteminde paydaş olarak yerel yönetimlere inisiyatif verilmeli
- Okul çocuk için sokaktan ve aileden daha cazip hale getirilmeli
- Dersler heyecanlı, uygulamalı, canlı, zevkli ve eğlenceli olmalı
- Öğretilenlerin niçin öğrenildiğinin sorgulanabileceği bir ortam yaratılmalıdır
İyi bir eğitim sisteminde olması gereken “Etkili ve Güçlü Yönetici Profili”:
Etkili okulu oluşturmada atılacak en önemli adımlardan birisi okul yöneticisinin liderlik özelliğidir. Etkili okulu oluşturma, yönetme ve sürdürmede, okul yöneticisinin bir lider olarak önemli bir yeri olduğu, birçok araştırmacının üzerinde birleştiği bir konudur. Okul yöneticisinin, öğrenci ve öğretmenlerle kurduğu iyi ilişkiler öğretmen ve öğrencinin verimini artırmaktadır. Etkili bir yönetici başarıyı vurgular, öğretim stratejileri oluşturur, düzgün bir okul atmosferi hazırlar, sıklıkla öğrenci gelişmelerini izler ve değerlendirir, eğitim ve öğretimi koordine eder ve öğretmenleri destekler. Mükemmel liderlik özelliklerine sahip, okulu ile ilgili görüşlerini açıkça ortaya koyan, okulda değerler sistemi oluşturan, okulun kültürünü şekillendiren, stratejik plan yapabilen, kaliteyi ve başarı konusundaki beklentileri yükseltmeyi özendiren, etkili dinlemeyi bilen, öğretmen ve öğrencilerin düşüncelerine önem veren ve onlara her konuda yardımcı olan, çalışanlarını motive eden, her zaman coşkulu ve iyimser olan, her türlü başarıyı destekleyen ve ödüllendiren, çalışanlarına güvenen, personelini olumsuz dış etkenlerden koruyan, personeli tarafından desteklenen, sorumluluk sahibi, davranışlarıyla örnek oluşturan, okuldaki her türlü olayla ilgilenen, öğretmenlerini gelişmelere hazırlayan, öğrencilerle birebir iletişim kuran, okul içinde her yerde sıkça görünen bir etkili yöneticinin yönettiği okulda iyi bir eğitim ve öğretim çok daha etkin, verimli ve kolay sağlanır. MEB’in çalışmasında öğrencilerin yöneticilerde en istemedikleri davranış biçiminin katı kurallar ve disiplin uygulamaları olduğunu ve iletişim kurulamaması olarak görülmektedir ve öğrenci başarısını azaltan önemli faktörlerden biridir. Bundan dolayı eğitim sistemimizin başarılı olması için öğrenci ve öğretmenleri ile korkutmadan iletiş kurabilen ama düzen ve disiplinden de taviz vermeyen etkin yöneticilere ihtiyaç vardır.
İyi bir eğitim sisteminde olması gereken “Etkili Aile Profili”:
Eğitim sistemimizde “Etkin Aile profilinde” en büyük eksiklik MEB anket çalışması sonuçlarında görüleceği gibi aile içi iletişimsizlik ve ailenin çocuğu yeterince tanıyamamasıdır. Türkiye gerçeğinde hepimizin bildiği gibi aileler çocuklarını tanımak için çaba göstereceğine, çocuğun geleceğini etkileyecek en önemli etken olan iyi ve uygun eğitimi kendi deneyimlerine göre planlamakta, ailelerin çocuklardan beklentileri çoğu kez çocuğun kapasite ve eğilimi ile örtüşmemektedir. Bu nedenle uygun okula gönderilmeyen çocuğun başarısı düşmektedir. Ailelerde çocuğu mutlu ve severek yapacağı bir iş ortamına hazırlayacak uygun eğitimi almasından ziyade onu belirli okullara gönderme isteği vardır ve çocuklarını toplumda saygın bir pozisyon ve gelir edebilecek “geleceğe yatırım” olarak görmektedirler. Oysaki ailenin okula katılımı, yapacağı gönüllü etkinlikler ile aile içi iletişimi sağlamak, çocuğa karşı aşırı korumacı yada ilgisiz olmadan yüklenebileceği sorumluluklar vermek, öğrencinin verimini artıracak; ail- okul işbirliği, ailenin evde çocukla doğru iletişimi ve ilgisi iyi bir eğitim sistemine önemli katkı yapacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak ülkemizde uygulanan güncel eğitim sistemi, 21. Yüzyıl uluslararası eğitim standartlarına ulaşma konusunda kısmi iyileştirmeler olmakla birlikte, esasen ezberci akademik eğitimi esas alarak sınav ve test ağırlıklı olması, edinilen bilginin gerçek yaşamda nasıl kullanılacağının öğretilememesi nedeniyle çok yönlü ve kalıcı bilgi edinmeyi sekteye uğratmaktadır. Bu durumda eğitim sistemimizin; yaratıcı ve yenilikçi düşünme ve bunlara açık olma, eleştirel düşünebilme ve problem çözme, karar verme, öğrenme yol ve yöntemlerini öğrenme, öğrendiklerini gerçek yaşamda kullanabilme, bilgi okur-yazarlığı, bilgi ve iletişim teknolojileri okur-yazarlığı, iyi iletişim becerileri, Türkçeyi iyi öğrenip doğru kullanma, bir yabancı dili temel düzeyde öğrenme, takım çalışmasına yatkınlık ve en az bir sanat dalı ile ilgilenmeye olanak sağlayacak iyileştirmelere ihtiyacı vardır.
KAYNAKLAR
1. Milli Eğitim Bakanlığı Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı (EARGED) MEB 21. yüzyıl öğrenci profile
2. Özgür Bolat Eğitim sistemi nasıl olmalı? https://www.hurriyet.com.tr › 14 Tem 2018
3. Pası Sahlberg, Eğitimde Finlandiya Modeli, 2018
4. https://www.egitimpedia.com Dünyanın En Şaşırtıcı Eğitim Sistemi: Finlandiya
5. Özgür Bolat Finlandiya’dan eğitim adına ne öğrenebiliriz?
6. Serdarhan Musa Taşkaya. Nitelikli bir öğretmende bulunması gereken özelliklerin öğretmen adaylarının görüşlerine göre incelenmesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 33 Yıl:2012/2 (283-298 s.)
7. M. Akif Helvacı Etkili Okul ve Etkili Okul Müdürüne İlişkin Öğretmen Görüşleri Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (2011) 4/2, 41-608.
8. Emin KARİP Kemal Koksal. Etkili Eğitim Sistemlerinin Geliştirilmesi Dergipark, 6, 1996