Türkçe dünya üzerinde en çok konuşulan diller arasında tüm lehçeleri (Azerice, Özbekçe, Uygurca, Kazakça vb.) bir arada değerlendirildiğinde beşinci sırada yer almaktadır. Türkiye Türkçesi konuşan insan sayısı ise tüm Türkçe lehçelerini konuşan insanların %40’na karşılık gelmektedir. Türkiye Türkçesi dünya üzerinde en çok konuşulan diller arasında ise 14. sırada yer almaktadır. Türkçe tarih boyunca bazı dönemlerde altın çağını yaşamış, özellikle Anadolu ve Orta Asya coğrafyasında hakim olan kültür. sanat ve bilim dalı olmuş bazı dönemlerde ise diğer dillerin baskısı altında kalarak örselenmiştir.
Türkçe yazılmış tarihteki ilk yazılı eserler bugünkü Moğolistan sınırları içerisinde Göktürk Türkçesi ile yazılmış Orhun Anıtlarıdır. Bu eserlerin 8. yüzyılda yazıldığı düşünülmektedir. Yazıldığı döneme göre Orhun Anıtlarında kullanılan Türkçe’nin, döneminin çok ötesinde gelişmiş ve işlenmiş bir dil yapısına sahip nitelikte olduğu bulunmuştur. Kaşgarlı Mahmut tarafından 11. yüzyılda yazılan Divanu Lugati-t Türk isimli eser ise Türkçe’nin bilinen ilk sözlüğü ve gramer kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Bu eserde 9 bine yakın Türkçe sözcük yer almıştır.
Osmanlı Devleti’nin imparatorluk yapısına bürünmesi ve çok uluslu yapının yaygınlaşması ile Türkçe, Arapça ve Farsça dillerinin baskısı altında kalmıştır. Özellikle sarayda konuşulan dille halk arasında konuşulan dil arasında belirgin bir uçurum oluşmuştur. Halk ozanları arasında Türkçe’nin duru ve zengin yapısı muhafaza edilip edebi eserler oluşturulmaya devam edilirken, saray ve çevresinde divan edebiyatı başlığı altında ağdalı, toplum gerçeklerinden uzak, soyut konuları ele alan edebi eserler türetilmeye başlanmıştır. Zamanla devlet erkanı ve çevresi, Türkçe’nin Arapça ve Farsça tarafından büyük ölçüde baskılandığı ve Osmanlıca diye tabir edilen yeni bir dil kullanmaya başlarken, Anadolu halkı Karacaoğlan, Dadaloğlu gibi ozanların önderliğinde Türkçe’ye sahip çıkmaya devam etmişlerdir. Dildeki ayrışma nihayetinde toplumsal ve yönetimsel ayrışmayı da beraberinde getirmiştir. Osmanlıca diye tabir edilen hibrit bir dilin kullanılması ve yazı dilinde Arap alfabesinin tercih edilmesi Türkçe’nin özgünlüğünü ve zenginliğini baltalamıştır.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk medeni dünyada boy göstermenin ancak köklü bir dil reformu ile mümkün olabileceğini bildiğinden öncelikle 1928 yılında harf devrimini gerçekleştirmiş, 1932 yılında ise Türk Dil Kurumu’nu kurmuştur. Harf devrimi öncesinde okur yazarlık oranı %8’ler düzeyindeyken, 1941 yılında bu oran 3 kattan fazla artış göstererek %27 oranına ulaşmıştır. Cumhuriyetin ilanı sonrası Türkçe’nin sadece Arapça ve Farsça dillerinin baskısından kurtulması sağlanmamış, aynı zamanda özellikle bilim ve sanat alanında batı dillerinden Türkçe’ye geçmiş olan birçok terimin de Türkçeleştirilmesi gerçekleştirilmiştir. Tüm bu çabaların neticesinde Türk insanı Türkçe düşünür ve Türkçe yazar hale gelmiş ve kendi öz benliğini bulmuştur.
* ‘’ Türk Milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır… Türk dili, Türk Milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk Milleti geçirdiği sayısız felaketleri içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili, Türk Milleti’nin kalbidir, zihnidir.’’ ( Mustafa Kemal Atatürk)
* ‘’ Milletin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk Milletinin bir ferdiyim diyen insan, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.’’ (Mustafa Kemal Atatürk)
* ‘’Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.’’ (Mustafa Kemal Atatürk)
Yerli ve mili olmanın temel unsuru kendi diline sahip çıkmak, başka dillere öykünmemektir.
4 yorum
Ben dahil pek çoğumuzun görüşlerini dile getirmişsiniz. Teşekkürler arkadaşım.
Teşekkür ederim sayın hocam
Bu zenginliği en güzel şekilde ifade etmişsiniz tebrik ederim.
Bilgi paylaşıldıkça zenginleşiyor. Araştırmalarınızın devamını dilerim Veysel hocam. Saygı ve selamlarımla