Türkçemiz birçok dilden ve dinden yararlanarak içeriğini genişletmiş muhteşem bir dildir. Bilindiği gibi Müslümanlıkta Kuran, sünnet ve icma-i ümmet (din alimlerinin ittifak ettikleri dini hükümler) geçerlidir. Yüzyıllarca bir İslam imparatorluğu olan Osmanlı imparatorluğu zamanında din alimlerine önem verilmiş ve onarlın içtihatlarına göre mevzuat düzenlenmiştir. Dolayısıyla Türkçe bilmeden Müslümanlığı tam olarak anlayıp yaşamak kolay değildir.
Yıllar önce Ankara’da öğrenciyken bir Japon öğrenci ile tanışmıştım. Arap alfabesi temelli eski Türkçe yazıyı öğreniyordu. Japon öğrenciye neden bu yazıyı öğreniyorsun dediğimde Türkçeye tam olarak hakim olmak ve Türklerin eski kaynaklarından yararlanmam için gerekiyor demişti. Demek ki bizim Türkçe öğretmenlerimizin ve Türkçe üzerine araştırma yapanların bu yazıyı bilmelerinin bilimsel açıdan çok önemli olduğunu düşünüyorum. Büyük imparatorluklar kurmuş Türklerin neden felsefe geliştirmediğini merak ediyordum. Merhum Şaban Duralı hocadan öğrendim. 1920’li yıllarda felsefe geliştirecek seviyedeyken bazı olumsuzluklar nedeniyle geliştirememişiz.
Şüphesiz Göktürk ve Arap alfabesi kadar olmasa da Türkçemizi Latin harflerini de kullanarak ifade edebiliyoruz. Öğrenmesi kolay olduğundan Latin harflerinin kullanmak pratik olabilir, ancak, akademik düzeyde eski alfabelerimizi de değerlendirmemiz gerekirdi. Artık, Diğer Türk cumhuriyetlerinin de Azerbaycan gibi kril alfabesi yerine Latin alfabesine geçmesini önererek alfabede birlik sağlamalıyız. Bu arada Türkçe ve Türkoloji eğitiminde de Japon arkadaşım gibi eski alfabemize akademik düzeyde de olsa ilgi göstermeliyiz. Fatih Sultan Mehmet’in Göktürk alfabesini bilmesi atalarımızın Türkçemize ve bilime ne kadar düşkün olduğunu göstermektedir. Türkoloji ve teoloji alanlarında koordinasyon sağlayarak kelime haznemizi zenginleştirmeliyiz. Bilimsel araştırma yapanların Türkçeyi kullanmaları ve geliştirmeleri gerekiyor. Atatürk’ün hitabesini bile anlayamaz hale gelmemiz bir araştırma konusu olmalıdır. Yetmişli yıllarda dilde yapılan katastrofik hatalardan geri dönüş imkânsız olsa da hiç olmasa başka hatalı gelişmelere engel olmalıyız.
Alanya’da cumhuriyetin ilk yıllarında tarihi mezar taşları zamanın kaymakamı tarafından mezarlıklar bozularak imha edilmiş, haliyle devrin ileri gelenleri büyüklerinin mezarlarının tahrip olmasına karşı çıkmış, üzerinde ayetlerin ve atalarının vasıflarını (meslek, doğum tarihi vs) belirten mezar taşlarının tahrip edilmesine itiraz etmişler. O zamanki kaymakamda vay siz ayetler diyerek cumhuriyete ve devirmelerine karşı çıkıyorsunuz diyerek hepsini hapse attırmış. Aylarca hapiste yattıklarından sonra durum anlaşılınca hapisten çıkarılmışlar. Yattıkları ile kalmışlar.
Bugün İslam âleminde bir kopukluk mevcut, kimileri tarihi mezarları ve türbeleri din adına yakıp yıkıyor, kimileri de İslam dinine aykırı olan darbe ve terör gibi faaliyetleri din adına kullanıyor. Bu durum çıkarları için büyük devletler tarafından da destekleniyor. Nitekim ülkemizdeki ve dünyadaki olumsuz olayları ibretle izliyoruz. Papanın lüks yaşama dayalı uygulamalarına itiraz eden bir Yunan papazı emniyet güçleri yere yıkıyor. Alın terinin damlamadığı lokma boğazından geçmesin diyen İsa peygambere inanan papaza Yunan halkının ve hükümetinin saygı göstermesi gerekirken yere yıkıyorlar. Benzer olarak ülkemizde de halk iradesi sonucu iktidara gelen bir hükümete karşı din adına din düşmanları tarafından darbe yapılıyor. Bunların hepsinin sebebi dünyayı çıkarları uğruna bir savaş ve terör ortamına sokan büyük devletlerdir. Nitekim Henry Kissinger Türklerin dünyadaki hâkimiyetini yitirdiği üç yıldan beri dünya dengesinin bozuk olduğunu ima etmiştir.
Uzmanlar sondan eklemeli bir dil olan Türkçemizde milyonu aşkın kelimenin dilimizde bulunabileceğini, ama diğer dillerin bu kadar fazla kelimeye sahip olamayacağını söylüyor. Şüphesiz ilerde kültürel ve bilimsel gelişmeler sonucu kelime haznesi belki de milyonu bulan daha zengin bir dile mutlaka ihtiyacı olacaktır. Bundan dolayı Türkçemiz veya onun gramer kurallarının ilerde dünya çapında geçerli olacağını öngörüyorum. Amerikalılar şimdilik mevcut kelimeleri portmanto usulü birleştirerek yılda dört bin civarında yeni kelimeleri dillerine kazandırmaktadırlar, ancak bununda ilerde sorunu çözmesi mümkün değildir. Bundan dolayı diyebiliriz ki Türkçenin gramer yapısı ileri çağlarda gelişen dünyada bir kılavuz olacaktır.
Yıllar önce bir büyüğümüz Türkçe ile bilim yapılamayacağını ifade etmişti. Şüphesiz bugünkü kelime haznesi kısıtlı bir dille bilim yapılması zordur. Başka dillerden gelmiş diye yıllarca edebiyatta, bilimde ve sanatta kullanılan Türkçeleşmiş kelimeleri dilimizden atarak yerine anlamı dar kelimeler uydurmak dilimizi fakirleştirmiştir. Şüphesiz eski kelimelerde kullanımdan atmamak şartıyla yeni kelimeler uydurulabilir. Türkçemizin bilim, din ve sanat dili vasfını geliştirmek için dilimizin tüm kelimelerine sahip çıkmamız, gerektiğinde Türkî Cumhuriyetlerdeki uzmanlarla da işbirliği yaparak çözümler üretmemiz önemlidir. Sınavlarda Türkçemize önem verilmesi ve geniş kelime haznemizi kapsayacak şekilde sınavların düzenlenmesi belki de yılların ihmalini kısmen de olsa düzeltebilir. Devletimize büyük görev düşüyor. Maalesef test çocukları yetiştirdiğimiz için yüksek öğrenimde ifade yeteneği az olan öğrenciler çoğunluğu oluşturmaktadır. Şüphesiz, bu öğrencilerin yabancı bir dili de öğrenmesi zordur.
Türkçemizin yanında yabancı dillere de önem verip, her lise mezununun en az bir yabancı dili de öğrenmesini sağlamalıyız. Zaten Türkçemizi tam olarak öğretirsek, yabancı dili de kolaylıkla öğrenebilirler. Bugünkü yabancı dil öğrenmedeki sorunlarımız büyük ölçüde kelime haznemizin daralmasından kaynaklanıyor.
Yıllar önce Alev Alatlı Hanım Mısır’a İslam dini ile ilgili araştırma yapmak için gittiğinde ulemalar ülkemizi (Torosları) işaret etmişler. Bilindiği gibi İslam ülkelerinde İngiltere veya ABD destekli hükümetler hüküm sürmektedirler. Trump’ında ifade ettiği gibi bunlar dış destek olmasa iki hafta bile dayanamazlar. Bunların islamiyeti bağlı oldukları dış güçlerin istekleri doğrultusunda yorumlamaları muhtemeldir. Nitekim türbeleri imha ediyorlar, İslam âleminin en büyük düşmanı olan casus Lawrence’ın heykeline tapıyorlar. Bundan dolayı o ülkelerin ulemaları bile din eğitimi için ülkemizi işaret ediyorlar. Şüphesiz Selçuklu ve Osmanlı imparatorluğu zamanlarında yetişen alimlerin dinin hayata uygulanan bölümüne (muamelat) yaptıkları katkının da bunda rolü büyüktür.
Müziğin tarifini bir dil, bir ilim ve bir sanattır diye özetleyebiliriz. Birçok Ermeni, Yahudi ve Rum bestekârın eserleri olan Türk sanat müziğinin güzel bestelerini dünyanın en muhteşem sanat eserleri olarak tanımlayabiliriz. Âşık Veysel, Alâeddin Yavaşça, Bimen Şen ve birçok üstadımızın eserleri güzel Türkçemizin bir sanat dili olduğunun da en büyük ispatıdır. Ünlü yazar Mario Levi çok iyi Fransızca bildiği halde edebi eserlerinde Türkçeyi tercih etmektedir.
Türkçemiz zaten bir din ve sanat dilidir. Arapça, Farsça, Fransızca başta olmak üzere birçok dilden etkilenerek içeriğini genişleten dilimizin yine birçok dilden etkilenerek evrensel bir dil haline gelen İngilizce gibi bilim dili olmasını da sağlayabiliriz. Çabalarımızın boşa gitmeyeceği inancıyla sevgi ve saygılarımı sunarım.