Tarımda uygulanan temel politikaların ne olup olmadığını önceki yazılarımda inceledim. Hangi politikalar uygulanırsa uygulansın bazı sorunlar bir türlü çözülememektedir. Bundan yola çıkarak tarım ekonomisi üzerine düşünen ve yazan birçok uzman sorunun çok daha temelde yatan nedenlerine dikkat çekmektedir. Nitekim “Tarım Ekonomisi ve Tarımsal Politikalar” kitabından (Ak R., 5. Bl., AÖF Yayını) şu cümle bu düşüncemizi teyit etmektedir. Türkiye’de tarımının sorunları daha çok yapısal niteliktedir.” O zaman soru(n/y)u “tarımda yapısal nitelikte” olan nedir şeklinde sorarsak tarımın sorunlarını daha açık olarak anlamamız mümkün olabilir. Yapısalcılık (İng. structuralism) olguları bir bütünün öğeleri olarak ve bu bütün içindeki ilişkileri bakımından ele alan bir yaklaşımdır. Bir başka şekilde yapıyı, öğelerinin toplamından daha fazla bir şey oluşturan bir bütün olarak gören, bu yapı kavramını gerçekliği kavramanın temeli olarak gören yöntemdir. Yapısalcılığın genel bir hareket olarak altta yatan dört ana fikri vardır: İlk olarak, her sistemin bir yapısı vardır; ikinci olarak, yapı, bir bütünün her unsurunun konumunu belirleyen şeydir; Üçüncü olarak, “yapısal yasalar”, değişikliklerden ziyade birlikte var olma ile ilgilenir ve dördüncü olarak, yapılar, yüzeyin altında yatan ya da anlamın görünümü olan “gerçek şeylerdir.” Yapısalcılık yapı incelemelerine ve her bir unsurunun bu yapıda konumunu belirlemeye yönelen bir yaklaşım olduğuna göre tarımın sorunlarını için bu unsurlar nelerdir? Yapısal sorunlar Bu konuda ortak denilebilecek unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
-Mülkiyet sorunları: Özel veya kamu tartışmaları. Arazinin hala bazı bölgelerde aşiretlerin (ağaların/aristokratların) elinde bulunması.
-Ölçek: Ticari tarım veya geçimlik tarım ayrımı.
-Pazarlama: Pazarlama zincirinin bazı halkalarındaki kopukluklar (zayıflıklar). Perakende fiyat istikrarsızlığı.
-Yanlış destekleme politikaları: Arazi mi, ürün mü desteklenmeli tartışmaları.
-Özerk yapını olmaması: Karar mekanizmalarında popülist yaklaşımların güçlü etkisi.
-Üretimde maliyet: Girdi temini, yeterli seviyede kullanım sorunu, maliyetleri istikrarsızlığı vs.
-Örgütlenme: Üretici, dağıtıcı, mesleki örgütlerin etkinlik sorunu. Bu konudaki bilinç eksikliği.
-Bölgesel farklılıkların dikkate alınmaması: Belirlenen havzalarda uygulama sorunu. Teşvik ve fiyatlandırmalarda bölgesel farklılıkların gözetilmemesi.
-Üretim planlaması: Bazı ürünlerde kıtlık bazılarında bolluk sorunu yaşanması. Yeterliliklerde denge sorunun kronik hale gelmesi. Elbette bu sorunlara başkaları eklenebilir. Yukarda sıralanan yapısal sorunların her birisi ile ilgili kapsamlı değerlendirme yapmak mümkündür.
Yazımı ölçek sorunu ile ilgili kısa bir açıklama ile tamamlayacağım. Ölçek sorunu, ülkemizdeki tarımsal üretimin küçük ölçekli (alan ve işletme büyüklüğü olarak) olduğuna dikkat çekilmektedir. Bundan dolayı ticari tarım veya geçimlik tarım ayrımı yapılır. Büyük ölçekli tarımı savunanlar daha çok kapitalist düşünce taraftarlarıdır. Bunun yanlışlığını doğruluğunu tartışmadan maalesef ulusal (milli) bir ölçek önerisi ortaya konulamamıştır. Ulusal ekonomi (İng. national economy) bir ulusun kendi ekonomik olanaklarına göre izlediği ekonomi politikası anlamındadır. Ülkemizde küçük işletmeleri koruyacak örgütlenme modeline yönelik politikalar üretilmeye çalışılmadan büyük sermaye teşvik edilmektedir. Örneğin yeni mezun bir ziraat mühendisinin bırakın büyük ölçeği bir dekar bir sera veya 5 büyük başlı hayvancılık işletmesi bile kurması zordur. Büyük ölçek diye diye küçük/yeni başlayanları büyük işletmelere (uluslararası şirketlere) ezdirmemek gerekir. Gelecek yazılarımda bu konuyu incelemeye devam etmek dileğiyle hoşça kalınız.
Son söz: Bez fabrikasında demir ürün olarak çıkmaz.
1.821
önceki yazı