Yaşamının yarısından çoğunu üniversitede geçirmiş bir insanın, kendi içinde bulunduğu bilim yuvalarına farklı bir bakış sergilemesi ve değişim istemesi aslında olağanüstü zor bir durumdur. Yıllar önce üniversitelerimiz hakkında detaylı bir araştırma yapma isteği doğmuştu. Bu araştırmalarımın sonucunu bir rapor şeklinde ilgili mercilere sunmuştum. Üniversitelerimiz hakkında çok fazla yazılar yazıldı, fikirler sunuldu. Ancak bu yazı dizisi farklı bir bakış açısı ve farklı bir çizgide olacaktır.
Bize göre, bir ülkenin her yönden ilerlemesinde anahtar görev siyasi ricalden ziyade eğitim yuvalarından, daha doğru bir ifade ile üniversitelerden geçmektedir. Bu nedenle bir ülkenin geleceğini belirleyen en önemli unsur üniversitelerdir. Bu gerçeği doğru bir şekilde anlayan Osmanlı hanedanı, kendi beyliğini imparatorluk seviyesine taşıdı. Aynı hanedan bu gerçeği tam anlayamadı, koca bir imparatorluğun sonunu getirdi. Osmanlıyı tekrardan imparatorluk seviyesine taşımanın temel kavramını Abdülhamid Han hazretleri anladı. Var gücü ile eğitime sarıldı. Bu dönemde görülmemiş kalitede ve sayıda eğitim kurumları açıldı. Ancak çok geç kalınmıştı. Bunun bedeli ağır oldu. Bu gerçekler muvacehesinde, gerçek manada bilimselliğin yuvası olan üniversiteler çok önemli kurumlardır. Çağa ayak uydurmak zorundadır.
Aslında millet ve devlet olarak, son yıllarda yapmış olduğumuz ataklarla belirli bir yere geldik. Bireysel beyin gücü olarak dünyanın üst seviyelerindeyiz. Çok iyi bir beyin gücüne ve son yıllarda iyi sayılabilecek altyapıya ve iyi bir ekonomik güce sahibiz.
Burada cevabı aranması gereken sorular:
- Türkiye Üniversiteleri bu gelişmelerin neresindedir?
- Bu gelişmedeki rolleri ne oldu?
- Bu atakların ne kadarı üniversitelerden tarafından deruhte edildi?
- Çok iyi bir altyapıya sahip olan Türkiye üniversiteleri, neden özel teşebbüsün arkasında kalmakta ve bilimsel ve teknolojik gelişmelerde yeterli söz sahibi olamamaktadır?
- Neden sanayi ve sanayici işbirliğine yeterli seviyede katılamamaktadır?
- Üniversiteler tarafından üretilen projeler neden “uç ürün” olarak halkın yararına sunulamamakta ve ekonomik bir boyut kazanamamaktadır?
- Türkiye üniversiteleri, ülkenin bilimsel ve teknolojik gelişmelerinin neresindedir?
- Son olarak, tüm Türkiye üniversiteleri neden “bilim ve teknolojik gelişmelerde” sessizdirler?
Bu soruların cevapları üzerinde durmayacağım. Cevaplarını çok değerli okuyucularıma bırakıyorum. Ben bu yazımda “değişim” sözcüğünden bahsederek insanların düşünce sistemlerini başka yönlere kaydırmak istiyorum. Hatırlatmak amacı ile üniversiteler hakkında bazı sayılar vererek konuma direkt girmek istiyorum. Türkiye’de 2020 yılı itibariyle 206 üniversite vardır. Bunlardan 129’u devlet üniversitesi, 77’si vakıf üniversitesidir. Türkiye’de akademisyen sayısı 166 bine yükseldi. Akademisyenlerin 26 bini profesör, 15 bini doçent, 39 bini doktor öğretim üyesidir. Devasa bir kadroya ve gerçek manada devasa bir beyin gücüne sahip olan üniversitelerimizin artık ciddi ve köklü bir değişime ihtiyacı vardır. Ülkemizin çok daha ileri boyuta ulaşması ve teknolojik ve diğer gelişmelerde üniversitelerin söz sahibi ve yönlendirici olması isteniyor ise “Yedi Bölgeli Sisteme” geçilmesi gerekmektedir. Çünkü günümüzdeki bu üniversiteler, devletin üzerinde ciddi bir ekonomik yük olmakla birlikte asli görevlerinde yeterli boyutta söz sahibi olamamaktadırlar.
1 yorum
Sayın hocam ülkemizi ileriye taşıma noktasinda üniversitelerimizin önemini acik bir dille vurguladiniz. Ayrica caga uygun sekilde yenilenerek geliştirilmesi noktasında önerilerinizi sundunuz.