Bir ülkenin gelişmişliği, büyümesi ve dünya devletlerinde ön sıralarda olması bilimin öncülüğünde olmaktadır. Tüm dünyada bilimde öncü olan ülkelerin; her yönüyle gelişmişlik düzeylerinin de ileri olduğu görülmektedir. Bir ülkenin ekonomik büyüme ve kalkınma potansiyeli o ülkedeki üniversitelerin durumuyla da paraleldir. Bilimsel çalışmaların üretildiği temel kurumlar üniversitelerdir. Üniversiteleri hür bağımsız bir şekilde gelişmiş ülkelerde bilim ilerlemekte ve bu da hayatın tüm katmanlarına yansımaktadır.
Bilimin de ilerlemesi etkili bilimsel yayınlarla olmaktadır. Bilim ve teknoloji alanında öncü olarak kabul edilen Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada ve Kuzey Avrupa ülkeleriyle bizim ülkemizi karşılaştırdığımızda bilimsel yayınların hem niceliğinde hem de niteliğinde oldukça geride kalınmıştır (Türkiye Bilimler Akademisi(TÜBA); Türkiye bilim raporu 2020). Bu ülkelere baktığımızda gelişmişlik düzeylerinin de ileri olduğu görülmektedir. Ancak 2006 yılından sonra referans noktası olarak belirlediğimiz öncü ülkelerdeki artış hızı değişmezken Türkiye’de durgunlaşma başlamıştır. Bu sebeple, 2006 sonrasında aradaki farkın kapanması durmuştur (TÜBA Türkiye bilim raporu 2020; sayfa 27).
2020-2021 yılına ait dünyadaki ilk 500 üniversite sıralamasına Türkiye’den tek bir üniversite girmiştir. Bilimsel çalışmalarda yayınların etki değerinin yüksek olduğu dergilerde yayınlanması önemlidir. Bu sayede dünya çapında duyulacak ve o yayının ve de ülkenin değeri artacaktır.
Ülkemizde son 40-50 yılda bir çok alanda iyi yönde gelişmeler olmuş, ama diğer ülkelerin gelişmişlik hızına göre geride kalınmıştır. Yüksek Öğretim Kurulu(YÖK), Türkiye Bilimler Akademisi(TÜBA), TÜBİTAK, ULAKBİM gibi birçok kuruluş ve teşkilatlar bilimde öncü olmaya ve yönlendirmeye çalışmışlardır. Bu çabalar her zaman yeterli hıza ulaşamamış ve gerilerde kalınmıştır. Yeterli hıza ulaşamamamızın birçok nedenleri vardır. Akademik özgürlükler bu alanda ön plana çıkmaktadır. Akademik özgürlükler ile anarşizmi birbirine karıştırmamak gerekir. Siyasi kadrolar üniversiteleri baskı altında tutmamalı. Sayıya değil kaliteye önem verilmelidir. Üniversite kadrolarındaki nitelikli elemanlar olmalıdır. Emirle iş yapılan bir yerde bilim olmaz. Akademik yeterlilik ve liyakata bakılarak atamalar yapılmalıdır. Ayrıca, Üniversiteler diploma ve sertifika dağıtılan yerler olmamalıdır.
Kanuni düzenlemeler üniversitelerdeki üretimi ve verimliliği etkilemektedir. Akademik unvan alırken yabancı dil bilme şartında: imtihan şeklinden, puan durumuna kadar birçok değişiklik oldu. Yüz üzerinden 70, sonra 65, sonra 55 gibi puanlar geçerli olmaya başladı. Akademik kriterlerle sürekli oynamamak gerekir. Bu akademisyenlerin çalışma şevklerini kırmaktadır. Tükenmişlik hissi ve mutsuzluk, üniversitelerine bağlılık hislerinin kaybolmasına sebep olmaktadır. Rektörlük atamalarında bir günde şartların değiştiğini görmekteyiz. Yine doçentlik imtihanında kriterlerin sık değiştirilmesi akademisyenleri etkilemektedir. da ve yorucu bir eğitim ve öğretim olan olan Tıp da yukarıda saydığımız sebeplerin dışında eğitim araştırma hastanelerinin eğitim sistemini değiştirip, özelleştirilmiş olan Şehir hastanelerine taşınması doktor ve iş kalitesini daha da düşürmüştür. Doktorun değil hastanın ön plana çıkması, şehir hastanelerinde hekimlerin oturacak yerlerinin ve arşiv sisteminin olmaması, Türkiye’deki tüm eğitim araştırma hastanelerinin sağlık bakanlığına bağlı tek bir üniversiteye bağlanması eksikliklere ve gerilemeye yol açmış ve açacaktır. Ayrıca hasta odaklı performans sistemi yine işin kalitesini azaltmıştır. Yan dallarda tez zorunluluğunun kalkması ayrı bir yaradır.
Bilimsel kalite ve liyakatın tesis edilmesi ve sürdürülmesi kurumlarla birlikte olur. Araştırmacıların uluslararası çalışma gruplarına dahil olabilmesi, bir çok bilimsel etkinliklere ve kongrelere katılım diğer ülkelerdeki kişilerle iletişim kurmaları ve tanınmaları bazı imkanlara kavuşma, etkinlik artımı ve ülkemize maddi destek sağlanması olacaktır. Öğretim elemanlarının ulusal ve uluslararası proje hazırlamaları konusunda eğitimler verilmeli, eğitimler sık aralarla güncellenmeli ve proje desteği veren birimlerde bürokrasi azaltılmalıdır.
Çoğunluğun söylediği 2006 yılı bir kırılma noktası olmuş ve sonrasında ciddi bir bilimsel yavaşlama görülmüştür. Her ilde üniversite yapma süreci başlamış. Akademisyen ve kalitesiz yayın sayısında artış olmasına rağmen etkinlik gücü aynı şekilde artmamıştır. Bazı yerlerde yeterli akademisyen olmadan öğrenci alımları olmuş bu da negatif etki yapmıştır. Yükseköğretime ayrılan kaynakların etkin ve iyi şekilde kullanılamadığının bir etki yaratmaktadır.
Önemli faktörlerden bir tanesi de ülkemizdeki son yıllarda artan beyin göçüdür. Bununla ilgili önleyici/azaltıcı tedbirler almamız; tersine yetişmiş beyinlerin ülkemize göçünü sağlamalıyız Türkiye’deki bir takım verilere ulaşmak için önemli kurumlardan bir tanesi Türkiye İstatistik Kurumu’dur. Öyle bir hal aldı ki bunun verdiği, yayınladığı veriler güvenirliliğini yitirdi. Tamamen siyasi otoritenin vesayeti altında çalışmaktadır. Sık sık yönetici kadrolarının değiştirilmesi de iş verimini de azaltmaktadır. Bu da ister istemez Türkiye’deki bilimi etkilemektedir.