2012 ÖSYM Kılavuzu’na göre, altı ilimizdeki toplam 10 İngilizce eğitim veren tıp fakültesinde 2012 yılı öğrenci kontenjanlarının toplamı 729 olup tüm kontenjanlar dolmuştur.
Hekimlik mesleğinin en önemli kamusal hizmetlerden biri olduğu ve Türk hekimlerinin büyük bir çoğunluğunun mesleklerini ülkemizde sürdürdükleri ortadadır. Bu açıdan, İngilizce tıp eğitimi sürecinin etkinliğini ve sonrasında hekimlik mesleğini icra ederken kazandırdığı işlevselliği, günlük klinik uygulamalar ve akademik yaşam gerçekleriyle birleştirerek tartışmakta yarar olduğunu görüyorum.
Eğitimin etkinliği ile başlayacak olursak, ortaya konacak bazı gerçekler vardır. Teorik derslerin ve hasta başı uygulamaların tümüyle İngilizce yapılması istenen bir sistemle karşı karşıya olduğumuzu varsaysak da bunun böyle olmadığını herkes bilmektedir. Teorik derslerin önemli bir bölümünün İngilizce anlatıldığı bilinse de, ana dili İngilizce olmayan ve İngilizce düzeyleri homojenlik göstermeyen öğretim üyelerinin ana dili İngilizce olmayan öğrencilere ne ölçüde etkin bir teorik İngilizce tıp eğitimi verdikleri üzerinde durulması gereken bir konudur. Hasta başı uygulamaların ağırlık kazandığı 4. ve 5. sınıflarda İngilizce eğitim neredeyse teorik derslerle sınırlı kalmakta, hastalarla iletişimin Türkçe, hasta başı tartışmaların yarı Türkçe yarı İngilizce olduğu bir sisteme dönülmektedir. İnternlik döneminde ise İngilizce bir eğitimden bahsetmek oldukça zordur. Sonrasında hekimlerin mesleki yaşamlarında önemli yer tutan Tıpta Uzmanlık ve Yan Dal Uzmanlık Sınavları Türkçe yapılmaktadır. İngilizce tıp öğrencileri için bu durumun bir dezavantaj yaratıp yaratmadığı ise başka bir tartışma konusudur. Ancak, mesleğini yurt dışında sürdürmek isteyenler için hem girecekleri sınavlarda hem de sonrasındaki yurt dışı meslek icrasında etkin bir İngilizce tıp eğitiminin önemli bir avantaj sağlayacağını düşünmek hiç de yanlış olmayacaktır.
İngilizce tıp eğitiminin Türkiye’de çalışacak olan hekimlere ne sağladığına gelecek olursak… Tıpta uzmanlık eğitimi sırasında herhangi bir açıdan mutlak bir artısı olduğunu söylemek zordur. “Günlük literatürü izlemede tıpta uzmanlık öğrencilerine yabancı dil eğitimi mutlaka gereklidir.” diyenlere yanıtım ise “öncelikle tıpta uzmanlık öğrencilerinin yoğun hizmet görevleri sırasında okumaya zamanlarının oldukça az olduğu, düzenli olarak yabancı literatürü izleyen uzman hekimlerin oranının da yüksek olmadığı, artık yabancı kitapların Türkçe çevirilerinin bolca olduğu ve bir şekilde çeviri işlerinin -tercüme büroları ya da iyi yabancı dil bilen arkadaşlarca- halledildiği” gerçeğini görmeleri şeklinde olacaktır. Bir hekimin mesleki İngilizce düzeyinin İngilizce tıp eğitimi almadan da son derece yüksek düzeyde olabildiğini gösteren örnekler de etrafımızda çok sayıda yer almaktadır. Mecburi hizmet, kamu ya da özel sektördeki günlük sağlık hizmeti sunumlarında ise hekimlere İngilizce tıp eğitimi görmüş olmak, nitelikli hizmet sunumu ve maddi kazanç açısından bir artı sağlamamaktadır. Bunun yanında akademik atama ya da yükseltmelerde İngilizce tıp mezunu olmak bir öncelik sağlamamaktadır. Dolayısıyla İngilizce tıp mezunlarının günlük mesleki İngilizcesinin Türkçe tıp mezunlarından daha iyi olduğunu ve bu faktörün de hem sağlık hizmetlerinde hem de akademik yaşamda bir avantaj sağladığını somut olarak ortaya koymak olası değildir.
Sonuç olarak, Türkiye’de İngilizce tıp fakültelerinde eğitim görmenin hekimlik mesleğini gerek hizmet sektöründe gerekse akademik ortamda icra edecek olan hekimler için somut getirileri olmadığına inanıyorum. Üstelik olası ağır bir hazırlık sınıfı eğitimiyle zaten çok uzun olan tıp eğitimi süresi bir süre daha uzayabilmektedir. Bu fakülteleri hekimlik mesleğini yurt dışında sürdürmeyi planlayan hekim adaylarının tercih etmesinin günlük yaşama dönük en gerçekçi yaklaşım olduğu düşüncesindeyim.