25 – 31 Ocak Dünya Lepra (Cüzzam) Haftası olması nedeniyle hem leprayı hatırlatmak, hem de ismi Lepra ile özdeşleşmiş Prof. Dr. Türkan Saylan Hocamız başta olmak üzere bu konuda önemli çalışmalar yapmış ve katkıda bulunmuş diğer bilim insanlarını anmak amacıyla bu yazı kaleme alındı.
Toplumu lepra hakkındaki yanlış bilgilerden arındırmak, lepralı hastalara karşı alınabilecek yanlış tavırları, bilgisizlik sebebiyle oluşan korkuları ortadan kaldırarak, hastalığın erken teşhis edilmesini sağlamak amacıyla Dünya Sağlık örgütü (DSÖ) tarafından Ocak ayının son Pazar günü Dünya Lepra Günü ve takip eden hafta Lepra Haftası olarak belirlenmiştir. Haftanın diğer bir amacı da lepralı hastaları topluma kazandırmaktır.
1973-1979 yılları arasında eğitim gördüğüm Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi beşinci sınıfta Deri ve Zührevi hastalıklar (Şimdilerde Dermatoloji veya Cilt Hastalıkları olarak da adlandırılıyor) stajında ilk kez karşılaşmıştım halk arasında cüzzam olarak bilinen lepralı hastalarla. Çoğunun yüzünde, el ve kollarında şekil bozuklukları vardı, hocamız Prof. Dr. Atıf Taşpınar hastaların duyu kaybı nedeniyle sıcağı hissetmedikleri için oluşan yanıklar sonucunda bu şekil bozukluklarının meydana geldiğini söylemişti. Atıf Taşpınar hocamız dermatoloji uzmanı olduğu 1963 tarihinden ölümüne kadar (1996) hem dermatoloji hemde lepra alanında ülkemizde ve yurt dışında önemli çalışmalar yaptı. Dermatoloji Stajında gördüğüm lepralı hastalar dışında 43 yıllık hekimlik hayatımda konunun uzmanı olmadığım ve lepranın da ülkemizde hastalıkla savaş sonucu yok olma noktasına geldiği için olsa gerek lepralı hasta ile hiç karşılaşmadım. Ama hastalığı bir isim sayesinde, Türkiye Tıp Tarihinde ismi lepra ile özdeşleşen ve Türkiye’de lepra ile savaş denildiğinde ilk akla gelen isim olan Prof. Dr. Türkan Saylan Hoca sayesinde hiç unutmadım. Hocayı değişik zamanlarda yaptığı konferanslarda dinleme şansım olmuştu. Fiziki olarak ilk karşılaşma ise Profesörlüğe yükseldiğim yılı takib eden akademik yılda hocamızın bir konferans vermek üzere üniversitemize geldiği, 2005 yılı 14 Martında profesörlük cüppe giyme töreninde oldu. Son derece sade giyimli, kızıl kısa saçları ile içimizden biriydi Hoca, iki anlatısı aklımda yer etmiş. İlki beyaz doktor gömleği ile ilgiliydi. Biz profesörlük cüppeleri ile oturuken o bu cüppelerin akademik anlamda bir anlamı varsa da kendisinin her zaman temizliği, dürüstlüğü simgelediği için beyaz doktor gömleğini çok kutsal ve değerli bulduğunu ve hastanede olduğu sürece herzaman gururla giydiğini söylemişti. Diğeri ise yanlış giden şeylerden şikayet etmek yerine onu düzeltme yolunda çaba harcamak gerektiğini ancak o zaman çağdaş bireyler ve toplum olabileceğimiz idi. Kendisi yaşamı boyunca çok önemli iki eserle yaşamında bunu göstermişti. Biri lepra ile bilimsel anlamda mücadele ederek ülkemizde lepranın kökünü kurutması, diğeride kız çocuklarının eğitimine büyük katkısı olması nedeniyle kurduğu ve benimde çalışmalarına aktif olarak katıldığım Çağday Yaşamı Destekleme Derneği idi. Aklımda kalan başka bir anlatıda uzun süre çektiği hastalığı ile ilgili idi. Kendisi meme kanseri idi. Ameliyat, kemoterapi, ışın tedavisinden bir süre sonra hastalık tekrarlamıştı. Ancak o hiç hastalığına sığınmadan adeta onla dalga geçercesine “kemoterapi günü gidip ilacımı alıyorum biraz beni sarsıyor ama akşam yapacağım konuşmama engel olmuyor” diyerek adeta kansere meydan okuyordu çelik yürekli hocamız.
Lepra oldukça eski bir hastalıktır, tarihi ile ilgili en eski kayıtlar milattan önce 1550 de Mısır papirüslerinde görülür. Tarihi bu kadar eski olmakla birlikte esas olarak ortaçağ Avrupa’sını kasıp kavuran bir hastalıktı lapra, o devirlerde lepralı insanlara dokununca veya onların ortamda bulunması ile hastalığın bulaştığı, hatta lepralı hastaların lanetlenmiş oldukları düşünülerek toplumdan soyutlanıyor, yüzleri ve vücutları tamamen kapatılıyor hatta yaşama alanlarından uzak kuytu bölgelerde ölüme terk ediliyorlardı.
Lepra, esas olarak verem mikrobuna benzer bir bakterinin (Lepra basili) neden olduğu kronik bir enfeksiyon hastalığıdır. Lepra mikrobu ilk olarak 1876’da Norveçli bilim insanı Dr. Gerhard Armauer Hansen tarafından keşfedildiği için “Hansen Hastalığı” olarak ta bilinmektedir. Tek bulaş kaynağı insandır. Özellikle hijyen koşullarının kötü olduğu ortamlarda ağız ve burun salgıları ile uzun süreli yakın temas sonucu bulaşır hastalık. Lepra basili çok yavaş ürediği için alındıktan yıllar sonra hastalık meydana gelir. Bu süre bazen 25 yıla kadar uzayabilir. Ciltte derin yaralardan değişik boyutlarda yumru ve kızarıklıklara kadar değişen deri lezyonlarına ve sinirleri tahrip ederek duyu kaybına yol açar. Özellikle el, ayak, kol, bacak ve yüzde olan duyu kaybı travmalara açık bu bölgelerde yaralanmaya ve şekil bozukluklarına yol açar. Günümüzde uzun süre kullanılan antibiyotiklerle tedavisi mümkündür. Erken tanı ile tedavisi başlanan hastalarda herhangi bir sakatlık veya yan etki meydan gelmeden hastalık iyileşir. Tedavide tıbbi uygulamalarla birlikte hastaların hayata küsmelerini önlemek de büyük önem taşır. Bu yüzden lepra tanısı konan kişilerin toplumun bir parçası olduğunu unutmadan; yeterli anlayış, sevgi ve desteğin gösterilmesi tıbbi tedavideki başarıya katkı sağlar.
Ortaçağda Avrupa’da hijyen kavramının olmaması nedeniyle çok yaygın olan bu hastalık 19. yüzyıl başında etkeni olan lepra basilinin bulunması ile daha tanınır ve bilinir hale gelmiştir. Hastalığın tanınıp bilinmesi ve antibiyotiklerin keşfi ile hastaların zamanında teşhis ve tedavi edilmesi sonucunda, ortaçağda adeta pandemi halinde seyreden hastalığın sıklığı günümüzde oldukça azalmıştır.
2016 yılında dünya genelinde yaklaşık 250000 kişide lepra görülmüş ve vakaların yarıdan fazlası Hindistan’dan bildirilmiştir. Brezilya ve Endonezya yüksek vaka sayısı olan diğer ülkelerdir. DSÖ ne göre yeni vaka tespit oranı 2016 yılında her 100000 kişide 2.9 dur.
Ülkemizde lepra hastalığı bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklar kapsamındadır. DSÖ lepra için eradikasyonu yani hastalığın kökünün kazınmasını, hastalık görülme sıklığının 10.000 de 1 vakanın altına indirilmesi olarak tanımlamıştır, ülkemizde de hastalık görülme sıklığı 10,000 de 1 in altında olup DSÖ ye göre hastalığın kökü kazınmıştır. Ülkemizde lepra ile mücadele, ilk olarak Prof. Dr. Mazhar Osman’ın 1919’da Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde, lepralı hastalar için açtığı özel bölümde başlamış, lepra ile kurumsal olarak mücadeleyi ilk başlatan ise Dünya Sağlık Örgütü Eksperi Prof.Dr.Gay Prieto tarafından Türkiye’deki Cüzzamlıların babası olarak bahsettiği ebfeksiyon hastalıkları uzmanı Doç. Dr. İbrahim Ethem Utku olmuştur. Doç. Dr.İbrahim Ethem Utku 1957 yılında “Cüzzam Savaş ve Araştırma Derneği”ni, 1962 de“Lepra Eğitim ve Araştırma Araştırma Enstitüsü”nü kurarak lepra konusunda modern klinik çalışma ve araştırmaların başlamasına ve eğitim faaliyetlerine öncülük etmiştir. 1962 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ile Sağlık Bakanlığı arasında bir protokol hazırlayarak benimde Tıp Fakültesinde okurken girişte sözünü ettiğim ilk lepralı hastaları gördüğüm yer olan Lepra Eğitim ve Araştırma Enstitüsü’nü açmıştır. 24 Temmuz 1964 tarihinde Hakkari yolunda yaşanan bir trafik kazası sonucunda genç yaşta ve en verimli çağında hayatını kaybetmiştir.
Ülkemizde Lepra ile savaşta başarının dönüm noktası Prof. Dr. Türkan Saylan ve arkadaşları tarafından 25 Ocak 1976 yılında 23. Dünya Cüzzam gününde “Cüzzamla Savaş Derneği”nin kurulması ve yönetim kurulunun göreve başlamasıyla olmuştur. Derneği kurduğunda genç bir uzman doktor olan Türkan Hoca tüm Anadolu’yu karış karış gezmiş, Mahatma Gandi’nin söylediği “Cüzzamla savaşta, sadece tıbbi tedavi ile değil, hayata küsen insanlara yaşama sevincini yeniden kazandırmakla zafere ulaşılır” sözlerini ilke edinerek hastalara dokunmuş, kucaklamış ve hepsinin terdavisini kendi elleriyle sağlayarak topluma kazandırmıştır. Bu çalışmaları tüm dünyaca tanınmış, takdir edilmiş, DSÖ de lepra konusunda danışmanlık hizmeti vererek, Uluslararası Cüzzam Derneği’nin kurulmasına yardım etmiştir. Bu çalışmaları kendisine 1986 yılında Gandhi Ödülü’nü kazandırmıştır
Cüzzamla Savaş derneği 27 Nisan 2019 tarihinde “Cüzzamla savaşın efsane ismi sevgili Prof.Dr. Türkan Saylan’ın anısını yaşatmak için; tüm dünyaya örnek olan çalışmalarını, tüm belgeleri ile gelecek kuşaklara ulaştırmak üzere Cüzzamla Savaş Derneği Türkan Saylan Lepra Anı Evi’ni ziyarete açıyoruz” başlığı ile hocanın isminin yaşayacağı Lepra Anı Evi’ni açarak vefa borcunu yerine getirdiğini duyurmuştur.
Günümüzde ülkemizde lepra hastalarının tedavi ve takipleri deri ve zührevi hastalıklar klinikleri ve Deri ve Zührevi Hastalıklar Dispanserlerinde yapılmaktadır. Hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçlar Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz karşılanmaktadır.
Dünya Lepra Haftası’nda başta Türkan Saylan, Atıf Taşpınar ve Ethem Utku Hocalar olmak üzere leprayla savaşta emeği geçen tüm hocalarımızı saygı ve rahmetle anıyor, hayatta olanlara sağlık ve uzun ömürler diliyoruz.
Kaynaklar ve okuma önerileri
- Serdar, M. / Ortaçağ Avrupasında Tanrının Laneti Cüzzam ve Cüzzam Evleri Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. II, (2014): 100-110
- LEPRA HAFTASI – Afyonkarahisar İl Sağlık Müdürlüğü. https://afyonism.saglik.gov.tr
- Elif Şahin Hamidi. Cüzzamlılara adanmış bir hayat: Türkan Saylan, Gazete Duvar 25 Ocak 2020
- Cüzzamla Savaş Derneği. http://www.cuzzam.org.tr TARİHÇE
- Cüzzamlıların Babası Etem Utku | Cumhuriyet İnsanları Portreleri. https://portreler.fisek.org.tr
- Lepra Alanında Çalışmış Öncü Hocalar – Cüzzamla Savaş …http://www.cuzzam.org.tr
- Ayşe Kulin. Türkan & Tek ve Tek Başına – Everest Yayınları , 2009
4 yorum
Konuyla ve hocalarımızla ilgili bilgilerimizi yenilemiş olduk. Hatırlattığınız için teşekkürler.
Okuduğunuz ve beğendiğiniz için ben teşekkür ederim
Çok tşkler, hocalarımız ışıklsr içinde uyusunlar🙏
Beğeniniz için ben tesekkür ederim