Ben, bir planlamacı ya da siyasetçi değilim. Bu bakımdan, konuya ancak genel görüntülere bakarak görüş getirebilirim. Eksiklik ve yanlışlıklarımın mazur görülmesini dilerim. ‘Bize plan değil pilav lazım’ dan bugünlere geldik. Geriye dönüp, devlet sistemimizin işleyişine bakıldığında, eskiden bizim Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Milli Prodüktivite Merkezi (MPM) adlarında çok ciddi işleyen kurumlarımız vardı. Bir projenin yaşama geçirilebilmesi için, DPT’nin onayını almak gerekirdi. Bu kurumlardan yetişmiş bürokrat ve teknik elemanlar arasından, devletin önemli kadrolarına atanarak, ya da siyaseten yükselenler de olurdu. Genel müdür, bakanlık müsteşarı, milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı gibi. Günümüze bakıldığında, MPM kapatılmış, DPT bakanlıkta daire başkanlığı durumuna dönüştürülerek pasifize edilmiş durumda.
Yönetim ve iktidarlar, daima bütçelerine göre hareket etmek durumundadırlar. Aileden başlarsak, işletme, kurum ve şirketlerden, devletlere kadar, hiçbir kurum ve kuruluşun gelirleri sonsuz ve sınırsız değildir. Ortada daima belirli bir bütçe vardır. İleride yapılacaklar da, bu bütçenin imkanlarına göre planlanmalıdır. Devletler ve hükümetler, o yılda elde edileceği düşünülen gelirlerine göre, gelecek yılın planlamasını yaparlar.
Böyle olmadığında, konuya şuraya elli, buraya yüz milyon verelim, şu kuruma yüz elli kişi tayin edelim tarzında yaklaşıldığında, bütçe açık verir. Bütçe açığını kapatmak için, ya dışarıdan borç almak ya da banknot matbaasında para basılması halinde kaçınılmaz sonuç, pahalılık ve enflasyondur. Aile borçlarını ödeyemez duruma gelirse batar, eve hacizciler gelir. Yabancılar borç verirler ama, faiziyle geri almak kaydıyla. Genel kuraldır, kişiler ya da devletler fark etmez: ‘borç alanlar, bir sure sonra emir almaya da başlarlar’. Borca girmeden önce bunları da etraflıca düşünmek lazım gelir.
Bundan, 134 yıl önce, 1881’de Osmanlı devleti burçlarını ödeyemeyip, iflas ettiğinde, devletimizin nasıl haciz edildiğini yaşamıştık. Yabancılar, devletin tüm gelirlerine el koymak için, Düyunu Umumiye idaresini kurmuşlardı. Kurtuluş Savaşı sonrasında, Düyunu Umumiye’yi yurttan kovduk. Yabancıların işlettiği tüm kurum ve şirketleri millileştirdik. Lozan’da Kabul etmek durumunda kaldığımız tüm Osmanlı borçlarını, 1950’li yıllara kadar ödeyip bitirdik. Daha sonra yeniden borç almaya başladık. Genç cumhuriyetimizin ilk yıllarında, bütçelerimiz daima denk olurdu. Daha sonra 1973’te kurulan Ecevit ve Erbakan koalisyon hükümetleri dışında, denk bütçemiz hiç olmadı. (İki büyüğümüz de nurlar içinde uyusun, mekanları cennet olsun.)
Bir yatırım yapılmadan önce, o işin fizibilitesi yapılarak, ne kadara mal olacağı, ileride ne kadar getireceği, kurulmasının kaç yıl süreceği, ne zaman kazanmaya başlayacağı, kendisini kaç yılda amorti edeceği tek tek hesaplanmalıdır.
Örneğin bir bina, fabrika ya da bir baraj kurulacaksa, kaç yılda kurulacağı, tam üretime ne zaman geçileceği, kaç kişi çalışacağı, ham madde tedarikinin kimlerden ve nasıl olacağı, üretilen malın kime ve hangi fiyatla satılacağı önceden bilinmelidir. Her gecikme zarar hanesine yazılır. Örneğin beş yılda bitecek olan bir fabrikanın inşaatında olan her gecikme, ileride şirketi iflasa kadar götürebilir. Eğer fabrika bir devlet yatırımı ise, daha planlanırken yapılan hata ve gecikmeler, gelecek yılın bütçesinde para ayrılmaması sonucunda devlet batmaz ancak bunun faturası da vatandaşa çıkar. İster devlet, ister özel sektör olsun, yapılan yatırım ve harcanacak sermaye, istihdam ve katma değer yaratmalı, çoğunlukla da ihracata yönelik olmalı ülkemize döviz kazandırmalıdır. .
İktidarlar değişse bile, devletlerin planlama ve yatırımları aynen sürdürülmelidir. Ülkemizde, iyi öneklerin yanında kötü örneklerin de olduğunu görüyoruz. GAP, Atatürk Barajı, büyük şehirlerin Metroları, iktidar değiştiğinde bile devam ettirilip hizmete sokulabilmiştir. ‘Hükümetimiz bu yıl o yatırım için ödenek ayıramıyor’ denilerek yarım bırakılan işler de olmuyor değil. Temeli atılıp yarım bırakılanlar, Ankara İstanbul demiryolunda yarım bırakılan Ayaş Tüneli gibi.
Baştan sona her işte ve her yatırımda, planlamanın çok iyi yapılması lazım. Oy kazanmak uğruna yapılan gereksiz yatırımların da, satılıp kapatılanların de ceremesini yine halkımız çekiyor. Hemen aklıma geliveren olumsuz örnekler olarak, yapılıp çalıştırılmayan Kütahya Zafer Havalimanı, israf örneği Çamlıca Camisi, kapatılan Hıfzıssıhha ve aşı kurumu, Şehir Hastaneleri uğruna, çalışmakta olan Devlet Hastanelerin ve sigara fabrikalarının kapatılması sayılabilir.
‘Yetkimiz var yaparız’, ya da ‘biz yaptık oldu’ tarzında plansız ve programsız yaklaşımların sonuçları ve ceremesini, ülkenin vatandaşları çekmek durumunda kalmaktadır. Başka ülkelerde olmayan, yüksek enflasyon ve pahalılığın, yukarıda anlatılan plansız ve hesapsız yaklaşımların kaçınılmaz neticesi olup olmadığına, her zaman olduğu gibi yine sizler karar vermelisiniz.
1 yorum
Önemli bşr konuta işaret etmişsiniz.inşallah yetkililerin dikkatini çeker.kapanan hastanelerimiz ile yerine açılan şehir hastanelerimiz konusu iyi bir örnek.iyi araştırılırsa!