Medya tanım olarak kitlesel iletişimi sağlayan radyo, televizyon, gazete ve dergi gibi yazılı ve görsel basın yayın organlarının tümünü kapsayan ortak araçlardır. Medya toplumsal bilincin oluşturulmasında ve algı yönetiminde çok önemli bir yere sahiptir. Medyanın bu görevi layıkıyla yapabilmesi için öncelikle bağımsız, tarafsız, adil, cesur ve etik olması gerekmektedir. Birçok gelişmiş demokraside medya toplum adına denetleyici ve karar verdirici bir işlev üstlenmektedir. Peki sizce ülkemizde medya üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmekte midir?
Ülkemizde ana akım medyada ne yazık ki en temel sorun tekelleşmedir. Birçok gazete ve televizyon kanalı belirli çevrelerce yönetilmektedir. Bu durumun en olumsuz sonucu bu çevrelerin kendi şahsi ekonomik, siyasi, sosyal ve benzeri çıkarlarını toplumun menfaatlerinin önüne geçirmesidir. Medya patronları günümüzde ticari ve ekonomik olmak üzere birçok alanda faaliyet göstermektedir. Hal böyle olunca medya esas işlevini yitirmekte, çıkar ilişkilerinin yılmaz bekçisi konumuna gelmekte ve paranın esiri olmaktadır. Sormak istediğini değil sorulmasını istenileni soran gazetecilerle, siyasilere methiyeler düzen televizyon programcılarıyla, kaleminin mürekkebini halkın menfaatini savunmak yerine bir avuç insanın çıkarları için tüketen yazarlarla daha ne kadar yol ilerleyebiliriz?
Türkiye’de medyada gözlenen en önemli diğer bir sorun ise dezenformasyondur. Doğruluğu ve yanlışlığı teyit edilmeden yapılan üstünkörü haberlerle itibar cellatlığı yapılmaktadır. Kişiler ve kurumlar yalan yanlış haberlerle değersizleştirilmekte, yargısız infaza kurban gitmektedir. Birçok medya organında söz hakkı kullanılmasına izin verilmemekte, karşıt düşüncelere tahammül edilmemekte ve çamur at izi kalsın anlayışı hüküm sürmektedir. Toplum adeta medya sayesinde mazlumların örselendiği, zalimlerin ise kutsandığı bir anlayışa maruz bırakılmaktadır. Böyle bir medyanın mevcudiyetinde toplumun gelişmesi ve özgürleşmesi ne ölçüde gerçekleşebilir?
Son olarak ülkemizde medyanın içerik konusunda da sınıfta kaldığı su götürmez bir gerçektir. Kerameti kendinden menkul, her konuda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan sözde medya paydaşları toplumsal entelektüel seviyeyi dibe çekmektedir. Medya, sahip olduğu içerikler açısından toplumu aydınlatma ve sorgulatma yönünde hareket etmesi gerekirken, ne yazık ki gündelik sığ mevzuların temcit pilavı gibi tekrarlandığı ve hiçbir özgün fikrin oluşmadığı bir platform halini almıştır. Medyada halkın gerçek gündemi yerine suni birtakım konular yer bulmakta, tam anlamıyla idare-i maslahat anlayışı hüküm sürmektedir.
Peki Türkiye’de medyanın toplumsal hayattaki rolü ne olmalıdır? İsterseniz bu soruya cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü ile yanıt verelim. ‘’ Basın milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta (doğru yolu göstermede), bir millete ihtiyaç duyduğu fikri gıdayı vermekte, hülasa (özetle) bir milletin hedef-i saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir. Türkiye basını milletin gerçek ses ve iradesinin doğduğu yer olan cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale oluşturacaktır. Bir düşünce kalesi, düşünce yolu kalesi. Basından bunu istemek cumhuriyetin ve toplumun hakkıdır.’’
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında birçok kurumsal yapıda olduğu gibi medyada da köklü bir yapısal değişikliğin zamanı çoktan gelmedi mi sizce de?