Her şey üst üste geldi ve ben de bu konudaki fikirlerimi sizlerle paylaşmak üzere bu yazıyı kaleme aldım.Önce köşe yazarı arkadaşımız Sayın Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın tarafından Medimagazin’de yazılan “Şu Doktora Dedikleri” konulu yazı, arkasından Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun vefatı, sonra Türk Eğitim Derneği (TED) tarafından önerilen eğitim sistemi ve sonuncusu da Milli Eğitim Bakanlığı tarafından beşinci sınıflarda yabancı dil öğretileceğine ilişkin açıklama, ülkemizin ilkokuldan üniversiteye pek çok sorununun bulunduğunu gösteren en belirgin köşe taşları olmuştur.
Türkiye’nin önemli eğitim kurumlarından biri olan TED, yılların birikimi ile şöyle bir eğitim sistemi saptaması yapıyor: “Ülkemizde ‘iz bırakma sendromu’ yaşanıyor. Sendikalar, partilerin il ve ilçe örgütleri, parti yöneticileri, milletvekilleri, vakıflar, dernekler, hemşeri grupları, eğitim dünyasını abluka altına alırken her iktidar veya bakan döneminde yapılan onlarca değişiklik yüzünden bugün artık herkesin kabul ettiği, ‘delik deşik’ bir eğitim gemisiyle, dev dalgalar arasında yol almaya çalışıyoruz.”
Bunun arkasından TED, kendilerine göre hazırladıkları önerileri sunuyor. Fakat bana göre bu öneriler arasında en önemlisi öğretmenlere ilişkin olanıdır ki, o da şöyle ifadesini bulmaktadır: “Adanmış Öğretmenliğe Doğru: Öğretmenliğin atanma, çalışma ve ilerleme koşulları durumsal müdahalelere açık olmayacak şekilde yasalarla güvence altına alınıyor. Üniversite bünyesinde eğitim fakültelerinden bağımsız, adayların öğretmenlik deneyimi edinmeleri için Öğretmen Akademileri kuruluyor. Kademeler Arası Geçiş: 13 yıllık zorunlu eğitim süresi öngörülüyor, 1 yıl okul öncesi, 5 yıl ilkokul, 1 yıl ortaokula bağlı İngilizce hazırlık, 3 yıl ortaokul ve 3+1 yıl lise olarak düzenleniyor.” Doğru söze ne denir!
Herkes tarafından kabul edileceği üzere eğitimde en can alıcı nokta, bilgiyi aktaracak öğreticileri, yani öğretmenleri yetiştirmektir. Bu bir bilgi birikimi ve sevme işidir. Yoksa bugünkü gibi önüne gelenin öğretmen olarak atandığı, okulları kapatılmış ve akademisi olmayan bir öğretmenlikten alınabilecek en iyi ürün de ancak bu kadar olabilir. Bu tür mesleklerin meslek okullarını kapatmanın ve rastgele insanları istihdam etmenin mantığını anlamak mümkün değildir. Otoritenin artık bu işin bilimsel bir iş olduğunu ve her geçen günün ülkenin yarı cahil insanlarla dolduracağını görmesi zamanı çoktan geçmektedir.
Gelelim üniversitelere; akademik verim bakımından İran’dan gerilere düştüğümüzü, Brezilya’dan her geçen yıl negatife doğru uzaklaştığımızı tekrar etmeye gerek olduğunu sanmıyorum, zira artık bunu “Sağır Sultan” bile öğrenmiş durumda. Yükseköğretimde geldiğimiz noktayı iyi bildiğimiz için artık çözüm önerilerimizi tartışmanın gereğini yerine getirmek gerekmektedir.
Kendisiyle tanışmaktan ve bir toplantıda [Birinci Bilim-Teknoloji Şurası(13-17 Mayıs 1990, Ankara)] aynı alt grupta rapor hazırlama bahtiyarlığını yaşadığım merhum Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’na Allah’dan rahmet diledikten sonra, 25 yıl önce bu durumlara geleceğimizi paylaştığımızı ifade etmek isterim. O toplantıya katılan arkadaşlar hatırlayacaklardır; varılan fikir birliğinin birincisi ilkokuldan üniversiteye eğitim sistemimizin düzeltilmesi gereği ve bir kuşak sonra ülkenin çok büyük sıkıntılara girebileceği hususu, ikincisi de sömürge ülkesi olmamak için eğitimin mutlaka Türkçe yapılması idi. “İnsanlar istedikleri dili öğrensinler, ama eğitim bir ülkenin kendi diliyle yapılır. Az bilenlerin hiç bilmeyenlere öğrettigi bilim, bilim değildir.”(Bye bye Türkçe, Oktay Sinanoğlu).Bugün için de bu görüşleri aynen muhafaza ettiğimi tekrarlamak istiyorum.
Üniversitelerde, bana göre acil olarak yapılması gerekenleri şöyle sıralamak istiyorum:
• Rektör seçimleri ya tamamen öğretim üyelerine bırakılmalı ya da mütevelli heyeti benzeri bir heyet tarafından yapılmalıdır.
• Doktora eğitimi için yeterli düzeye gelininceye kadar, yurt dışı imkânlardan yararlanılmalıdır.
• Profesörlük ve doçentlik için norm kadro sistemi getirilmeli, ters piramit normal piramite dönüşünceye kadar da kadrolar dondurulmalıdır. Unvana göre kadro değil kadroya göre unvan verilmelidir.
• Kadro almak isteyenler başka üniversitelerde yer aramalıdır.
• Doçentlik ve profesörlük atamalarındaki mevcut sistem kesinlikle düzeltilmelidir. Zira, para ile yayın yapıldığını maalesef artık yabancılar da öğrenmiş durumdadır. En azından bu utançtan bir an evvel hepimizin kurtarılması gerekmektedir.
Sayın Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın’ın değindiği ve benim de tamamen katıldığım “Toplum nezdinde maalesef düşman olarak gösterilmeye çalışılan günümüz hekimine en az kırk yıl evvelki bir tıbbiyelinin sahip olduğu itibar kazandırılmalı.” şeklindeki saptamasına gelince; her şeyden önce hekim ve öğretmenin tüm dünya için hayati önemi haiz iki meslek olduğunu vurgulamak gerektiğinin altını tekrar çiziyorum. Keza hekimlik ve öğretmenlik bir özveri mesleği ve bir yaşam tarzıdır. Bu meslek mensuplarına simit sattıramaz ya da özel kliniklerde günlerce ücretli nöbet tutturmaya ve patronların köle muamelesine mecbur edemezsiniz. Bunların toplumdaki önemi ve itibarını dikkate alarak, insanca yaşayacakları bir ücreti istemeden onlar vermeniz gerekir. Fazla ayrıntıya giremeyeceğim, ama hekimi yetiştirmek için bana göre şu düzeltmelerin de acilen yapılması gerekir:
• Öncelikle eğiticilerin gerektiği gibi eğitilmiş ve istenilen düzeyde donanıma sahip olmaları gerekir.
• Öğrencilerin para içindeğil gerçekten istekli olanlarının seçimi için yeni bir seçme sistemi düzenlemesi yapılmalıdır. Zira hekimlik bir yaşam tarzıdır.
• Her isteyen hekim ya da öğretmen olamamalı, saptanacak kriterlere uyanlar ancak bu mesleklere sahip olmalıdır.
• Fakülteyi bitirenlere mutlaka yeterlik (board) sınavı konulmalıdır. Böylece farklı fakültelerdeki öğretim zaafiyeti de elimine edilmiş olmalıdır.
• Pek çok ülkede olduğu gibi, bir lisans eğitimi üzerine tıp öğretimi verilmesi çoğu sorunun da çözümü olacaktır.
• Fakültelerimizde hâlen uygulanmakta olan öğretim sistemini bırakıp, getirilecek sistem uzmanlık sınavını kazanmak için değil, iyi bir pratisyen hekim yetiştirmeyi amaçlamalıdır.
• Yabancı dil ile tıp eğitimine acilen son verilmelidir.
Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.