Tarihin her döneminde toplumların kendilerine çeşitli sorunları olmaktadır. Günümüz Türkiye’sinde de çeşitli toplumsal sorunların var olduğu inkârı imkânsız olan bir hakikattir. Her kişi, kendi açısından bu sorunlara bakmakta, çeşit ve sebepleri üzerinde durmaktadır. Benim kanaatime göre Türkiye’deki temel sorun, güven meselesidir. Çünkü toplumun temel taşını oluşturan ailede, karı ile koca birbirine güveniyorsa, o ailede huzur, saadet ve mutluluk adına hiçbir şey meydana gelmez. Böyle bir aile ocağında sağlıklı ve kaliteli çocukların yetişmesi, çok zor bir ihtimaldir. Böyle bir aileden ve böyle bir ailenin yetiştirdiği çocuklardan oluşan bir toplum, psikolojik açıdan arızalı olur. Haliyle böyle bir toplumda da güven sorunu yaşanır. Güven sorunu olan bir aile omurgasız, felç bir yapıya sahip olduğu gibi, toplum da aynı şekilde ayakta durabilme gücünü kaybeder ve felç olur.
“İman” ve “mümin” kelimeleri, emin olmak ve güvenmek gibi anlamlar ifade eden “emine-ye’menu” fiilinden türemişlerdir. Bu fiil, “emune-ye’munu” şeklinde okununca, güvenilir olmak, güven vermek anlamına gelmektedir. Ona göre bir bakıma “iman”, kelime olarak Allah’a tereddütsüz bir şekilde inanmak, O’na teslim olmak ve O’na güvenmektir. “Mümin” ise, tereddütsüz bir şekilde Allah’a inanan, iman eden, O’na güvenen ve O’na teslim olan demektir. İkinci anlama göre ise “iman”, güven vermek manasını ifade etmektedir. Buna göre “mümin”, güven veren, kendisine itimat edilen demektir.[1] Ona göre kelime olarak “imân”, hem inanıp güvenmek hem de korkusuz kılarak güven vermek anlamındadır.[2] Nitekim “mü’min” kelimesi, aynı zamanda Allah’ın 99 isminden biridir[3] ve kendisine inanan kullarını güvenlikte kılan demektir. “Mü’min”, hem inanan, güvenen hem de kendisine inanılan ve güvenilen demektir. Güven vermeyen, kendisine güvenilmeyen insana “mü’min” demek, isabetli değildir. Şunu kesin olarak bilmek gerekir ki, “mü’min” insanın, tereddütsüz, şüphesiz ve kesin bir şekilde Allah’a inanması ve O’na güvenmesi gerekir. Şunu da kesin olarak bilmek gerekir ki Allah, bu şekilde kendisine inanan, güvenen ve teslim olan insanı korur, muhafaza eder, güvende kılar ve başarıya ulaştırır. Çünkü Allah mü’mindir, güvende kılar, bu konuda şek ve şüphe yoktur.
“Mümin”, güvenen ve güvenilen olduğuna göre, biz birbirimize ne kadar güveniyor ve güven veriyoruz. Birbirimize olan güven duygumuz, iman kalitemizin derecesini göstermektedir.
Kanaatime göre, Türkiye’nin temel sorunu, güven meselesidir. Ben, 14 senesi Diyanet teşkilatında, gerisi İlahiyat fakültelerinde olmak üzere toplam 45 sene 2 ay görev yaptım. Özellikle çalışan sınıfın, yönetici tabakaya güvenmediği kanaatine şahit oldum. Diyanet İşleri Başkanlığının düzenlediği bir Kutlu Doğum Sempozyumuna bir tebliğ ile katıldım. Bu konuyu net ve açık bir şekilde dile getirdim. “Benim bu sözlerime tepki gösterebilirsiniz. Kendi personeliniz arasında bir anket yapın. Personelinizin kaçta kaçı teşkilatına güveniyor? Gerçeği öğreneceksiniz” dedim. Duyduğum kadarı ile Türkiye genelinde bir anket yapılmış. “Teşkilatınıza güveniyor musunuz? İsim yazmadan, evet veya hayır işaretleyin.” Sonuçta %83 hayır ve %17 evet çıkmış. O zamanın Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Mehmet Görmez sonucu inceleyince, “Hayal kırıklığına uğradım” demiştir. Tabi ki ondan sonraki yıllarda tebliğ sunmak için yaptığım müracaatlar reddedildi. Türkiye’nin genelinde böyle bir güven sorununun yaşandığı kanaatindeyim. Böyle bir güvensizlik, bin bir çeşit sorunun yaşanmasına sebep olmaktadır. İnsanların birbirine güvenmediği bir toplumda ailevi, ahlaki, , siyasi, psikolojik, ekonomik ve benzeri problemler son derece yaygın olur.
Güvensizlik sorunu çözmenin en önemli yolu, adaletin tüm insanlar için eşit ölçüde uygulanması, her türlü atamalarda liyakatin göz önünde bulundurulması, tüm vatandaşların, tabii insan haklarında eşit ölçüde yararlanması ve özgürlüklerin herkes için eşit derecede tanınması gerekir. Hak Allah’ın adıdır. Her insanın tabii hakkı kutsaldır. Hakkın ihlal edildiği, adaletin insanlar arasında eşit ölçüler dâhilinde uygulanmadığı, Allah’ın tüm insanlara eşit bir şekilde tanıdığı özgürlüklerin engellendiği, insanlar arasında ayırımın yapıldığı bir ülkede güvenden bahsetmek mümkün değildir. Güvenin sağlanmadığı bir ülkede, temel sorunları çözmeye çalışmak, havanda su dövmek gibi bir şeydir. Yetki sahibi olup da topluma bu güveni vermeyen insanların imandan ve İslam’dan bahsetmeleri ise, olsa olsa, bir kıyamet alameti olur.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR
[1] Halil b. Ahmed, “emine”, Kitâbu’l-‘Ayn, s. 40; İbn Manzûr, “emine”, Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Fikr, XIII, 21.
[2] Duncan Black Macdanold, “imân”, İslâm Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1977, V/II, 984.
[3] Tirmizi, Daavât, 83, hadis no: 3507; İbn Mâce, Dua, 10, hadis no: 3861.