Eğitim çağdaşlaşma ve modern dünyada söz sahibi olma konusunda temel öğedir. İnsanoğlu tüm yaşamı boyunca çeşitli eğitim basamaklarından geçmekte, bu aşamalarda kazandığı bilgi ve becerileri kullanarak hem kendini ispat etmeye çalışmakta hem de insanlığa katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Eğitim hiç şüphesiz sabır gerektiren, meşakkatli ve maliyetli bir süreçtir. Eğitimle istenilen sonuçlara ulaşılabilmesi için planlı, sistematik ve çağın gereklerine uygun bir anlayışın benimsenmesi olmazsa olmazdır. Bu makalede ülkemizdeki yükseköğretim seviyesindeki bazı eğitim sorunlarına ve çözüm önerilerine değinilmiş ve siz değerli okuyucularımızın takdirlerine sunulmuştur.
Türkiye’de Cumhuriyetin ilanından sonra yükseköğretim aşamasında modern eğitim kurumlarının tesisi amacıyla 1933 yılında üniversite reformu gerçekleştirilmiştir. Bu reformla istenilen bireylerin her türlü etnik, siyasi ve dini etmenlerden bağımsız olarak bilimin kılavuzluğunda ilerlemesi ve modern çağın gereksinimlerine uygun olarak yetiştirilmesiydi. Böylelikle düşünsel, vicdani ve bilimsel karakteri olgunlaşmış genç beyinler ülkenin ihtiyacı olan kalifiye insan gücünü tesis edecek ve ülkenin kalkınmasını sağlayacaklardı. Bu dönemde kurulan birçok yükseköğretim kurumu halen ülkemizin gözde eğitim kurumları arasında yer alıp, kuruldukları tarihten bugüne kadar üstlendikleri nosyonlarını yerine getirmeye başarı ile devam etmektedirler.
Ülkemizde yükseköğretim aşamasındaki en önemli sorunların başında üniversitelerin birer meslek edindirme kurumları olarak görülmesidir. Ortaöğretimden yükseköğretime geçen gençler üniversite eğitimi sonucunda buradan bir meslek sahibi olarak çıkmaları gerekliliğine inanmakta ve bu yönde şartlanmaktadır. Esasen yapılması gereken gençlere yükseköğretimin bir meslek edindirme kursu olmadığının gösterilmesidir. Bu süreçte gençlere bir dünya vatandaşının nasıl olması gerektiği gösterilmelidir. Bu da ancak bu dönemde gençlere değişen dünya koşullarına ayak uyduran, dinamik, yenilikçi, rekabetçi ve sorgulayıcı bir anlayışın kazandırılması ile sağlanabilir. Elbette ki yükseköğretim sürecinde belirli mesleki bilgi ve becerinin hem teorik hem de uygulamalı olarak verilmesi kaçınılmazdır. Ancak bunun uygulama süresi tüm yükseköğretim sürecini baştan sona kapsamamalıdır Üniversiteler gençlere meslekten ziyade bir mesleği uygulamak için gereken vizyonu kazandırmalıdır.
Yükseköğretim sürecindeki önemli bir başka sorun ise üniversitelerin içinde bulundukları maddi zorluklardır. Ülkemizde üniversitelerin önemli bir kısmının devlet üniversitesi olduğu düşünüldüğünde eğitime ayrılan merkezi bütçedeki yükseköğretim payının arttırılması üniversitelerin güçlendirilmesi açısından zaruridir. Ancak bu konuda üniversitelerin de kendi üzerlerine düşen görev ve sorumluluklar bulunmaktadır. Özellikle AR-GE faaliyetleri kapsamında üniversite özel sektör işbirliğinin sağlanıp maddi kaynak yaratılması önemlidir. Yine üniversitelerin gerçekleştirecekleri inovatif projelerle uluslararası kurum ve kuruluşlardan alacakları destekler de ekonomik yapılarının güçlendirilmesi açısından hayatidir. Bu konuda üniversitelerin özellikle teknik ve sağlık bilimleri bölümlerine büyük sorumluluk düşmektedir. Bu birimler katma değer oluşturan buluşlara imza atmaları ve patentleşme sürecinde gelişme göstermeleri halinde üniversitelerin mali açıdan rahatlamalarına olanak sağlayacaklardır. Unutulmamalıdır ki, ekonomik özerkliği olmayan bir üniversitenin bilimsel ve idari özerkliğinden de bahsetmek olanaksızdır.
Yükseköğretimde görevli öğretim elemanlarının bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi sürecindeki aksaklıklar da önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitimin eğitici ve eğitim alan arasında çift yönlü bir etkileşim olduğu düşünüldüğünde bu süreçte her iki tarafın da birbirlerini geri bildirimlerle desteklemesi ve değerlendirmesi gerekmektedir. Eğitici verdiği eğitimin kalite ve yeterliliğini hitap ettiği kitleden aldığı geri bildirimlere göre düzenlemelidir. Üniversitelerde eğitim alan bireylere aldıkları eğitimin kalitesi hakkında söz hakkı verilmelidir. Eğitim gören kişi böylelikle eğitim programlarının düzenlenmesi ve eğitimi veren kişinin değerlendirilmesi konularında aktif bir rol üstlenecektir. Eğitici verdiği eğitimin eğitilenler tarafından ne denli kavrandığı konusunda çeşitli yollarla (sınav, proje, tez vs.) eğitim sürecinin başarısını ölçüyorsa, eğitimi alan kişilerde aldıkları eğitim konusunda eğiticinin yeterliliğini değerlendirmelidir. Böylelikle eğitimin kalitesi artacak ve her iki taraf birbirlerini hem destekleyen hem de denetleyen birer unsur haline geleceklerdir.
Üniversite eğitimine başlayan gençlerin ortalama 18-22 yaş grubu arasında bireyler oldukları düşünüldüğünde eğiticinin bu kitleye eğitim verirken her türlü yenilikçi ve modern eğitim araçlarını kullanması kaçınılmazdır. Eğitim materyallerinin teknolojik alt yapısının modernleştirilmesi, ilgili bilgisayar yazılım programlarıyla desteklenmesi, eğiticiye en doğru ve en güncel bilginin aktarılması eğitim elemanlarının dinamizmi ile doğru orantılıdır. Üniversitelerde görevli eğitim elemanlarının mesleki bilgi ve becerilerinin arttırılmasına yönelik ulusal bazda eğitim programlarının düzenlenmesi, uluslararası eğitim sertifikasyon ve kredilendirme programlarından alınan yeterlilik belgelerinin ulusal bazda mesleki yükseltme ve atanma kriterlerinde önemsenmesi, üniversitelerdeki genç akademisyen sayısının arttırılması yükseköğretimde düzeyinde başarı düzeyinin arttırılması için gereklidir.
Tarih boyunca ve günümüzde refah ve huzur içinde yaşayan toplumların iyi eğitim görmüş bireylerden oluştukları dikkate alındığında eğitimi yaşamımızın her alanında önemsemeli ve hayata geçirmeliyiz. Unutmamalıyız ki eğitimin kökleri acı, meyvesi tatlıdır.