İnsan bilindiği gibi en ayrıcalıklı yaratılmış canlı bir varlıktır. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelikleri ise, düşünme ve bunu dile dökme yeteneklerine sahip olmasıdır. Ancak kendisine bahşedilmiş olan bu yeteneklerini, insana yakışır biçimde kullanabilmesi için bir insanın, “insani değerler” adı verilen bazı değerlere sahip olması ve bunlar ışığında hareket etmesi beklenir. Aslında bunlara “insanı insan kılan değerler” demek daha yerinde olur. Çünkü ancak insani değerlere sahip olan bir insan, çevresine ve diğer canlılara duyarlı, özellikle çocuklara saygılı, insanlara karşı hoşgörülü, adil, dürüst ve alçak gönüllüdür. Bununla birlikte verdiği sözü yerine getirmeye özen gösterir. Ayrıca ailesi içinde ebeveyn rolündeyse eşi ve çocuklarını koruyan, kollayan ve çocuklarına iyi örnek olmayı ilke edinen ve bunu uygulayan bir davranış gösterir.
Eğer bu kişi çalışıyorsa, hangi konumda olursa olsun üstlerine ve astlarına saygılı, hiyerarşik yapıda astlarını geliştirmeye yönelik denetim ve ilgiyi eksik etmeyen, üstlerine, kurumu ve hizmetleri geliştirici önerilerde bulunan bir tavır sergiler. Astlarına karşı hakkaniyetli davranır. Onlara her konuda konuşma hakkı tanır ve onları saygılı ve dikkatli bir yaklaşımla dinler ve onların sorunlarına çözüm arar. Çalışanlara iyi bir çalışma ortamı hazırlar. Kurum kültürünün yerleşmesi, sürdürülmesi ve korunması etkinliklerine öncülük eder ve astlarına bu konuda iyi örnek olur. Astlarını hizmet verdiği bireylere saygılı davranmaları konusunda destekler. Müşteri memnuniyeti kavramına işlerlik kazandırır.
Günümüzde bu değerlerin yok olduğu ya da etkisini kaybettiğine ilişkin olaylara her gün tanık olunmaktadır. Gazetelerde ve ekranlarda sürekli izlenen aile içi şiddet, trafikte ölümle sonuçlanan tartışmalar bunlardan bazılarıdır. Kreşlerde ve çocuk yuvalarında savunmasız çocuklara ve bebeklere uygulanan sözel ve ruhsal şiddet, istismar, çocuklara hırsızlık, dilencilik yaptırılması ve onların tehlikeli koşullarda çalıştırılması, çocuk hırsızlığı ve satışı, çocuk yaşta evlilikler, başlık parası insani değer kayıplarının çocukların payına düşen zararlarıdır.
Huzur evlerinden bazıları ile ilgili haberler ve bizzat yaşanan yaşlı istismarı, şiddet, hatalar, yaşlıyı değersizleştirme çabaları, ilgisizlik, yaşlıya karşı inanılması güç konuşmalar ve davranışlar da yine buralarda çalışanların, insani değerlerin pek çoğundan yoksun olduklarını göstermektedir. Bu kurumları denetleme sorumluluğu olanların, bunları görmezden gelmesi ve ilgisizliği de yine ayni yoksunluklarla ilgilidir.
Sigara, alkol ve uyuşturucu gibi alışkanlıkların artması ve on dört yaşa kadar inmesi ve bunların beraberinde getirdiği davranış bozuklukları, insanların evlerinde dahi güven içinde hissetmelerini engellemektedir. Orman ve evlerin kasıtlı yakılması, doğadaki dengenin insanlar tarafından bozulması, bazı canlıların neslinin tükenmesi, denizlerin kirletilmesi, afatlar ve insanların evsiz kalması, yanlış yapılaşmaya bağlı ölümler, kapkaç, hırsızlık ve tüm anılanlara bağlı olarak suç oranlarının da artması yine insani değerlerin etkisini kaybetmesi ya da ortadan kalmasının sonuçlarıdır. Doğal olarak bunlara maruz kalan insan, yarınından umutsuzdur, huzursuzdur ve mutsuzdur.
Adaletin, toplumda önde gelen değerlerden biri olduğu halde, tartışılır duruma gelmesi, insanlarda güven kaybına neden olmuştur. Bunların sorumlusu da yine insandır. Diğer bir deyişle mağdur da, mağdur eden de, idari sorumlu da, idare edilen de, hizmet veren de, hizmet alan da insandır. Denilmek istenilen o ki; tüm insanlar, tüm olanlarda bulundukları konumlarda kendi rollerini oynamaktadırlar. Ülkedeki şiddet olaylarına bakıldığında yine insan faktörü etkindir. İnsanın şiddetle ilişkisinin pek çok nedeni olduğu bilinmektedir. Bilindiği gibi insan genetik mirasla doğar. Çocukluğunda annesine vurarak şiddet girişiminde bulunan çocuğa eğer bu girişimin onaylanmadığı, bir biçimde belirtilirse, bu davranış pekişmez ve söndürülür. Aksi halde bu eğilim ileri yaşlara taşınabilir.
Televizyonda tanık olunan öfkeli konuşmaların ve yumruklaşmaların neden olduğu öfke birikiminin, herkesi etkilediği düşünülmektedir. Bu yüzden, televizyonun şiddete katkısı, incelenmesi gereken öncelikli konulardandır. Dikkat edilirse her gün ülkeyi yönetenler, milleti temsil edenler, parti başkanları tarafından, öfkeli, hakaret içeren, bazen de fiziki şiddete kadar varan konuşmalar yapılmaktadır. Bunları izleyenlerde öfke birikimi olduğu, bu durumda öfkenin boşaltılması gerektiği bilinmektedir. Şiddete eğilimi olanların bazen öfkesini silaha sarılarak boşalttığı da görülmektedir. Bunun sorumluları ise, silah satışlarını denetlemeyen, silahı satan, ruhsatsız alan ve kullanan ve olayların olduğu yerde güvenliği sağlayamayan insanlardır.
İnsani değerlere sahip bir kişinin ise öfkesini bastırarak ruh ve beden sağlığını bozduğu konunun uzmanları tarafından açıklanmaktadır. Yine bu durumda da zarar veren, zarar gören ve koruyamayanlar da insandır. Görüldüğü gibi Türkiye’deki her bir insanın yaşanılan sorunlarla ilişkisi vardır. Bu durumda öncelikle, olanlarla ilişkisi ne olursa olsun tüm insanlara odaklanılarak önce kendisinin insan olduğu ve insanın değerinin kendisine hatırlatılması, olanlarda kendisinin de zarar gördüğüne ikna edilmeli ve kendisine insani değerler hatırlatılmalıdır. Bunların önce kendisine ve daha sonra sorumlu olduğu insanlara getirisi açıklanmalıdır.
Bu misyonda; her kademedeki yöneticilerden, üniversitelerden, okullardan, sivil toplum örgütlerinden, bütün derneklerden, özellikle muhtarlardan yardım alınması etkili olabilir. İnsanlarla konuşmalarda, bir insanın olarak kendisinin çok değerli olduğu üzerine kurulan ikna edici ve güven uyandıran bir yaklaşım çok önemlidir. Özetle sorun ülkemizdeki tüm insanların sorunudur. Bu yüzden çözüm sürecinden tüm insanlara odaklanılmalı ve tüm insanlar göreve davet edilmelidir.
1 yorum
Sayın hocam elinize sağlık.
Türk toplumunun DNA sında hangi aminoasit sorunluysa o degişebilir mi acaba?
Siz “her kademedeki yöneticilerden, üniversitelerden, okullardan, sivil toplum örgütlerinden, bütün derneklerden, özellikle muhtarlardan yardım alınması” diye yazmissınız.
Tedaviye götüren bu sınıflama güzel. Lakin, teorik zeminde zaten olması gereken de bu…
Aslında olması geren ise: Bu mevkilere İLTİMAS İLE GELMEYEN; liyakat sahibi kişilerin olması.
BAŞLARI BAŞTAN KOKAN BALIKLAR ile değerlerimiz korunamaz.
Saygıyla