Hasta olmayı; “kendini iyi hissetmemek, yataktan, odadan, evden çıkmamak, okula ya da işe gidememek, günlük işlerini yapamamak” olarak tanımlayabiliriz. Sağlık bilimlerinde hastalık biyopsikososyal dengeyi etkileyen fiziksel, psikolojik ve sosyal bir bozulmadır.
Sağlık pozitif bir gelişim olup, hastalık ise negatif bir gelişimdir (regresyondur). Psikososyal yan bir bakışa göre de hasta olmak; çocukların, kadınların ve erkeklerin okula, işe gitmemek ya da kadınların ev işi ve eş görevlerini yerine getirmemek için (ikincil kazanç geliştirerek) yakaladıkları bir fırsattır.
Türkiye İstatistik Enstitüsünün son verilerine göre Türkiye’nin bir fotoğrafını çekmek istedim. Bakalım hasta olma lüksümüz var mı?
Türkiye’de 0-14 yaş çocuk grubu, nüfusun dörtte birini (yüzde 25) oluşturmaktadır. Dünyada bu oran yüzde 27 olup, Avrupa’da ise yüzde 15’tir. Kısacası, yaşlı Avrupa Birliği’ne girmeye çalışan genç çoğunluklu bir ülkeyiz. Türkiye nüfusunun son verilere göre yüzde 11’i 60 yaş ve üzeridir. Türkiye’de ortalama ömür yıllara göre artmakta olup, 78 (kadınlarda 76, erkeklerde ise 73) yıldır. Bu veri düşük gelirli ülkelerde ortalama 74, yüksek gelirli ülkelerde ise ortalama 80’dir. Azalan doğurganlık ve artan yaşlılık, işgücünde ve girişimcilikte azalma anlamına gelmektedir. Türkiye’de ailenin ve devletin koruması ve kollamasına gereksinim duyan grup olarak çocuk ve gençlerin yüzde 36,9’u, yaşlıların %11’i, küçülen ve çalışan ailelerde sorun oluşturmaktadır. Aileye bağımlı grubun bakımında devlet destekli merkezlere ve bu konuda yetişmiş (çocuk ve geriyatrik bakım) profesyonellere gereksinim duyulduğu bir gerçektir. Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurumu gelecek yıllara dönük insan gücü planlamasında daha özenli olmalıdır.
Türkiye’de ölüm sebeplerinin başında kardiyovasküler hastalıklar, solunum hastalıkları ve kanser gelmektedir. Son verilere göre kanser insidansı yüz bin kişide 281 olup, erkeklerde daha fazla görülmektedir. Erkeklerde sırasıyla en fazla akciğer (85/100.000), prostat (60/100.000) ve mesane (27/100.000) kanseri görülmektedir. Kadınlarda ise sırasıyla en fazla meme (45/100.000) ve tiroid (30/100.000) kanseriyle kolorektal (15/100.000) kanser görülmektedir. Başka bir deyişle, bu coğrafyada yaşayan insanımız, sedanter yaşam, sağlıksız beslenme ve çevre kirliliği gibi sorunlarla tehdit altındadır.
Bu veriler, toplum sağlığı planlamaları kapsamında aktif yaşlanma ve koruyucu sağlık çalışmaları için GSMH’den sağlığa ve koruyucu sağlığa ayrılan payın artırılmasının zorunlu olduğunu göstermektedir.
Son verilere göre halkımızın hastaneye/doktora başvurma nedeni olan ve en fazla yakındığı sağlık şikâyetleri; hipertansiyon, sırt ağrısı ve romatizmadır. Sağlığın halk tarafından tarifi; ağrısı, sızısı olmamak ve elden ayaktan düşmemek şeklindedir. Yaşlılıkta ise belirtilen bu yakınmaların olmaması için dua edilir. Türkiye’de internet ve cep telefonu kullanım sayısı özellikle genç ve erişkin grupta her geçen gün katlanarak artmaktadır. İlerleyen yaşlarda bilgi işleme sürecinin yavaşlamasından dolayı yaşlıların, teknolojiyi izleme ve kullanımda sıkıntıları oldukça fazladır. Bu konuda özellikle hastane başvurularında ve e-sağlık hizmetlerinden yararlanmada yaşlıların, genç kuşak desteğine ve yönetim duyarlılığına gereksinimleri vardır.
Ülkemizde her gün ortalama 176 iş kazası olmakta, üç işçi ölmekte, beş çalışan engelli duruma düşmektedir. Sağlıklı ve engelsiz bir yaşam ve yaşlılık için toplum sağlığını koruyucu ve riskli durumları önleyici çalışmalar yapılmalı, bu konuda çalışacak profesyonellerin sayısı artırılmalı ve mevzuata uygun denetlemeler yapılmalıdır.
Türkiye’de hastane gruplamasında en fazla sayıda olan genel (1.341), kadın-doğum (43) ve göz (26) hastaneleridir. Genel hastanelerin yatak kapasitesi toplamda 170.000 civarındadır. Başka bir deyişle, 77 milyonluk Türkiye’de bir hastane yatağına 453 bin kişi düşmektedir. 112 acil merkez sayıları, her geçen gün artmasına rağmen hâlâ yetersiz olup, kazaların, afetlerin ve terörün onlarca can aldığı bu coğrafyada 40.000 kişiye bir acil merkez düşmektedir. 100 bin kişiye de 249 hemşire ve 172 hekim düştüğüne göre, halkımızın deyişi ile “Allah herkesi kazadan, beladan korusun, kimseyi hasta etmesin ve hastaneye düşürmesin.” diyoruz.
Sonuç olarak, hasta olma lüksümüz yok(!)
Sağlıcakla kalınız.