Ben bugün; klinik kimya alanında hem tıp fakültesi mezunları hem de tıp fakültesi mezunu olmayan klinik kimya profesyonellerinin ve de konuya müdahil olan diğer profesyonellerin çifte standart olarak nitelediği durumla ilgili bildiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Klinik kimya veya biyokimya; tıp ve fen bilimleri arasında yer alan bir çalışma alanıdır. Klinik kimya konularının önemli bir bölümü fen bilimleri kapsamındadır. Bu nedenle klinik kimya alanında profesyonel olarak çalışacak kişilerin özelliklerinin belirlenmesi konusunda tartışmalar vardır. Ancak bu tartışmalar; Japonya’da, Amerike Birleşik Devletlerin’de, Avrupa’da yerine oturmuştur. Tartışmalar daha iyisi nasıl olur şeklindedir.
Bu ülkeler bunun için gelişmiştir ve bizi acımasız bir pazar olarak kullanmaktadır. Çünkü korkunç paralarla sattığı bir cihazı 10 sene sonra tedavülden kaldırmakta, yenisini almaya mecbur etmektedir. Yurt dışından ithal edilen analiz kitleri de aynı şekildedir.
Ülkemizde ise klinik biyokimya eğitimi halen yerine oturtulamamıştır. Bu eğitim bilimsel bazda yerine oturtulamadığı için, bu alandaki profesyonellerimiz saflara ayrılmışlardır. Kurumun, dolayısıyla ülkenin çıkarlarını düşünmek yerine, birbirlerini eleştirerek zaman harcamaktadırlar. İlgili yöneticiler; ülke ekonomisinin kötüye gitmesinde önemli bir faktör olan, bu konuya bilime ve eğitime dayalı bir çözüm üretememişlerdir. "Tıp mezunu olmayanların tıp fakültesinde ne işi var?" şeklindeki ifadeler prim yapmakta ve parmak sayısı bu ifadelere paralel olarak artmakta, demokrasi bilimin yerini almaktadır.
Gelişmiş ülkeler bilim ve eğitimi esas almak kaydıyla; klinik kimya profesyonellerini kendilerine göre şekillendirmiştir. Kimi ülkelerde medikal kimyacı ve klinik kimyacı diye ayırım vardır. Medikal kimyacı MD kökenli olanlardır. Bu kişilerin çoğu PhD derecesine de sahiptir. Klinik kimyacı tıp fakültesi mezunu değildir, eğitimi laboratuvar ağırlı olan diğer fakülte mezunlarıdır. Ancak klinik kimyacı olanların en az bir PhD derecesi vardı. Medikal kimyacı testlerin yorumunu yaparken, klinik kimyacı analizler üzerinde çalışır ve yöntem geliştirir. Çünkü temel eğitimi bu yöndedir. Genelde hasta ile teması yoktur. Testlerin yorumu ve isteminde görevli değildir. Laboratuvarda yöntem geliştirme ve analitik prosedürlerin en iyi şekilde işlenmesinden sorumludur. Klinisyenler tarafından klinik kimyacıdan konsültasyon istenebilir, fakat bunu ücret karşılığı yapamaz. Çalıştıkları hastane izin verirse, hastane dışında özel bir laboratuvarda çalışabilirler (Ülkemizde ise temel eğitimi bu yönde olan başarılı gençler için bir düzenleme yapmak yerine, bu alandan uzaklaştırılmak istenmektedir).
Klinik kimya eğitiminde tıp fakültesi mezunlarının; biyokimyanın yanında laboratuvar çalışmasının temelini oluşturan analitik kimya kapsamında yer alan; spektrofotometrik analiz, volümetrik analiz, izotopik analiz, enzimatik analiz, elektroforez, otomatize aletler konusunda eğitilmesi gerekir. Tıp fakültesi mezunu olmayanlar ise analitik kimyada kullanılan aletlerin prensiplerinin yanında; hastalıklarla ilgili biyokimyasal mekanizmaları, klinik tanıda yeni testlerin kullanılması, bunların klinik yararlılığının, maliyetlerinin, hassasiyetlerinin, spesifikliğinin değerlendirme eğitimini alırlar. Buralarda esas istenen, devamlı olarak uygulanabilen yeniliklerin üretilebilmesidir.
2001 yılında TUS ile ilgili bugünküne benzer düzenlemeler yapıldığında, o zamanın Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş’a yukarıda kısaca özetlediğim konuları belgelerle anlatmıştım. Bana çok uzun sürede randevu veren Sayın Bakan, 10 dakika görüşme süremi zamanının çok kısıtlı olmasına rağmen 2 saate çıkardı ve beni dikkatle dinledi, belgeleri inceledi. "Çok teşekkür ederim, hocam biz yanlış yapmayız." diyerek beni uğurladı. Bilim alanı cerrahi olan Sayın Bakan konuyu; gelişmiş ülkeler bazında gördüğüne memnun olmuştu. O zamanki yönetmeliğe, fen fakültesi mezunlarını içine alan söz konusu geçici madde kondu. Fakat yeni bir düzenleme yapmaya o iktidarın ömrü yetmedi.
Bu konuyu yazı ile 18.12.2003 tarihinde Yeni Hükümetimizin Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ’a kısaca özetledim, detay için randevu talep ettim. Sayın Bakan randevumuzu o zamanın ilgili Genel Müdürüne yönlendirdi. Biz durumu anlattık (o gün yanımda KBUD Başkanı da vardı). Sayın Genel Müdür dinledi, "Merak etmeyin hocalarım bizim için temel bilimler önemlidir, yanlış yapmayız." dedi.
Sene 2009. Aynı konular ve her iki tarafı mutsuz eden çifte standart lafları…
Ülkemiz bilim insanlarının zamanı böyle mi harcanmalı?.. Yetkililerden çözüm bekliyoruz.