İşini tutkuyla yapan insanlar kimdir deseler en başta gerçek akademisyenler gelir aklıma. Peki işini tutkuyla yapan bilim insanları nasıldır? Örneğin asla Pazartesi sendromu yaşamazlar. Çünkü bir akademisyenin işe gitmeyle ilgili kaygısı yoktur. O her an iş ile meşguldür zaten. Hafta sonu, gece gündüz. Gece uyumadan günün kazanımlarını ve yarın ne ile meşgul olacağını düşünür. O yüzden sabah bir an önce odasına ya da laboratuvarına gitmek ister. İşine odaklandığı için çok yorgunluk hissetmez. Nerde eğleneceğini, nerede çalışması gerektiğini bilir. Zaten beyin sürekli işiyle meşgul olduğu için mesai de özgür gibi görünse de hep çalışır aslında. Dolayısıyla diğer meslekler de ki gibi mesai bitti sevinci de gün sonunda olmaz. İyi bir akademisyen işinde titizdir. Çok yönlü düşünüp, kaliteli işler çıkarma peşindedir. Bu süreçte elde edilen unvanlar bu tutkunun ödülüdür. Ayrıca onlar unvanı; yeni projeler için güç, motivasyon, ödül ve her şeyden önemlisi sorumluluk olarak görür. Nitekim unvan kazanıldıkça işlerine karşı daha sorumlu hissederler. Unvanlar ona toplumun diğer kesimlerinden ayrıcalıklı ve üst düzey olduğunu düşündürmez. Başkalarıyla değil kendisiyle yarışır. Bir öncekinden daha iyiyi nasıl yapabilirim düşüncesiyle hareket ederek kendini geliştirir. O yüzden de en üst unvanı alsa bile durmaz duramaz. Tüm bunlar başarıyı getirir. Fakat bu tutkuları engelleyen çakıl taşları hep vardır. İşini tutkuyla yapan akademisyenlerin önüne taş koyan, unvanları olsa da asla gerçek akademisyen olamayan kişilerden kaynaklanır. Hep ben diyen, ben yapamıyorsam o da yapmasın diyen, iyi işler yaptığınız da veya iyi işler yapmaya teşebbüs ettiğinizde aşağı çekmek için her türlü yola başvuran kişilerdir. Akademisyenliğin o güzel tutkusunu içinde barındırmak yerine hırsları tüm bedenleri ile sarılmış şekilde karşımıza çıkmaktadırlar. Hırs da başarı getirir elbet. Ama birinin üzerine basarak elde edilen kazançlar haksızdır. Ve hiçbir zaman temiz bir başarı olarak adlandırılamaz. Tüm bunlarla da baş etmelidir gerçek akademisyen. Çünkü akademisyenlik sabır işidir. Bazen asistanlığınız zorlu geçer bazen hocalığınız bazen de her ikisi. Ama pes etme duygusu, hep içinizde var olan tutkunuzun önüne geçemez.
Sonuç olarak nasıl bir akademisyen olmalı dersek, akademisyenlik yolunda ne kadar zorlanırsa zorlansın güçlü bir ruh haline sahip, iyi bir eğitimci, faydalı projeler üretebilen yenilikçi bir kafaya sahip ve kendinden sonra gelecek bilim insanlarıyla bilgilerini paylaşacak ve onların kendisinden daha ileriye gitmelerine önderlik edecek kişiler olmalıdırlar. İşte o zaman akademisyen ve aydın kesim terimleri birlikte anılarak anlam kazanabilir. Saygılarımla.