Bazı televizyon kanallarındaki tartışma programlarında belli aralıklarla güncel bilimsel konuların ele alındığını görürüz. Konukların davet edildiği, bilgi ve görüşlerin paylaşıldığı bir ortamda halkın aydınlatılması amaçlanır. Böyle programlar üç aşağı beş yukarı benzer konseptlerde tarih, tıp, hukuk, fen, astronomi vb. alanlardaki halkın ilgisini çekebilecek konulara odaklanır. Tabi ki biz de bu programlarda bu alana hâkim kişileri ve uzmanları görmeyi bekleriz. Ya da konukların öyle olduğunu düşünürüz. Doğal olarak bu uzmanların kendi alanlarını ilgilendiren konularda uzman görüşlerini duymak isteriz. Çok şey mi istiyoruz?
Birkaç yıl önce bu programların birkaçının canlı yayınını izleme fırsatım olmuştu. Ulusal bir televizyon kanalında, nerdeyse her konuda fikri olan ve bu tarz programların hepsinde boy gösteren bir kişinin konuşmasına denk gelmiştim. Konu, beslenmenin başta kanser olmak üzere diğer hastalıklarla ilişkisiydi. Haliyle programda bir onkoloğun, bir moleküler biyoloğun ve bu konuda uzman tıp hekimlerinin olması gerekiyordu. Nitekim davetlilere bakıldığında öyle ya da böyle konuya uygun seçilmiş olması, ilgimi daha da arttırmıştı. Her programda görmeye alıştığımız bir kişi de davetliler içindeydi. Ancak bu kişi uzmanlığı dışında bir konudan bahsediyordu. Aslında, alana yakın kişilerin de fikir sahibi olduğu “epigenetik” konusunu açıklamaya çalışıyordu. Ancak, yıllardır bu alanda çalışıp derslerde bu konuyu anlatan ben ve eminim orada bulunan tüm katılımcılar da hiçbir şey anlamadı. Çünkü anlattığı şey doğru değildi. Yanlış olması bir tarafa, tamamen rastgele arka arkaya sıralanmış kelimeler öbeğinden ibaretti. Yanında oturan genetik alanı profesörü hocanın yüz ifadesinden de bir gariplik olduğu anlaşılıyordu. Bu konuşmacı nihayetinde sözünü tamamlayınca, oradaki herkes aynı boş ifadelerle ona bakmaya başlamıştı. Program sunucusu zaten bilmediği bir konuyu hiç mi hiç anlamamıştı. Diğer katılımcılar kibarca “Hocam, siz ne anlattınız? Neden söz ediyorsunuz? Biz bir şey anlamadık” dediler (aslında demeye çalıştılar).
Buradaki problem ne? Bu kişi her programa katılabilir tabi ki. Uzmanlık alanının geçtiği her yerde de boy gösterebilir elbet. Ama her konuda fikir beyan etmek ve tabiri caizse “jokerlik” yapmak başka bir olay. Herkesin bilemeyeceği derin bir konuyu anlatsa ve kimse anlamasa, yine bir nebze kabul edilir. Ama açıkçası, anlattığı şeyin anlam bütünlüğü olmayan (diğer bir ifadeyle zırva) cümleler olduğunu söyleyebilirim. İyi niyetli düşünüp “bu konuyu farklı bir boyutta mı anlatıyor acaba” diyorum. Fakat söylediklerini Youtube’da tekrar tekrar izlememe rağmen bir bağlantı bir bütünlük kuramıyorum. Bu durum bana “güldür güldür” adlı bir komedi programının 98. bölümündeki “tartışma programı skecini” hatırlattı. İzleyenler hatırlayacaktır. Bu skeçte Aysel Hanım rolündeki oyuncunun replikleri durumu ve ne yaşadığımı net bir şekilde özetliyor.
Daha sonra koronavirüs ile ilgili başka bir programda da bu kişiyi görmüştüm. O program sonrasında medyada da çok konuşulmuş ve haber yapılmıştı. Programda alan uzmanı bir profesör açıkça konuyla alakası olmayan katılımcıları kastederek “bu kişilerin burada ne işi var” demişti. Böyle kişileri her programda alakalı alakasız görüyoruz. Çünkü, yapımcılar için bu isimler popüler olmuş ve reyting kaynağı olarak görülüyor. Bu joker bilimciler (!), tabiri caizse dolgu malzemesi gibi her yerde ve her konuda ekrana çıkartılıyor.
Bu ülkede yaşayan çoğu insan hatırlar. Yine çok ünlü (!) başka bir profesör, alanının dışında birçok sansasyonel beyanda bulunmuş ve kendi meslektaşları dahil çoğu kişiden de ciddi tepkiler almıştı. Bu kişi bu davranışlarını gerçekten toplum yararına mı yapıyordu yoksa sadece televizyonda boy göstermek/popüler olmak için mi yapıyordu?
Basit örneklerle başladık, ama Türk televizyonlarında o kadar vahim şeylere şahit oluyoruz ki, anlatmaya sayfalar yetmez. Ülkemiz o kadar garip bir yer ki, her türlüsüne şahit olabiliyorsunuz. Sosyal bilimler alanında profesör olup bitkilerle alternatif tedavi uzmanı gibi boy gösterenden, eczacılık fakültesinde biyokimya profesörü olup kendini eczacı gibi lanse ederek bitkilerle tedavi olayına soyunana; ekmekten/undan uzak durun dedikten sonra lahmacunu tavsiye edenden, kanser uzmanı(?) kimliğiyle “doğrudan ateşle pişirilip yanmış bir et ürününü” tavsiye edene kadar hepsi var ülkemizde. Kendine ………. uzmanı diyen bir hekime, bir TV programında “uzmanlığınızı nerede aldınız?” diye sorulduğunda, “………. alanında yüksek lisans yaptım” diyor (boşlukları siz doldurabilirsiniz). Yanında oturan o alanın uzmanı profesör ise bu kişiye, öyle bir anabilim dalı ve yüksek lisans programının bulunmadığını söyleyince; gülerek kameralara bakıyor ve o anlama geldiğini izaha çalışıyor.
Hekim, mühendis veya temel bilimci olup alanıyla ilgili bilgi veren, bilmediği veya uzmanı olmadığı konulara girmeyen değerli insanları tenzih ederim. Eskiler “Taş yerinde ağırdır” derler. Televizyonlarda yayımlanan bu programların yapımcılarının topluma karşı sorumluluklarının bilincinde olup doğru insanları ekrana çıkarmaları gerekiyor. Ben naçizane kendi alanında çalışan bir insan veya bir vatandaş olarak; televizyonda alanımla ilgili veya değil herhangi bir konunun işlendiği programlarda, mümkünse o alanın duayenlerini ya da bizzat o konularda uzmanlığı bilinen kişileri ekranda görmek isterim. Kendi alanım için düşündüğümde, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok üniversitede o kadar duayen isimler varken, joker isimleri görmek istemem.
Nasıl olsa vatandaş bir şey bilmiyor diye, önceliği toplum yararı olmayıp sadece popülerlik ve reyting amaçlı programlar yapmak, açıkça halkı kandırmak demek. Adına bilimsel tartışma denilsin ya da denilmesin, bilinçli gözlerde bu programlar samimiyetsiz görünüyor.
TV’lerde alan uzmanlarının konuk olduğu, doğru bilgilerin ifade edildiği, kaliteli ve doyurucu programları izlemek dileğiyle.
Hepimize sağlıklı ve huzurlu günler.
4 yorum
Bu yazı ülkemizdeki televizyonların düştüğü durumu anlatıyor ki tespitler son derece yerindedir. Kadrolu “Hocalar!” TV’ler de her konuda konuşuyorlar. Bu doğru değil. Adının önünde kocaman unvanlar bulunan kişilerin söylediklerine halk inanıyor ve o kişiler bunun hakkını vermek zorunda. Özetle her şey “reyting!” değildir.
Kesinlikle hakkını vermek zorundalar hocam. Dediğiniz gibi, her şey reyting değil.
Sayın hocam çok önemli bir konuyu ele almanızdan dolayı tebrik ediyorum. TV’le toplum kültürünün oluşmasında çok önemli bir görev yapan yayın araçları. Ancak haber yorumculardan, alan yorumculara kadar her alanda problem var. Haber yorumcular sadece haber sunmaları gerekirken yoruma girip dinleyici zekasıyla adeta alay ediyor ve Türkçeyi yanlış kullanıyorlar. Her kanalın belli sayıdaki bir kaç yorumcuları, tıp alanını da, mühendislik alanını da, tarih, sosyoloji alanını da her şeyi yorumluyorlar. Sanırım bu konuda TV kanallarına sıkça itirazlar yapılması gerekiyor. Alan bilenler edebinden kamera karşısında konuşmacıyı bozmak istemiyor, bu edep suskunluğu da bu tür joker bilimcileri daha da pervasızlaştırıyor maalesef.
Dediğiniz gibi hocam, toplumumuz kültürünün şekillenmesinde etkili olan yayın araçlarında yayınlanan bu programların yönetmenlerinin bu bilince sahip olması gerekiyor. Doğru insanları ekranlara çıkarmalı ve seçici olmalılar. Ne yazık ki onların işlerindeki dikkatsizliği, popülerlik sevdasındaki bazılarının iştahını artırıyor ve müdehale olmadıkça da pervasızlaşmalarına neden oluyor.