Bu yazımızda tıp etiği üzerinde tarihte bir gezinti yaptık ve üç yazarın düşüncelerinden bazı kısımlar alarak yorumladık.
MÖ 551-479 yılları arasında, Doğu Zhou Hanedanlığı Dönemi’nde yaşadığı sanılan Konfüçyüs, “Konfüçyüs Öğretileri” adlı görüşlerinde yalnızca tıbbi anlayış için bir teori ve dil geliştirmekle kalmadı, ayrıca tıbbın toplumsal organizasyonunu da etkiledi. Öğretisinin ana teması insancıl düzendir. Buna ulaşmanın yolunun diğer insanlara saygı ve atalara hürmet etmekten geçtiğini belirtmektedir. Konfüçyüs, mükemmel manevi insan olarak anılmaktadır. Yüce/iyi insan, ancak dünya bütünüyle uyum içinde yaşayan insandır: “Ahlaki varlığımızın tüm dünya düzeniyle uyum içinde olma noktasına erişmesi”, insanın ulaşabileceği en büyük amaçtır. Konfüçyüs’e göre uyum, denge ve iç huzura erişmenin yolu eğitimden geçer.
Konfüçyüs etiğinde egemen olan, büyüklere ve aileye saygı duymaktır. Bu görevler, kişinin büyükleri ve ailesinin sağlık bakımını da içerir; yani bütün iyi evlatlar için tıp bilgisi gereklidir ve tıbbın uygulaması öncelikle kişinin ailesine yöneltilmiştir. Tıp bilgisi kişinin yakınlarına yardımda zorunludur. Konfüçyüs’e göre, ilk zamanların bütün hekimleri anneleri ve büyükleri hasta olduğu için tıbba başladılar. Ayrıca, Konfüçyüs düşüncesi, hayatın değişik alanlarında uzmanları teşvik etmeyi uygun bulmazdı. Konfüçyüs bilgisi, yazmalardan düzgün bir şekilde öğrenilirdi ve askeri liderlikten tıbba kadar sosyal yaşam için gerekli olan bütün becerilerde ustalık sağlardı. Ayrıca, tıbbi yazmalar hakkında derin bilgi ve uygulamalarında yetenek sahibi olan bilginler bazen kendi aileleri dışındaki insanlara da baktılar ve “aydınlanmış hekimler” olarak ün kazandılar. Burada hekimin moral değerlere sahip olması üzerinde durulur.
Pozitif medikal deontoloji, MÖ V. yüzyılda bilimsel tıbbın kurucusu Hipokrat (MÖ 460-377) ile başlar. Bu ünlü tıp bilgini, “La Médicine(Tıp)”, “Hipokrat Aforizmaları” adlı kitaplarında bir hekimin nasıl olması gerektiğini ve görevlerini belirtmektedir. Bugün de tıp mensuplarınca bir tıp yemini olarak kullanılan “Hipokrat Yemini” bu özellikleri kapsamaktadır. Hipokrat gerek “La Médecine” adlı kitabında, gerekse sonradan bir kitap şeklinde derlenen ve 24 kuralı kapsayan “Hipokrat Aforizmaları”nda, kısaca, hekimin dış görünüş bakımından, temiz, düzenli ve güler yüzlü olmasını, moral ve ahlaki değerlere sahip bulunmasını, özellikle bencil davranan, fazla paraisteyen bir kişi olmamasını, hastayı muayeneden, konsültasyondan ve gerekli operasyondan kaçmamasını, tıpta yeni gelişmeleri izlemesini, sır tutmasını, gerçeğe uygun rapor yazmasını belirtmektedir. Yine Hipokrat’ın Aforizmaları’ndaki şu sözler çok ilginçtir: “Hasta ilaçla tedavi edilemezse bıçak uygulanır (operasyon yapılır), bıçakla tedavi edilemezse koterizasyon (dağlama) yapılır. Koterizasyon da bir sonuç vermezse o hastalık iyileşemez.” Böylece hekimin en büyük görevinin hastayı iyileştirmek olduğu üzerinde durur.
Bu yüzyılın diğer ünlü bir hekimi olan Hacı Paşa (Celaleddin Hızır b. Hoca Ali) (1334/35?-1424 ?) ise XIV. yüzyıl Osmanlı tıbbının ünlü bir hekimi olup, etik alanında yararlı olmaya önem vermiştir. Kahire’de Medrese-i Şeyhun’da çalışırken, 1370 yılında “Kitab al-Tealim” adlı bir Arapça tıbbi kitap yazmıştır. Bu eserin sonunda “Vesaya (Öğütler)” adı verilen bir bölüm vardır ki, tıbbi deontolojiden söz eder.
Anadolu’nun İbn-i Sina’sı adı da verilen bu ünlü hekim, 1381’de Şifa al-Eskâm adlı Arapça bir kitap yazdı. Dört makale (konu) üzerine düzenlenmiş olan bu eserin sonunda da değerli deontolojik bir kısım vardır. Yazarın bu kitabından aldığımız şu cümleler onun deontolojik anlayışını yansıtır: “Hekim, sözünü tutan, iyilik yapan, sır tutan, sessizliği seven, güler yüzlü ve temiz görünüşlü bir kişidir. Hastasından fazla para istememeli, kendisini çağıran bir hastaya gitmeli, hastalığın süresi ve sonucu hakkında çok kesin bir şey söylememeli, hastanın tanı ve tedavisinde dikkatli olmalıdır.”
Görüldüğü gibi bu üç ünlü yazar, tıp etiğinde önemli sözleri ve önerileriyle bugüne de yol göstermektedir.