Birbirine çok yakın denebilecek dönemlerde üç yakın arkadaşım değişik üniversitelere rektör olarak atandılar. Bunlardan ilki neredeyse bir yıla yaklaşan süredir kurucu rektör olarak görev yapıyor. Diğer ikisi ise şu son dönemde atananlardan, fakat özellikleri üçünün de tıp fakültesi öğretim üyesi ve tıbbi genetik eğitimli olmasıdır. Aslında her fırsatta yetkilerinin çokluğundan ve “Neredeyse başbakandan bile yetkililer” diye eleştirdiğim Türkiye’deki rektörlük sistemi kapsamına giren bu arkadaşlarımın, bulundukları mevkiye çok olumlu ilkeler katarak çapsız ve bulundukları makama değil de o makamın kendilerine bir şeyler kattığını sanan mevkidaşlarına da örnek olacaklarına inanıyorum. Böylelikle de Orta Doğu diktatörlerine özenen sözde bilim adamı bazı rektörlerin üniversiteler üzerinde bıraktıkları kötü izleri de biraz olsun sileceklerine inanıyorum. Gerçi son zamanlarda YÖK ve rektörlük sisteminin ıslahı konusunda olumlu denebilecek haberler alıyoruz ama, Türkiye’de bir şeye gerçekleşmeden inanmak çok yanıltıcı olabilmektedir. Onun için bekleyip görmekte fayda var.
Bu üç rektörden yaş olarak en küçüğü olan, fakat geçen yıl üç vakıftan oluşan (Bezmiâlem Valide Sultan Vakfı, Abdülhamit Sani Vakfı ve Silahtar Abdullah Ağa Vakfı) ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kurulan Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’ne kurucu rektör olarak atanan Prof. Dr. Adnan Yüksel’dir. Yöneticiliği konusunda hiçbir fikrimin olmadığı, fakat bilimsel yönünü takdir ettiğim Sayın Yüksel’in bir yıla yaklaşan performansını dışarıdan bir göz olarak izleyince bu yönünün de en az öteki yönü kadar nitelikli olduğunu görüyorum. “Önce sağlık” sloganı ile yola çıkan bu üniversitemizin ve sayın rektörünün Türk üniversite sistemine de çok olumlu katkılar yaptığına ve yapacağına inanıyorum.
İkinci rektörümüz uzun süre rektör yardımcılığı ve tıp fakültesi dekanlığı yaptığı üniversitesine birincisi gibi ikincisinde de en yüksek oyu alarak rektör olan Pamukkale Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Hüseyin Bağcı arkadaşımız ve meslektaşımızdır. O dönemin kadrine uğrayanlardan birisi de ben olduğum için en yüksek oyu almamıza rağmen çeşitli ayak oyunları ile geride kalmanın acısını ve yıkıntısını en iyi bilenlerdenim. Dolayısıyla Sayın Bağcı da yılmadan ikinci denemeyi de yaparak yine en yüksek oyla rektör olarak atanmıştır.
Bilimsel yönü ve yöneticilik becerisi konusunda neredeyse kefil olabileceğim böyle bir rektörden Yükseköğretim Kurulunun da yararlanması gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.
Üçüncü ve sonuncu rektörümüz Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Mustafa Solak’tır. İçlerinde en çok birlikte çalışma fırsatı bulduğum, kişiliği, çalışma azmi ve becerisi konusunda çevresine de örnek olması gereken, fakat kıskananları oldukça çok olan, kendisini pek çok alanda kanıtlamış olan Sayın Prof. Dr. Mustafa Solak, rektör yardımcılığı, tıp fakültesi dekanlığı ve YÖK Denetleme Kurulu başkanlığından sonra rektör olarak atandığı kendi üniversitesi ve Yükseköğretim Kurulu açısından önemli bir şanstır. Her konuda yardım alınabilecek çok yönlü bir insan olan Sayın Solak’ın “devri sabık” yaratmayacağına da inanıyorum.
Şimdi gelelim bu üç sayın rektörden kendi üniversitelerinin doğal beklentilerine ek olarak ülkenin ve tıbbi genetik camiasının haklı beklentilerine.
Öncelikle bu üç arkadaşımızın, yıllardır şamar oğlanı haline getirilen şu tıbbi genetik konusunun artık yerli yerine oturturulması konusunda biraz gayret sarf etmeleri gerekmektedir. 1966 yılında ilk kez Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde kurulan, 1972 yılında Tababet ve İhtisas Tüzüğü’ne giren, 1977 yılında doçentlik bilim dalı olarak kabul edilen ve aynı yıl ilk tıbbi genetik doçentine kavuşan tıbbi genetik kürsüleri ana bilim dalı yerine, bizce bilinen nedenlerden dolayı 1982 yılında bilim dalı haline getirilmiş ve o zamandan beri dalgalanmalar devam etmiştir. Fakat sorun bugün yapıldığı gibi bazılarını dışlayarak çözülecek bir sorun değildir. Bu konuyu ayrı bir yazı olarak ele almak gerektiğinden ayrıntıya girmiyorum. Fakat bu üç yetkili arkadaşımızın mevcut küskünlüklere de çözüm oluşturarak “usuletle” ve “suhuletle” bu işin üstesinden geleceklerine inanıyorum
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.