Fransız politik düşünür Montesquieu tarafından asırlar önce dillendirilen bu söylem; günümüzde içinde bulunulan koşullara binaen sıklıkla anımsanmaktadır. Bu söylem aynı zamanda kurum ve kuruluşlarda da yararlanılabilecek bir anlam taşımaktadır.
Genelleme doğru olmasa da kurum ve kuruluşlarda çalışanların yönetimden rahatsızlıklarını bir biçimde dile getirdikleri bilinmektedir. Eğer bir kurumda yönetimden yakınanlar çoğunluktaysa, buna bağlı olarak çalışanlarda tükenmişlik sendromu belirtileri görülüyor ve başarı düzeyi giderek düşüyorsa, kurumda bir şeylerin doğru gitmediğine hükmedilebilir. Yakarı konularının dışa vurumu, çeşitliliği, biçimi ve içeriği, çalışanların bilgi birikimi, konulara hâkimiyeti, bunu iletme biçimi, dürüstlüğü, içtenliği, kuruma bağlılığı bilinç, kültür ve duyarlılık düzeyine göre değişkenlik gösterebilir. Her ne şekilde dışa vurulursa vurulsun bunlar, yönetimle ilgili bir sorun olduğunu düşündürdüğünden, her birinin ciddiyetle ele alınması beklenir. Bireyler yakındıkları konuları, bilgi eksikliği, soruna doğru tanı konulamaması ve etkili iletilememesi gibi etkenlerle rahatsızlığa neden olan sorunu yönetime tam anlamıyla yansıtmasa da söylenilenleri dikkate almamak ya da bunları söyleyenleri bir biçimde susturmak, hiçe saymak ya da cezalandırma yolunu seçmek rahatsızlık ve mutsuzluğun yerleşmesine neden olabilir. Bu yüzden dile getirilen rahatsızlıkların tanısının hemen konulması, nedenlerin araştırılması, bulunması ve bunları düzeltmek için uygun adımların atılması çok önemlidir. Bu süreçte yönetici ve yönetilenler arası sağlıklı ve etkili iletişim ve işbirliği sorunların etkili, isabetli ve kalıcı olarak çözümlenmesini sağlar. Böyle bir yaklaşımla kurumun amaçlarına ulaşmasını engelleyen ve başarısızlığa sürükleyen etkenler ortadan kalktığı gibi, yönetilenlerin yönetici tarafından umursanması onların motivasyonunu yükseltir, bu süreçte gelişmelerine ve tazelenmiş olarak iş rutinine dönmelerine yardımcı olur.
İfade edilmeye çalışılanlar küçük ya da büyük ölçekteki kurumlarda olduğu gibi ülke geneli için de geçerlidir. Günümüzde ülke genelinde bir rahatsızlık olduğu çeşitli biçimlerde ortaya konulan tepkilerden anlaşılmaktadır. Her konudaki rahatsızlıkta üst yönetim işaret edilmektedir. Buna ilişkin tartışmalar her gün yazılı ve sözlü medyada, hatta dış basında da konunun uzmanları tarafından tartışılmaktadır. Oysa “Bana ne”, “Sana ne” kolaycılığının sonucu olarak ortaya çıkan içinde bulunduğumuz bu durumda herkesin katkısı vardır. Her ne kadar konunun uzmanları, bunları bilime dayandırarak söylese de toplumu oluşturan her birey, kendi görüşlerini, kendi üslubu ile ortaya koyabilmelidir. Çünkü ulus olma bilinci ve sorumluluğu bunu gerektirir. Belki de gerektirirdi, demek daha doğru olur.
Günümüze yansıyan bilgilerden; aynı sorunların asırlar önce var olduğu düşünürlerin günümüze yansıyan çok kapsamlı ve çok anlamlı söylemlerinden de belli olmaktadır. Örneğin; kuvvetler ayrımı esasını ortaya atan, yazdığı kitapta yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinden ayrılmasının önemini belirten Fransız politik düşünür Montesquieu, “Uluslar layık oldukları biçimde yönetilirler.” demekle; idare edilenlerin bu konudaki etkileri ve katkılarına ve ulusu oluşturan bireylerin nitelikleriyle, o ulusu yönetenlerin arasındaki ilgileşim (korelâsyon) olduğuna dikkat çekmek istemiştir.
Günümüzden üç yüz yıl önce doğan bir filozofun söylediği sözün, bugün de geçerliliğini sürdürmesi bu söylemin hâlâ eyleme geçirilemediğinin bir göstergesidir. Aynı söylemin küçük farklılıklarla Atatürk’e, İnönü’ye, Bismarck’a, Churchill’e, Hz. Muhammed’e de mal edilerek günümüze kadar gelmesi de yine geçmişte diğer ülkelerde de aynı sorunların olduğunu ve devlet adamlarının bunun farkında olduklarını düşündürmektedir.
Montesquieu’den bir buçuk asır sonra doğan bir başka düşünür, Nietzsche; aynı gailelerle “Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir!” diyerek konuya farklı bir boyut katmış ve bunu farklı(!) bir söylemle ortaya koymuştur.
*Sadece filozoflarla ilgili bilgiler, Hami Karslı’nın bir makalesinden derlenmiştir.