Önceki yazımda, 20 yıldan fazla bir süredir jinekoloji alanında kongreler düzenleyen bir meslektaşınız olarak uluslararası kongre yapmanın zorluklarından bahsetmiş ve gerek bilimsel gerekse de organizasyonel açıdan nerelerden nereye geldiğimizi yazmıştım. Bugün ise kongrelerimizi beşeri ilişkiler açısından irdelemeye çalışacağım.
Eski yıllarda düzenlediğimiz kongrelerde çoğunlukla yabancı davetli hocalar konuşur, orijinal çalışmalarını sunarlardı. Bizlerse genellikle bize verilen konuyu mevcut literatür ışığında hazırlar ve sunardık. O yıllarda özgün çalışmamız, araştırmamız o kadar azdı ki.
Ancak, 90’lı yıllarla beraber ülkemizin pek çok üniversite ve eğitim hastanesinden peş peşe kaliteli araştırmalar çıkmaya başladı. Bugün artık birçok Türk araştırmacı kongrede kendi özgün datasını sunabiliyor. Hatırlarım, o yıllarda bazı yabancı hocalar “propedötik slide”ler ile sunum yaparken, günümüzde onlarla karşılıklı “debate” oturumları yapabiliyoruz.
Bu kongrelerin Türk tıbbının gelişimine başka dolaylı faydaları da olmuştur. Birçok genç meslektaşımız, bu kongrelerde tanıştığı yabancı hocalarla kurduğu uzun süreli ilişkiler sayesinde o hocaların bulunduğu ülkelerde kısa ve uzun süreli çalışma ve araştırma yapma olanağı buldular. Yine kongre gelirleriyle onlarca meslektaşımıza karşılıksız burslar vererek, onları dünyanın en iyi üniversitelerine gönderip, altı aya kadar o üniversitelerde çalışmalarını sağladık. Bugün bu arkadaşlarımızın çoğunu camiamızın genç liderleri, hatta ana bilim dalı başkanları olarak görmek en büyük gurur kaynağımızdır.
Kongreler giderek büyüyüp şöhreti arttıkça bazı arkadaşlarımızı da küstürmeye başladığımızı fark ettik. Yirmi yıldır konuşmacı olarak davet ettiğimiz bazı meslektaşlarımız kendilerini bir toplantımıza davet etmeyince “Beni bu sefer unutmuşsunuz.” gibi sitemlerde bulunuyorlar. Bu hocalarımızı bazı kongrelerimize davet edemeyiş sebebimiz onları unutmuş olmamız değil, bir çığ gibi arkamızdan gelen başarılı ve yetenekli genç arkadaşlarımızın önünü açmaktır. Yoksa bir bilim adamının yıllar geçtikçe bilgi ve görgüsünün arttığı, daha iyi bir eğitici olarak genç meslektaşlarımızın gelişmesine daha fazla katkıda bulunacağına yürekten inanıyorum.
Görüyorum ki son 25 yıl içinde arızalı “slide” makineleri ile zorlukla yapılan sunumlardan ve birçok organizasyonel hatadan, aynı günde üç farklı kıtadan canlı cerrahi gösterebildiğimiz bir düzeye gelmişiz.
İstanbul’un dünyanın en gözde seyahat hedefi seçildiği, muhteşem ve yepyeni otellerle ve teknolojinin son ürünü cihazlarla donatılmış “convention center”lara sahip olduğumuz bu günlerde dernekler ve meslektaşlarımız arasındaki bazı kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp güçlerimizi birleştirerek artık “dünya kongrelerini” İstanbul’a getirmeliyiz.