İnsanlar hayatlarında hep birtakım şeylerin umuduyla yaşarlar. Aslında bunun böyle olması da doğaldır. Hepimiz umutla yaşamayı severiz. Ancak, olmayacak şeyleri umut etmek de pek gerçekçi değildir. İş sağlık konusuna gelince durum değişir. Çünkü insanın her şeyden önce en değerli öğesi sağlığıdır. Sağlıklı olmazsak hiçbir işimizi yapamaz ve kötü bir moral bozukluğu içinde bocalar dururuz. İşte bugün sağlık elemanlarının hasta karşısında en önemli davranışı, hastaya ne olursa olsun umut vermektir. Geçenlerde dinlediğim bir seminerde umut konusu sanki unutulmuştu ve insanların pembe dünyaları o cümlelerle sanki karartılıyordu. “Gerçeğe hiçbir şekilde dayanmayan umut dolu sözler söylenmeli midir?” Diyorsak, ben burada gerçekle umudun çok güzel bağdaştırılabileceği kanısını taşıyorum. Eğer konuşmamızda her iki öğeyi de birleştirir ve olumlu sentezler yapabilirsek, hasta hem gerçeği bilir hem de umudunu kaybetmez.
Umutsuzluğa düşen bir insan adeta hayattan kopar. Umut, insanın hayatını güçlendirerek ona yaşama sevinci ve bağlanma kuvveti verir .Böylece hasta insan iyileşme yolunda daha canlı ve istekli bir duruma geçer. Burada hastanın en yakını olarak bildiğimiz hekimin de en büyük paylaşımı hastasına umut vermek olmalıdır. Çünkü bir hastalığı yenmeye çalışırken umut bize en büyük destektir ve bu destekle kişi tedavi olma yolundaki öneri ve uygulamaları yerine getirir.
Bugün hasta karşısında zaman zaman pek kaidesel ve hastayı tedirgin edici davranışlarla ona yaklaşılmaya çalışılması kanımızca uygun değildir. Hasta en ufak bir umut dolu cümleyi ve ileriyi pembe gösteren davranışı görürse canlanır ve tedaviye daha iyi cevap verir. Bazı yasalar bile bunu belirtirler. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü hekimin özellikle hastayı ümit vererek teselli edip onu tedavi etmesi gerektiğini 14. maddede belirtir:
‘’MADDE 14 – Tabip ve diş tabibi, hastanın vaziyetinin icabettirdiği sıhhi ihtimamı gösterir. Hastanın hayatını kurtarmak ve sıhhatini korumak mümkün olmadığı takdirde dahi, ıstırabını azaltmaya veya dindirmeye çalışmakla mükelleftir.
Tabip ve diş tabibi, hastasına ümit vererek teselli eder. Hastanın maneviyatı üzerine fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimali bulunmadığı takdirde, teşhise göre alınması gereken tedbirlerin hastaya açıkça söylenmesi lâzımdır. Ancak, hastalığın, vahim görülen akibet ve seyrinin saklanması uygundur.
Meş’um bir pronostik hastanın kendisine çok büyük bir ihtiyatla ihsas edilebilir. Hasta tarafından, böyle bir pronostiğin ailesine açıklanmaması istenilmemiş veya açıklanacağı şahıs tâyin olunmamış ise, durum ailesine bildirilir.’’
Olmayacak hayallerle değil, fakat umut ederek yaşamalıyız ki gelecekten endişe duymayalım ve yapacağımız işleri ve uygulamaları da zamanında ve dikkatli bir şekilde yerine getirelim. Karamsarlığa kapılmak bir insanın en kötü durumudur. Eğer bu durum bir hastada olursa hastalığını yenemez, dünyaya küser, zaten toplumdan koptuğunu düşünerek morali bozulan bu kişide tam bir yıkım olur. Bu nedenle hastanın gerçekleri bilmekle beraber umuda çok büyük ihtiyacı vardır ve özellikle tehlikeli bir hastalıkta yapıcı öneriler ve tedaviler yanında hastanın en büyük arkadaşı olan hekimin bunu özellikle bilmesi ve hastayı umut yolunda yürüterek birlikte çaba harcaması gerekir.
Hastalık ve sağlık herkes içindir. Hastalıkta insanın yaşamı ve dünyaya bakış açısı değişir. Öyle ki insan adeta her şeyini unutur ve onun için artık dar çerçevedeki yaşamının umutları, hayalleri ve öfke dolu serzenişleri vardır. İşte böyle bir yaşam kavgasında hastanın tek tutunduğu dal hekimi olacaktır. Hekim için de hastası adeta onun bütün dünyası, dostu ve yalnızca öğrenciliğinde değil, tüm yaşamı boyunca deneyim kazanacağı bir arkadaşıdır. Bu bakımdan böyle bir arkadaşlıkta hekimin en büyük amacının hastasına yardım etmek ve tüm yararlı olabileceği olanakları kullanarak bulunduğu dar ve kasvetli bir ortam olan hastalık alanından onu uzaklaştırmak olduğu unutulmamalıdır.