2547 sayılı Yüksek Öğretim Yasası’na göre;
“- Senato, …..ve her fakültenin fakülte kurullarınca üç yıl için seçilecek birer öğretim üyesi ile…
– Üniversite yönetim kurulu, rektörün başkanlığında dekanlardan, üniversiteye bağlı değişik öğretim birim ve alanlarını temsil edecek şekilde senatoca dört yıl için seçilecek üç profesörden oluşur.
– Fakülte Yönetim Kurulu, …..fakülte kurulunun üç yıl için seçeceği üç profesör, iki doçent ve bir yardımcı doçentten oluşur” denilmektedir. Görüldüğü gibi yasa maddelerinde bir kurul, diğer bir kurula üye seçiyor ve bu seçimi tüm “öğretim üyeleri arasından seçilir” ana fikri dışında, ayrıntılara yönelik herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Örneğin:
a. Hangi kriterlere göre aday belirleneceği,
b. Kurul görevinin üst üste belirli sayıda mı, yoksa sayısız olarak mı yapılabileceği,
c. Bir kurulda görev almış olanın ikinci, hatta üçüncü başka bir kurula seçilip seçilemeyeceği,
d. Bir kurulda iken başka bir kurula seçilmek üzere aday olan kişinin seçim sırasında nasıl oy kullanacağı gibi konularda bir açıklık bulunmamaktadır. Açıklık olmayan bu konulardan a maddesinde, aday olabileceklerin kriterlendirilmesi ve puanlandırılması söz konusu olacaktır. Böylesi bir uygulamanın ilk aşamada pratik uygulanımı ve hukuksal yönü gündeme gelecektir. Bunlar çözümlenirse ve hakça uygulandığında böylesi bir uygulama hem öğretim üyelerini motive edecek, hem de çalışan ödüllendirilmiş olacaktır.
B sıralamasında yer alan konuyu, rektör görevinin en fazla iki kez yapılması kuralına dayanarak Üniversite senatosunca kurallaştırmak mümkün. Böylece, yasada yer aldığı gibi tüm öğretim üyelerinin önü açılmış ve belirli kurul üyelikleri, belirli kişilere sınırlı kalmaktan kurtarılmış olur.
C maddesinin tek kurul görevi şeklinde kurallaştırılması, diğer öğretim üyelerine kurul üyesi olma şansı tanıma yönünde olanak sağlayacaktır. Çünkü halen teamül halindeki uygulamada bir fakülte kurulu üyesi, kurulda olmanın avantajlarını ve diğer üyeleri etkileme şansını kullanarak kendini kurul dışındaki öğretim üyelerine göre daha avantajlı konuma getirmektedir. Veya bir idari görevdeki bir kişi de benzer bir baskılama avantajını kullanacaktır. Bir başka ifade ile şu anda teamül olması nedeniyle olan uygulamada “Kendin pişir, kendin ye” kuralı geçerli oluyor. Bu kuralın geçerli oluşu, diğer öğretim üyelerinde “Nasıl olsa kuruldakiler kendi kendilerini seçiyor veya idari görevde olan kurul üyelerini etkiliyor, boşuna üyeliğimi koyup, bir de boşuna üzülmeyeyim” düşüncesinin oluşmasına yol açmaktadır. Azıcık merak edip kurulların üye listelerine bakacak olursak, doğal üyelerin veya seçilmiş üyelerin bir kısmının ya birden fazla kurulda üye olduklarını veya doğal kurul üyeliği dışında başka bir idari görevde olduğu görülecektir. Bu nedenlerle her öğretim üyesine ve tabii ki öğretim üyelerinin sayısı yeterli ise tek görev prensibi oldukça yararlı olacak ve tüm öğretim üyelerini rahatlatacaktır. Benzer bir kural, Disiplin Yönetmeliği’nin 34’ncü maddesinde “Disiplin kurullarında, kendileri ile ilgili hususların görüşülmesinde ilgili üyeler görüşmelere katılamazlar” şeklinde yer almaktadır.
D maddesi, tek görev prensibi yokluğunda düşünülmesi ve kurallaştırılması gereken bir konu. Olur da tek görev kuralı halen devam edecekse, bu durumda kurulda olup, başka bir kurula seçilmek amacıyla adaylığını koyan kişi, seçimden önce oyunu kullanıp dışarı çıkmalı ve diğer üyelerin özgür iradelerini manen de olsa etkilememelidir. Ancak aday olan kurul üyesinin dışarı çıkarılması, diğer kurul üyelerinin özgürce oy kullanmalarını yine de etkileyecektir. Çünkü olur da seçilmezse, sonraki kurul işlevlerinde bu seçilmemişliğini unutmayacak ve bazı durumlarda bu unutmazlığını gündeme getirecektir. Çünkü insan hangi konumda olursa olsun, yine insandır ve yaratılış duygularını yaşamı süresince değişmeden taşır.
8
önceki yazı