Üniversitenize bir ad koyup açtıktan sonra, gerekli formaliteleri tamamlayıp, sırasıyla fakültelerinizi de kurarsınız. Sadece dersliklerde eğitim verecek olanları kurmak kolaydır da laboratuvar, teçhizat, cihaz-alet-edevat gerektirenleri kurmak oldukça zor ve zahmetlidir. Ayrıca bu donanımları sağlamak için ilave ek finansmana, hatta çoğu zaman krediye de gereksinim vardır.
Bir tıp fakültesi açmak için ise öncelikle bir hastane kurmak da lazım. Eğer yeni açılacak olan bir devlet üniversitesi olsa, Sağlık Bakanlığının o ildeki hastanelerinin birinden yararlanabilirsiniz de vakıf üniversitesinin tıp fakültesini açıyorsanız, hastanenizi de sıfırdan kendiniz kurmanız gerekiyor. Neresinden baksanız, bu da birkaç yüz milyonluk bir yatırım demektir.
Daha sonra iş, kadro oluşturmaya gelir. Özel üniversitelerde, özel sektörün her dalında olduğu gibi, her başvuranı “Buyur ağam, gel.” diyerek, öyle hemen işe almazlar, alamazlar. Zira her yeni gelen kuruma ilave bir yük getirir. Maaşı, işletmenin kendi bütçesinden ödenmek durumundadır. Bu yüzden kadrolarını çok sınırlı tutarlar. Çok gerekmedikçe personel alımı yapmazlar.
Devlet üniversitelerinde ise personel alım işleri, herkesçe de bilinen “ahbap çavuş” ilişkileriyle olur. Kadrolar şişirilir de şişirilir. Her gelenin maaşı devletin bütçesinden karşılandığından, idareciler, -Alınacaklar ille de benim adamım olsun, bizim görüşten birileri olsun, diye vasıflı vasıfsız ne bulurlarsa daha doğrusu, hangi yüksek makamlar tavassut etmişse, başvuranları hemen işe alıverirler.
Memurundan öğretim üyesine kadar, değişen bir şey yoktur ve politika, daha başlangıçta bile işin iliğine kadar işlemiştir. Rektörler (en azından bir kısmı), neredeyse işçi bulma kurumu müdürü gibi çalışırlar. Hele de yeni kurulmuş üniversitelerde rektörlere, ben diyeyim elli, siz deyin günde yüz telefon gelir. Arayan sekreter, -… beyefendinin makamından arıyoruz, rektör beyi alabilir miyim? -Olur tabii ki. -Sayın rektörüm, nasılsınız, yaptıklarınızı yakinen takip ediyoruz, bu konuda üzerimize düşen neyse, yapacağımızdan emin olun. Bu arada yeni kurulduğunuzdan hocaya da çok ihtiyacınız olduğunu biliyorum. Bizim …nın yeğeni var, ihtisasını yeni bitirdi, yabancı dili de varmış. … bölümüne öğretim görevlisi olarak alalım, kadro işini hiç merak etmeyin, ben ayarlarım. Bu arada Ankara’ya geldiğinizde lütfen bize de teşrif edin, bir de yüz yüze görüşelim. -Emriniz olur efendim.
Kökleşmiş üniversitelerde arada bir oluyor olsa da bu türden işler oralarda diğerlerine oranla çok az olur. Deneyimli rektör, -Arkadaş bana bir gelsin bakalım, ben kendisiyle bir görüşeyim, diyerek işi savsaklamaya çalışır. Arayan makam çok yukarıda ise böyle konuşmak için, ayrıca rektörlerde mangal gibi yürek ister. Genelde -Emriniz olur Sayın …ım, şeklindeki cevap en iyisidir.
Daha laboratuvarlar kurulmadan laborantlar alınır. Cihazları gelmeden fizik mühendisleri tayin edilir. Masa başında, olmadı masanın kenarında çalışırlar. Yine de bu devirde bir iş bulabildiklerine şükrederler.
Kurucu rektörlerin ikinci önemli işi, ihaleler ve bina inşaatlarını tamamlamaktır. Hocalık, öğretim üyeliğinden çok bu türden işlerle ilgilenirler. Hükümet, ilgili bakanlıklar, vali ve belediye başkanıyla iyi geçineceksin ki işler o sayede pürüzsüz yürüsün. Araziler bulunacak, kamulaştırma, tapu işleri, yol açılacak, üzeri asfaltlanacak, otobüs seferleri başlatılacak, su, elektrik, kanalizasyon gibi altyapı işleri vs. öğrencilere yurt, yemekhane, kantin, spor tesisleri de lazım. -Kütüphane de lazım değil mi? -Geç onu arkadaş, ona sonra sıra gelecek. Şimdilik bir binanın altında bir yer bulalım da öğrenciler okuma salonu olarak kullanadursunlar.
-Bilimsel araştırmalar, projelerden hiç bahsetmemişsin.
-Doğru, aslında ben bu yazıda esas onları yazacaktım değil mi? Tayinlerden ve inşaatlardan sıra gelmedi ki.”
Ağustos, 2018