Akademi sözcüğü, Platon’un okul kurması için arsayı veren kişinin isminden türemiştir. Acamedos arsayı hibe mi etti? Yoksa para karşılığı mı verdi? Bilemiyoruz, çokta önemli bir detay değil belki de, ama isimden türetilmiş bir sözcüğün anlattığım hikayesi dışında bir anlamı yok maalesef, anlamsız bir isimden esinlenerek günümüzde evrensel bir ifadeye dönüşen bu sözcük, ülkemizde son yıllarda anlam kargaşası içindedir. Aristo, Platon akademisi yönetiminin kendisine verilmemesi üzerine, günümüzde lisenin isim babası olan yerde (Lykeion) kendi okulunu kurmuştur ve o zamandan günümüze eğitim süreci kademelendirilmiştir. O zamanlar, akademi ve lise de ne şekilde eğitim verildiği ile ilgili net bilgiye sahip değiliz, ancak farklı alanlar da yoğunlaştıklarını söyleyebiliriz.
Yakın geçmişte çoğu üniversitenin yönetiminde söz sahibi olmayan mevcut siyasi otorite, kanuni düzenlemeler ile birçok il de farklı isimlerde üniversiteler açtı ve kendi yönetimlerini belirledi. Dinamik genç nüfusun ihtiyaçları doğrultusunda bu kadar üniversite açılması başlangıçta anlaşılır gelebilir. Ancak yetersiz alt yapı, teknik donanım ve insan faktörü ile değerlendirildiğinde, hepsi olmasa da Aristo’nun lisesi benzeri, yüksek lise olarak da isimlendirebileceğimiz bir yapıya dönüşme riski taşır ve varlığı sorgulanır hale gelir. Bahsi geçen faktörlerden en önemlisi kanımca insan faktörüdür.
Akademiye seçilme kriterleri, YÖK’ün kuruluşundan beri konjonktürel olarak siyasi atmosfer ile hep yakın ilişkili olmuştur. Geçmiş dönemler de akademisyen olmak için ev ya da araba anahtarı veren de duydu bu kulaklar, ancak akademik liyakat tartışması hiçbir dönem de bu kadar aleni yapılmadı. Örneğin yabancı dil şartının esnetilmesi, evrensel bilim dili olan İngilizce yeterlilik sınavlarının kolaylaştırılması izaha muhtaç bir konudur. Dahası, tartışmalı intihal örnekleri, dergilerin makale kabul süreçlerinde editör-yazar-hakem ilişkileri ve adrese teslim kadrolar ile adeta asansör hızında yükselerek akademik unvanlara sahip olan kişilerin yönetiminde üniversitelerin işlevi, olsa olsa işsizler ordusuna eleman temin etmekten öteye geçemez gibi görünüyor. Üniversiteler sadece öğrenci yetiştiren, diploma veren kurumlar olarak görülmemelidir. Bilimsel bilgi üretemeyen üniversitelerin varlığı her daim tartışma konusu olmalıdır. Dünya’da ilk bin de olan üniversite sayımız dokuz, ilk beş yüzde sadece bir adet yer alırken, 2020 yılı itibarıyla ülkemizde ki sayısı 209’dur.
Nasıl bir Üniversite? Sorusuna cevaben, Dünya da ülkemizi gururlandıracak buluşlara imza atan, sıralama da zirveye yakın çok sayıda üniversitenin yer alması diyebilirim. Bunun için, siyasetten arındırılmış, liyakati ve akademik özgürlüğü esas alan, nicelikten ziyade niteliğe önem veren, özerk ve şeffaf yönetim anlayışının tüm üniversitelerde oluşturulmasının sağlanması gerekmektedir.
2 yorum
Kalemin sağlık genç meslektaşım.
Teşekkür ederim hocam.