Yeni akademik yıl yakında başlayacak. Elbette, devam eden eski sorunlarımızla birlikte onlara eklenen yepyeni sorunlarla başlayacağız bu akademik döneme de. Çevremde depresyonu gittikçe derinleşen arkadaşlarım beni üzüyor. Üniversiteden ayrılanların da dışarıda mutsuz oldukları haberleri geliyor. Bizler ne istiyoruz?
Akademisyenlik bir yaşam biçimidir. Her gün yeni bir bilgi öğrenmek istersiniz, merak edersiniz her şeyi. İşin en keyifli kısmı da, öğrendiklerinizi başkalarına aktarmaktır. Yeni araştırmalar yapmak ve sonuçlarını değerlendirmek… Ben çoğu öğretim üyesi arkadaşımın bu gerekçe ile üniversitede bulunduğunu düşünüyorum. Elbette her meslek grubunda olduğu gibi bizim aramızda da işini yapmayanlar, yetersiz olanlar ve istismarcılar var. Özellikle tıp fakültelerinin uzun zamandır bilgi üretme yeteneklerinde bir sorun olduğu gerçektir. Öğretim üyesi başına düşen makale sayısı yazık ki yeterli sayılara ulaşamamıştır. Öğretim üyelerinin öğrenci ile olan ilişkileri de sorunludur. Öğrenci yetiştirmek ve araştırma yapmak için üniversitede bulunan insanlar, yazık ki bu işleri artık yapamaz duruma gelmiştir. Bütün gün hastadan hastaya koştururken, hem kliniğinizin hem de kendinizin gelir düzeyini düşürmemeye çalışırken nasıl eğitim ve araştırma yapılacak?
Artık bir kongreye davet edildiğim zaman korkuyorum, çekimser oluyorum. Neden mi? Çünkü sizin bu işi gönüllülük esası ile yaptığınız ve bir konuşma yapmak için ne kadar zaman ve emek harcadığınız yönetimlerce hatırlanmıyor. Kongreye gittiğiniz için o sürede çalışmamış sayılıyor ve gelir kaybına uğruyorsunuz. Ödenen yolluk miktarları da zaten günün koşullarına asla uygun değildir. Hatta kaybınızı da karşılamaktan uzaktır.
Tüm gün hasta bakmaktan helak olmuşsunuz ve bu arada akademik işleri yetiştirmek için koşturuyorsunuz. Eve gittiğinizde içinizde bir huzur ve işini bitirmiş insanların mutluluğunu yaşayamıyorsunuz. Niye mi? Araştırma yapamamış oluyorsunuz. Zaten artık araştırma yapmak ciddi bir sorun haline gelecek. Bir türlü çözümlenemeyen etik kurulu sorunsalı Resmi Gazete’de yayımlanan yeni hali ile ne olur, bilemiyorum. Artık bazı branşlarda kanaatimce çalışma yapılamaz gibi görülüyor.
Hâlâ iş yükü dağılım sorunu duruyor. Yani gücü yeten gücü yetene… Bu nasıl üniversite? Entelektüel faaliyetler günden güne azalıyor. Medikal alanda bile yeterli okumayı yapamayan meslektaşlarım nasıl olup da paramedikal okumalar yapacaklar? Bu yazımı okuyup, sonra da hocalara “Ohh olsun” diyen bazı meslektaşlarımı kınadığımı peşinen söyleyeceğim.
Üniversiteler hızla asıl görevleri olan eğitim ve öğretim işlerine döndürülmelidir. Hasta bakmak bir hekim olarak elbette görevimizdir, ama üniversitedeki varlık nedenimiz bu değildir. Üniversiteler hâlâ en çok şiddetin ve psikolojik bezdirmenin (mobbing) uygulandığı yerlerdir. Her geçen gün akademisyen kimliği ve duruşu erozyona uğramaktadır. Ağır hiyerarşik yapılanma, düşünce ve ifade özgürlüğü önünde bir engel olarak kalmayıp, akademisyenlerde travmalar yaratmaktadır. Bu da, gelecek için sağlıksız bir oluşuma zemin hazırlamaktadır.
Bu hiyerarşik yapılanmanın şüphesiz ki en vahim kısmı abartılı rektör yetkileridir. 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası artık bu ülkeye uymamaktadır. Bir üniversite reformu acilen yapılmalıdır. Üniversite kadroları bu kadar garantili kadrolar olmamalıdır. Çalışanla çalışmayanın, üretenle üretmeyenin, olanla olmayanın birbirine karıştığı ve adalet duygusunun kaybolduğu ortam herkesi mutsuz etmektedir. Ancak yeni yapılanma keyfi uygulamalardan uzak, köklü bir kurumsallaşmanın olduğu, kişi hak ve özgürlüklerinin korunduğu, özlük haklarının sonuna dek yasalarla güvence altına alındığı bir sisteme ulaştırılmalıdır. Akademisyenlerin araştırma yapmaları için koşullar düzeltilmeli ve akademisyenler buna teşvik edilmelidir. Artık sürümden kazanma devrinin bittiğini ve geleceğimizin nitelikle ilintili olacağını görebilmeliyiz. Yapacak çok işimiz var. Ama saçma sapan yanlış uygulamalar, baskıcı tutumlar, engellenmeler, gelecekle ilgili ekonomik kaygılar akademik ortamları artık yaşanamaz hale getirmiştir.
Mevlana Hazretleri’ne bir gönderme yapmadan geçemeyeceğim bu noktada. Ümitsizlik kapısı değil üniversiteler, çözüm ve çare yerleri…Yeter ki isteyelim daha iyi ve güzele gitmeyi. Yeter ki düşünmeye ve gelişmeye engel koymayalım…Biz çalışmak ve üretmek için buradayız, genç nesiller öyle güzel ki, haydi iş başına hep birlikte, gelecek için, daha iyi ve güzel için…Umutsuzluk kapısı değil bu kapı…