“Üniversitelerde 143 bölüm boş kaldı, 20 bölüm ise hiç tercih edilmedi.” başlıklı haberi okuyunca 23 Eylül 2019 tarihinde 10 yıldır haftalık yazdığım Denizli gazetesindeki köşe yazım aklıma geldi. Baktım yazı aynen güncelliğini koruyor. Okuyalım bakalım.
Pamukkale Üniversitesi 1992 yılında, on ilde on üniversite ile birlikte kuruldu. Takip eden ilk iki yıl içinde bu üniversitelerin seri şekilde öğretim üyesi ilanlarını gördük. Ben Denizlili olmaktan sebep Pamukkale Üniversitesini tercih ettim. Kuruluş aşamasını bizzat yaşadığım üniversitemde iki temel sorun yaşadık. Birincisi, yeterli öğretim üyesi bulunamaması; örneğin plastik cerrahi ve çocuk cerrahisi alanına giren birçok hastaya yıllarca KBB kliniği olarak biz yaptık. Göğüs cerrahisine öğretim üyesinin gelmemesi yıllarca sorun oldu. Çocuk ve iç hastalıklarında yan dalları yıllarca boş kaldı. Denizli gibi gelişmişlik endeksi bakımından Türkiye’nin ilk on ili arasına giren; barınma, eğitim, sosyal yaşam gibi alanlarda çözüm eşiğine gelmiş bir ilin üniversitesi bu sorunları yaşıyorsa Isparta, Afyon, Bolu, Urfa, Maraş için varın gerisini siz düşünün.
İkinci temel sorun ise tıp fakültesi olarak hizmet verecek bir binamızın olmayışı idi. Bu sorun, her yeni tıp fakültesi için geçerli idi. O zamanlar kafamda şöyle bir formül geliştirmiştim: Bu üniversiteler 1992’de kabul edilen yasa ile kurulmuştu ancak gerek akademik kadro tahsisi, gerek hastane yapımı için kaynak tahsisi ikişer yıl ara ile yapılmalı idi. Demem o ki, on üniversite için ayrılan kaynak iki yılda bir, bir ya da iki üniversiteye ayrılıp o üniversite ayağa kaldırılmalı, sonra sıradakine geçilmeli. Sıralama ölçütü için nüfus ve en yakın tıp fakültesine uzaklık alınabilirdi. PAÜ 1992’de kuruldu ama asgari koşulları sağlayan bir hastanenin faaliyete geçmesi on yıl sürdü. Tam teşekküllü bir hastane ise 20 yılı buldu.
Böylesi bir problemin varlığını ben yaşadım. Memleketi yönetenler yaşadı mı, fark etti mi, bilemem. Ancak daha da kötüye gittiğimizi rahatlıkla söyleyebilirim. Türkiye’nin her iline ve hatta her ilçesine üniversite ve yüksekokul açılması süreci, öncelikle yetkin öğretim üyesi bulmak bakımından sorunlu oldu. Her ile ve her ilçeye bir üniversite politikasında fetö parmağı olabilir mi diye düşünüyorum. Bir dönem, yükseköğretim sisteminin tamamına hakim olduklarına göre, açılan her üniversite elemanlarına kadro imkanı demekti. Sonuç olarak, bu yeni üniversiteler donanımı yetersiz öğretim üyeleri ile açıldılar. Yörenin insanı, iline açılan üniversitenin kalitesine bakmadı, çocuğunu ilindeki üniversiteye gönderdi. Zamanla kuruluşunu tamamlamış, altyapı ve öğretim üyesi bakımında donanımlı üniversitelere gelen öğrencilerin yüzdelik dilimleri yani kaliteleri düştü.
Tekrar Pamukkale Üniversitesi örneğine dönecek olursam, yıllar içinde bölümlere kayıt yaptıran öğrencilerin sayısı ve kalitesi düştü. Bazı bölümlerde öğrenci sayısı 10 öğrencinin altına düştü ve o bölüm öğrenci eğitimine kapandı. Örneğin 26 öğretim üyesinden oluşan PAÜ Jeoloji Bölümü öğrenci bulamaz durumda. Bu bölümün kaliteyi korumak adına, ikinci öğretim açmadığı yıllarda, Pamukkale Üniversitesinden 15 yıl sonra kurulan (adı bende kalsın) bir üniversitede, üç öğretim üyesinden oluşan Jeoloji Bölümüne ikinci öğretim açmıştı. Yüzlerce mezun verdi. Kısa vadede, donanımsız öğretim üyelerinin elinden yetişen yüzlerce işsiz jeoloğumuz olunca, bu bölümlerin cazibesi sıfırlandı ve ülke çapında Jeoloji Bölümü öğretim üyeleri gizli işsize dönüştü.
Bu köşeden ilçelere açılan yüksekokulların beş yıl içinde kendiliğinden kapanacağını iddia eden bir yazı yazmıştım. İl merkezindeki fakültelerin de kapanma durumunda kalacağı benim öngörümün ötesinde oldu. Yanıyorum; ülke kaynakları gözümüzün önünde heba oldu.
Şimdi sormak lazım, bu sistemi kim planladı? Başarısı ile övünüyor mudur acaba?
Ben bu satırları bitirdiğimde Pamukkale üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Bölümü öğrencilerinin, Teknofest kapsamında yapılan yarışmaların roket kategorisinde birinci geldiklerini öğreniyoruz. Bu bize, üniversiteler adına düşünmek ve yapmak için geç olmadığını gösteren bir umut ışığı oluyor. Bu başarılı öğrencilerimizi, danışman hocalarını ve üniversitenin yöneticilerini yürekten kutluyorum. Bu başarı, ayrı bir yazı konusu olur. Haftaya inşallah!
1 yorum
“Göğüs cerrahisine öğretim üyesinin gelmemesi yıllarca sorun oldu” cümleniz beni 26 yıl öncesine götürdü. Ankara Sanatoryum Göğüs Cerrahisi Kliniğinden yeni ihtisas almış biri olarak bir vesileyle o zamanki Denizli Rektörü ile üniversiteye geçmek için görüştüğümde oralı bile olmamıştı. Ben de ta Van’a yeni kurulan tıp fakültesine gittim. 11 yıl sonra yine bir vesile ile Denizli Tıp Fakültesine geçme talebime bu sefer de dönemin tıp fakültesi dekanı (bilahare rektör de oldu) rağbet etmedi, bir de dalga geçti. Daha ne diyeyim. Allah’tan şimdi bir Van Tıp’lı Denizli’ye rektör oldu. Hayırlı ve iyi olur inşallah