Bizim kuşağın doktora tezi araştırmalarımızda yani YÖK kanunu öncesi üniversitelerimizde enstitüler yoktu. Enstitüler, 1981 yılında YÖK kanunu ile birlikte 2547 sayılı Kanun’un 19. maddesi gereğince kurulmuştur. Bugün yüksek lisans ve doktora çalışmaları ve esasları bu enstitüler tarafından yürütülmektedir.
O yıllarda, bugünkü anlamda tez danışmanına “Doktora Babası” deniliyordu. Araştırma görevliliğinin adı ise asistanlık idi. Asistanlık muhakkak kadrolu bir görevdi. Bir Hoca ile çalışma, karşılıklı bir karar süreci şeklinde devam ediyordu. Ortak araştırma ve yayınlar şeklinde tez öncesi bir veya bir kaç sene bir deneme suresi vardı. Doktora babasının kararı ile bir doktora tezi konusu belirleniyor ve araştırma başlıyordu. Suresi ve sonuca ulaşılıp ulaşılamayacağı ise ucu açık bir süreç idi.
Bu sistemde çok güçlü bir seleksiyon mekanizması vardı. Bu bazen keyfiliğe kadar uzanıyordu. Doktora yapmak ve Dr. unvanı çok değerli idi. Formasyon açısından çok güçlü fakat üniversitelerin akademisyen ihtiyacını karşılayacak sayıda doktoranın sonuçlandırılmasında ise verimli bir sistem değildi.
Enstitüler ve Bugünkü Durum
Üniversitelerimizde araştırma sayısı, verimi ve genç akademisyenlerin yetişmesi bakımından bu sürecin bir sistem dahilinde yürütülmesinde Enstitülerin kurulması isabetli olmuştur.
Ancak benim de görev sörecimde sık sık vurguladığım sinsi tehlikeler vardır.
Bunlardan birisi, yüksek lisans eğitiminde sürecin okullaşmasıdır. Şöyle ki, çalışma suresinde zaman sınırlaması bilimsel çalışmaların tabiatına uygun değildir. Zaman suresinin uzatılmasında tez danışmanına insiyatif verilmelidir. Ülkemizde araştırmaları etkileyen finans, alt yapı, laboratuvar aletleri ve sarf malzemelerinin temininde bürokratik engeller vardır. Bunlar araştırıcının dışındaki engelleyici ve yavaşlatıcı faktörlerdir.
Diğer bir problemli alan ise, doktora ve yüksek lisans dersleridir. Üzülerek belirtmeliyim ki, halen bu alanda zaaflar vardır. Mevcut öğretim üyelerinin hepsi için bir veya birden fazla ders açılması bu sureci sanki bir yüksek lisans okulu haline getirmiştir. Genç araştırıcılar ders yoğunluğu içinde araştırmaya, okumaya vakit bulamamaktadırlar. Araştırma sürecinde teori yapma çok önemlidir. Benim doktora hocam eğer bir şekilde deney yapamıyor iseniz o zamanı teori yaparak harcayın diyordu. Benim kanaatime göre her araştırıcı günde en az iki saat okumaya ayırmalıdır.
Öğretim üyelerinin ders açma talebinin arka planında, maalesef öğretim üyelerinin oradan gelecek ders ücretine muhtaç bırakılması ise diğer üzücü bir durumdur.
Yüksek lisans dersleri her anabilim dalı programında bir sömestr da 2 veya 3 ders ile sınırlandırılmalıdır. Öğrenci, ilgi alanına göre diğer anabilim dallarının programında da sınavsız olarak ders izleyebilmelidir. Eğitim daha çok seminer ve açık tartışmalar şeklinde devam etmelidir. Bu seminerlere hocalar da katılmalıdır. Bu süreçteki bir başka tehlike araştırma sürecinde tez danışmanın aşırı müdahalesi veya öğrencinin her problem çıktığında hocaya başvurmasıdır.
Benim çalışma ve araştırma yıllarımda iki çeşit öğrencim oldu. Birisi en küçük problemde yardım isteyen kapımı aşındıran öğrenci, diğeri ise aksine problemlerini kendisi çözmeye çalışan fakat en son noktada danışma talep eden öğrencidir. Bu ikinci gruptaki gençler daha çok başarılı olmuşlardır. Araştırmada bahane üretmek olamaz. Zaten bu eğitimin ana amacı problemi bulabilme ve çözebilme yetisini kazanabilmektir. Akademisyen ve güçlü bilim adamı yetiştirmede doktora süreci ve eğitimi çok önemlidir. Doktora, bana göre en gerçek ve tam formasyon gerektiren bir unvandır. Üniversitelerde konferans ve ders verme yeteneği ve becerisi olan kişi demektir. Bir problemi bulan ve araştırma kurgusunu kurup araştırmayı yürütebilecek kişi demektir. Diğer unvanlar se, akademik yükseltmelerdir.
Yukarıda belirttiğim sebepler ışığında söylemek isterim ki; bütün üniversitelerimizde ana bilim dalları kadro, alt yapı, deneyim ve yayın bakımından gözden geçirilmelidir. Bu bakımlardan yeterli olamayan ana bilim dalları için başka üniversitelerde kuluçka ana bilim dalları görevlendirilmelidir.
3 yorum
Tebrikler sayın hocam, beyniniz ve bünyenize sağlık
Muhterem Ahmet hocam, fevkalede bir konuya parmak basmışsınız.Tebrik ederim sayın hocam. Hürmetlerimle.
Çok haklısınız Hocam ancak maalesef lisans eğitimlerinin kalitesi azaldıkça lisans üstü programlarda klasik ders sistemi daha elzem hale geliyor.