Günümüz dünyasının karşı karşıya olduğu sorunlar karşısında üniversitelerin önemli bir rol oynadığı aşikârdır. Toplumların gelişmesine yönelik olarak üniversitelerin hem eğitim hem de araştırma konularında öncü olması gerekir. Ancak üniversitelerin toplumsal rolleri eğitim, öğretim, araştırma ve inovasyonun çok ötesine geçmiştir. Toplumun geleceğini şekillendirecek bu rollerin hakkıyla yapılabilmesi için yeni düzenlemelere ve politikalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Üniversitelerin misyonlarını yerine getirebilmeleri için kurumsal özerkliğe sahip olmaları gerektiği kabul edilir. Özerklik, hiçbir kural olmaması anlamına gelmez. Üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin özgür, yönetimlerin ise özerk olması, üniversitelerin temel özelliklerinin başında gelmektedir. Akademik özgürlük, aynı zamanda insan haklarının da önemli bir unsurudur ve ifade özgürlüğü, eğitim özgürlüğü, vicdan özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, kanun önünde eşitlik, din ve inanç özgürlüğü, kültürel ve bilimsel gelişmelerden yararlanma özgürlüğü, çalışma özgürlüğü gibi diğer hakların de temel dayanaklarından birisi olduğu gibi, demokrasinin yerleşmesi, çoğulculuk, bilimsel ilerleme, insani ve toplumsal gelişmenin de motor gücünü oluşturur.
Akademik özgürlük, her bireyin bilgiyi arama, üretme, aktarma, akademik toplulukların üyesi olmak, bağımsız bilimsel çalışmalar yürütmek hakkını gerektirir. Toplumun üyeleri de üretilen bilgi ve oluşturulan görüşlerden faydalanma ve bu ürünlere erişim sağlama hakkına sahip olmalıdır. Akademik özgürlük eğitim kurumlarının hem içinde hem de dışında ve eğitimin ve bilimsel araştırmanın yapıldığı her yerde korunmalıdır. Üretilen ve ifade edilen görüşlere ve ifadelere karşı görüşler de barışçıl bir şekilde ifade edilmeli ve tartışılmalıdır.
Akademik özgürlüğün rahatça kullanılabilmesi için üniversite özerkliği elzemdir. Eğitim, öğretim, bilimsel araştırmalarda özgürlük ile eğitim, mali, yönetimsel, bilimsel ve personel kararlarında özerklik bu kapsamda değerlendirilir. Kaynak kullanımı bu bağlamda akademik kurumlar için bir tehdit unsuru olarak kullanılmamalıdır. Üniversite bütçeleri şeffaf bir şekilde dağıtılmalı ve izlenmelidir. Özerklik aynı zamanda üniversitelere, eğitim hakkının yerinde ve doğru kullanılması için görevler ve sorumluluklar da yüklemektedir. Bu bağlamda üniversiteler yönetimde, mali işlerde ve kararlarında şeffaf olmalı, eşit, adil ve mantıklı kararlar ile stabilizasyonu garanti etmeli, temel insan haklarının uygulanmasını sağlamalıdır.
Üniversitelerin özerkliği ile devlet arasındaki ilişkiler her zaman tartışma konusu olmuştur. Birçok farklı uygulama olmakla beraber genellikle yasalar, üniversitelere sınırlı düzeyde özerklik sağlar. Devlet üniversiteleri ile özel veya vakıf üniversiteleri arasında da bazı farklar bulunabilir. Hatta bazı ülkelerde her bir üniversite için ayrı bir kanun bile bulunabilir ve her birinin özerkliği de farklı olabilir. Aslında devlet ve özel üniversiteler arasında fark olmaması gerekirken özel üniversitelerin genellikle daha fazla özerkliği bulunduğu bir gerçektir. Üniversitelerle ilgili kalite standartlarını belirleyen ve kamu kaynaklarının verimli ve etkili kullanımını düzenleyen yasaların bulunması doğaldır. Programlara veya müfredatlara devlet müdahalesi temel insan haklarına ve yasalara uygun şekilde, yerinde, gerektiğinde ve demokratik bir toplumdaki eşitlik, adalet ve dengeler gözetilerek yapılabilir. Akademik ve idari kadrolar konusunda ise ülkedeki çalışma hayatını düzenleyen yasalara uyulması zorunlu olabilir ve özerkliğe aykırı sayılmaz. Devletin önemli görevlerinden birisi de akademik özgürlüğü kısıtlayan, engelleyen kişi ve kurumlara karşı gerekli önlemleri almak ve gerektiğinde cezalandırmaktır. Ancak üniversitelere özel bazı düzenlemeler ve kısıtlamalar bulunuyor ise özerkliğe aykırı sayılabilir. Örneğin; bazı gruplara veya kişilere karşı ayrımcılık yapılmasının veya kadınlara karşı şiddetin önlenmesi gibi konularda yasal müdahale hakkı doğabilir. Aksi davranışlar akademik özgürlüğü zedeler. Üniversiteleri cezalandırmak, ödüllendirmek veya önceliklendirmek için bütçe imkanlarının kullanılması doğru değildir. Aynı şekilde, iktidar politikaları ile uyuşmadığı gerekçesi ile akademik kurumların akreditasyonlarının önlenmesi/yenilenmemesi, kütüphane, laboratuvar veya akademik faaliyetlerin yürütüldüğü birimlerin kapatılması/işlevsiz hale getirilmesi kabul edilemez. Devlet müdahalesi ancak kamu düzeni ve insan hakları ihlallerinin yapılması durumunda meşru kabul edilebilir. Ulusal güvenliğin korunması, anti-terörist düzenlemeler gibi girişimler de orantılı, mantıklı, yasal ve mutlak gereklilik esaslarına uygun olmalıdır. Devletin akreditasyon, giriş sınavı, bitirme sınavı, diploma denkliği gibi konularda düzenleyici olması adil ve istenen bir durumdur. Kişilere, kurumlara, fikirlere ve bilgilere sansür uygulanması, internet erişiminin kesilmesi, kısıtlanması veya diğer medya araçlarının kullanımının engellenmesi de kabul edilemez. Akademik özgürlüğünü kullanan akademisyenler için ceza kanunlarının işletilmesi doğru değildir. Şüpheli durumlarda bilirkişiler tarafından detaylı inceleme yapılması önerilir. Tüm bu uygulamalar, hem kamu hem de özel (vakıf) üniversiteleri için geçerlidir. Üniversitelerin ulusal ve uluslararası diğer üniversiteler ve diğer akademisyenler ile yaptıkları işbirlikleri ve ortak faaliyetler için de bu ilkeler geçerlidir. OECD kriterlerine göre özerk bir üniversitenin özellikleri şu şekildedir:
- Binaların mülkiyetine sahip olmak
- Kredi alabilme yetkisine sahip olmak,
- Bütçesini hazırlamak, ihtiyaçları ve amaçları doğrultusunda harcayabilmek,
- Akademik örgütlenmeyi ve ders müfredatlarını belirlemek,
- Akademik personelin istihdamında söz sahibi olmak,
- Maaşları tayin etmek,
- Alınacak öğrenci sayısını ve şartlarını belirlemek,
- Öğrenciden alınacak harcı tespit etmek
Ancak bunlara yöneticilerin nasıl belirleneceği konusu ve araştırma konularının belirlenmesi konuları da eklenirse toplam 10 kriterden bahsetmek mümkünse de tüm bu özellikler 4 ana başlık altında toplanabilir:
- Organizasyonel özerklik: Akademik ve idari yapılanmayı kapsar
- Mali özerklik: Gelir sağlama, kredi kullanma, bina yapma vb. gibi konuları kapsar
- Personel özerkliği: Akademik ve idare personelin bağımsız olarak alınmasını kapsar.
- Akademik özerklik: Çalışma alanlarını, öğrenci seçimini ve açılacak programların özelliklerini kapsar. Programların Bologna sürecine uygun olması, özerkliğin olmadığı anlamına gelmez.
Avrupa ve ABD üniversitelerindeki özerklik uygulamaları arasında farklar bulunmaktadır. Özellikle Avrupa üniversitelerindeki özerklik uygulamaları incelendiği ve karşılaştırıldığı zaman ortaya çıkan tablo şu şekildedir:
- ORGANİZASYONEL ÖZERKLİK
Rektörün seçilme kriterleri, görevden uzaklaştırılma kriterleri, görev süresi, idarede görev alacak diğer kişilerin seçilme biçimleri, akademik yapı ile kurum ve kuruluş oluşturma hakkında karar verme yetkisi bu kapsamda değerlendirilir.
Rektör seçimi her ülkede farklı olmakla beraber başlıca 4 yöntemden bahsedilebilir:
- Üniversitedeki değişik grupları temsil eden bir seçiciler kurulu tarafından yapılan seçim. Ağırlıkları farklı olmakla beraber akademik personel, diğer personel, öğrenciler seçime katılabilir.
- Üniversite içinde demokratik yöntemlerle seçilmiş bir yürütücü kurul (genellikle senato) tarafından yapılan seçim
- Üniversite mütevelli heyeti tarafından (stratejik kararlar veren kurum) yapılan atama
- Senato ile birlikte mütevelli heyet tarafından iki aşamalı atama.
Yapılan seçimin genellikle bir üst düzey yetkili tarafından onanması istenir. Atamalar, yüksek öğrenim bakanlığı veya bakanı tarafından, bazen de devlet başkanı tarafından onanır. Çoğu kez bu onama bir formaliteden ibarettir. Çekya’da senato rektörü seçer ve devlet başkanı onar. Romanya’da rektörler referandum ile seçilir ve bakanlık onar. Türkiye’de ise Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK) tarafından önerilen isimler arasından Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan rektör ataması yapılır. Bu haliyle Türkiye’deki sistem yukarıda belirtilen yöntemlerin hiçbirine uymaz ve Avrupa’da tektir.
Rektörlük kriterleri ülkelerin üçte ikisinde belirlenmiştir. Ancak çoğu kez bunlar yasal mevzuat ile değil, üniversitenin iç yönetmelikleri ile belirlenir. En yaygın kriter, rektörün akademik bir derecesinin (genellikle profesör unvanı) bulunmasıdır. Nadiren yalnızca doktora yeterli kabul edilir. 6 ülkede, rektörün aynı üniversitede görevli olması şart koşulmuştur. Diğer kriterler arasında; yönetim yeteneklerinin bulunması, uluslararası deneyim ve yaş sınırları vardır. Gürcistan’da 65 yaş, Polonya’da 69 yaş, Türkiye’de 67 yaş sınırı vardır. Ülkemizde rektör adayının aynı üniversitede bulunması şart değildir.
Rektörün görev süresi bazen belirli bir süre, bazen de maksimum süre olarak yasada belirlenmiştir. Genellikle 4-6 yıl arasında olup bir kere yenilebilir. 6 ülkede kurumlar, rektörün süresini belirlemede özgürdür.
Rektörün denetlenmesi ve hesap verebilmesi önemli bir faktördür. Ancak çoğu yerde bu, üniversitenin iç yönetmelikleri ile düzenlenir, yasal bir düzenleme bulunmaz. Bazı yerlerde, atama prosedürüne benzer şekilde görevden alınmanın da üst otorite tarafından onaylanması gerekir. Romanya’da Bakan rektörün görevden alınmasını Senato’ya önerir, Senato reddederse kendisi görevden alabilir. Polonya’da bakanlar rektörleri görevden alabilir. Türkiye’de ise Cumhurbaşkanı rektörü atadığı gibi görevden de alabilir.
Yönetmelikler: Üniversitelerin iç işleyişini düzenleyen kurallardır. Yasalara aykırı olamaz. Rektörün ve idari personelin görev ve yetkilerini tanımlar. Bu nedenle, dışarıdan etki olmaksızın yönetmeliklerin değiştirilmesi ve uygulanması özerkliğin önemli unsurlarından birisidir. Ülkelerin yarısında üniversiteler yönetmeliklerini kendileri değiştirebilir iken diğer yarısında dış otoritenin onayı gerekir. Ancak çoğu kez bu onay, yasalarla uyumu kontrol etmek için yapılan bir formaliteden ibarettir. Bazen bu onayın birden fazla bakanlık tarafından verilmesi gerekebilir (Eğitim bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Adalet bakanlığı gibi). Bazı ülkelerde ise üniversiteler yönetmeliklerini kendileri değiştirse bile bunu kamuya açıklamak zorundadır. Çekya’da yönetmelik değişiklikleri bakanlığa bildirilmek zorundadır. Türkiye’de ise yönetmelikler Resmi Gazete’de yayınlanmak zorundadır ve ancak bundan sonra yürürlüğe girer.
Dahili akademik yapılar: Üniversiteler genellikle iç akademik yapılarını oluşturmakta özerktirler ancak bazılarında bazı yasal organizasyonel sınırlar bulunabilir. Bazı ülkelerdeki yasalar üniversitelerin belirli fakülte, yüksekokul veya araştırma enstitüsü bulundurmalarını zorunlu kılabilir. Hırvatistan, Slovenya, Lüksemburg ve Kıbrıs’ta akademik birimler kanunla belirlenmiştir ve kanun değişikliği olmadan yeni birim açmak, kapatmak, değiştirmek mümkün değildir. Sırbistan’da yeni bir birimin kurulması maliyet ile ilişkili olduğundan bakanlığın onayının alınması gerekir. Türkiye’de ise üniversiteler bu konuyla ilgili teklifi YÖK’e bildirir ve YÖK tarafından onaylanır.
Yasal kurumlar (işletme, şirket vb) kurmak stratejik öneme sahiptir çünkü hem girişimcilik hem de uluslararası aktiviteler çerçevesinde bilgi transferine olanak sağlamak gerekir. Böylece üniversitelerin daha dirençli ve inovatif hale gelmesi sağlanabilir. İsveç’te üniversiteler, parlamentodan onay almadan yasal olarak bağlayıcı kontratlar imzalayamaz. Romanya’da ise üniversitenin bu şekilde elde ettiği gelir, devlet geliri olarak kabul edildiği için Hazine’ye aktarılır. Türkiye’de üniversiteler ancak kâr amacı gütmeyen kurumlar oluşturabilmektedir. Bazen de rektörlük bünyesinde özel döner sermaye işletmeleri kurulabilmektedir.
İdari yapılar: Bu yapılar çift katmanlı veya tek katmanlı olabilir. Çift katmanlı yapılarda, yönetim kurulu veya konsey gibi bir oluşum ile birlikte senato benzeri bir yapı da bulunur. Her bir yapının görev tanımları bellidir ancak her sistemde farklı tanımlar olabilir. Geleneksel çift katmanlı yapıda yönetim kurulu uzun vadeli stratejik kararlardan sorumludur (örneğin; stratejik planlar, yönetmelikler, rektör seçimi, bütçe gibi). Bu kurulda üniversite içinden veya dışından üyeler bulunabilir. Senato ise müfredatların ve araştırma alanlarının belirlenmesi gibi akademik konularda yetkilidir ve genellikle üniversite içindeki personelden (akademik, idari veya öğrenci) oluşur. Asimetrik çift katmanlı yapıda ise bir yapı daha fazla yetkili iken ikinci yapının yetkileri daha kısıtlıdır. Üniter (tek katmanlı) modelde ise tüm kararlar tek bir kurul tarafından alınır, diğer kurullar yalnızca danışman niteliğindedir. Romanya, Polonya ve Hırvatistan’da yönetim Senato’nun elindedir. İngiliz üniversiteleri çift katmanlı geleneksel yapıda iken İrlanda ve İskoçya üniversiteleri çift katmanlı asimetrik yapıdadır. Avusturya’da ise rektörlük, diğer kurullarla eşit yetkilere sahiptir. İspanya üniversitelerinde bulunan “sosyal konsey” yönetim kurulu ve senatoya ilave olarak üniversitenin ekonomik aktivitelerini, hizmet performansını denetler. İdari yapılarda dışardan üye alınacaksa seçimini üniversite veya dışarıdaki kurumlar yapabilir. Gürcistan, Yunanistan, Romanya ve Türkiye’de yönetim kurullarında dışardan üye bulunamaz. Buna karşılık birçok ülkede dış üyeler, yönetim kurulunun çoğunluğunu oluşturur. Bazılarında ise, yasal olarak dış üye sayısı üçte bir ile sınırlandırılmıştır. (Belçika, Fransa, İtalya, Portekiz). Avusturya, Çekya ve Hollanda’da ise yönetim kurulunun tamamı dış üyelerden oluşur. Lüksemburg’da 2 üye içerden, kalanları dışardan seçilir.
Dış üyelerin seçim yöntemi 4 farklı şekilde olabilir. Üniversiteler dış üyeleri seçmekte özgür olabilir; önerilen üyeler arasından dışardan seçilebilir, bazı üyeler üniversite tarafından, bazıları dışardan seçilebilir veya dışardan bir otorite, dış üyeleri atayabilir. İrlanda’da son yapılan düzenleme ile dış üyeler çoğunluğu oluşturmakla beraber 9 üyeden üçü Bakanlık tarafından aday gösterilir. Yönetim kurulunda akademik, idari personel, öğrenci temsilcisi, doktora adaylarının temsilcisi ile mezunlar, sendikalar, iş dünyası, endüstri ve diğer ilgili kurumların temsilcileri bulunur. Letonya’da 11 kişilik yönetim kurulunun 5’ini bakanlık, birini doğrudan rektör atar; kalanları senato atar ancak senato isterse tamamen dış üyeleri de atayabilir. Dış üyeler genellikle kamu kurumlarından seçilir ancak ticaret odası temsilcileri, iş dünyası, diğer yüksek öğretim ve araştırma kurumlarından da seçilebilir. Bazı üniversitelerde mezunları yönetim kuruluna seçme gelenek haline gelmiştir. Bazı sistemlerde cinsiyet eşitliğine önem verilir.
- MALİ ÖZERKLİK
Kamu fonlarının tipi ve büyüklüğü, kârı kullanma, borç alma, bina sahibi olma, ulusal ve uluslararası öğrenci harçlarını değiştirme konularını kapsar.
Bazı farklılıklar olmakla beraber Avrupa’daki üniversitelerin çoğu devlet tarafından fonlanır. Fonlanan maliyet unsurları arasında eğitim maliyetleri (öğretim üyesi maaşları), operasyonel maliyetler ve araştırma maliyetleri sayılabilir. Global bütçe yönteminde; bazı kısıtlılıklar olmakla beraber üniversiteler, aldıkları fonları bu aktiviteler arasında kendi ihtiyaçlarına göre dağıtabilir. Buna karşılık bilanço yönteminde bakanlık veya parlamento her bir bütçe kalemini ayrı ayrı belirler ve üniversiteler kendilerine göre bir dağıtım yapamazlar. (Türkiye, Yunanistan, Sırbistan). Bazı durumlarda global bütçe de sıkı kurallara tabidir. Fransa üniversiteleri, global bütçeyi istediği gibi dağıtabilmekle beraber, hedefe yönelik olarak tahsis edilen bütçeleri (araştırma fonları gibi) değiştiremez. Bazı ülkelerde global bütçe kaba olarak öğretim, araştırma, altyapı, maaş, operasyon ve yatırım gibi alt maddelere ayrılabilir. Bütçeleme süresi genellikle bir yıldır. Ancak Avusturya’da 3, Lüksemburg’da 4 yıldır.
Kar elde etme/biriktirme: Birçok üniversitede mümkündür ancak bazı yerlerde sınırlamalar mevcuttur veya fazlalığın nasıl kullanılacağı önceden belirlenmiştir (örneğin yalnızca eğitim faaliyetleri için kullanılması gibi). Bazı ülkelerde fazla bütçenin elde tutulması yasaktır. Hollanda’da bütçenin %10’unu geçen fazlalık bakanlığa bildirilmek zorundadır. Elde tutulabilecek fazlalık, üniversitenin büyüklüğüne ve görevlerine göre farklılık gösterebilir.
Borç alma: Genellikle çok sıkı kontrol edilir. Sıklıkla dış otoritenin onayı gerekir ve önceden belirlenmiş bir oranı aşamaz. Avusturya’da 10 milyon euro’yu aşan borçlanmalarda Bakanlık onayı gerekir. İsveç’te borçlanma ancak devlet bankalarından yapılabilir. Fransız üniversitelerinde borçlanma yasaktır ancak “kampüs planlama” çerçevesinde bir yıldan kısa süreli olan ve Avrupa Yatırım bankasından alınan borçlar istisna teşkil eder. Türkiye’de ise bu tip aktiviteler için Maliye Bakanlığından ve Cumhurbaşkanlığı Strateji Dairesinden onay almak gerekir.
Gayrimenkul alım-satımı: Üniversitenin stratejik planı ve akademik profiline göre değişir. Özellikle tarihi binaların bakım onarım masraflarının fazla olması, üniversitelerin bina sahibi olma isteklerini azaltabilir. Ancak yine de birçok üniversite bina sahibi olabilir. Litvanya’da üniversiteler binalarını satamaz ancak devletten bu binalarının değiştirilmesini isteyebilirler ve bina satışından elde edilen gelirin yine üniversitenin temel aktiviteleri için kullanılması şarttır. Slovakya’da bina satışından elde edilen gelirin Hazine’de özel bir banka hesabında tutulması şarttır. İsveç’te üniversiteler devlet, özel veya belediyenin kuruluşlarından bina kiralayabilirler.
Öğrenci harçları: Bazı üniversitelerden öğrencilerden alınan harçlar, üniversitenin en önemli gelir kalemlerinden biri olduğundan harçların belirlenmesi önem kazanmaktadır. “Kayıt” ücreti ile “eğitim” ücreti genellikle ayrı olarak alınır. İrlanda ve İzlanda’da kayıt ücretleri eğitim ücretlerinden daha fazladır. Ancak birçok ülkede bu ücretler için devlet desteği (kredi) sağlanmaktadır. Bazı ülkelerde öğrenciler, mezun olduktan ve iş sahibi olduktan sonra aldıkları bu kredileri geri ödemektedirler. Türkiye’de, devlet üniversitelerindeki öğretim tamamen ücretsiz olmakla beraber zamanında mezun olamayan öğrenciler ilave ücret ödemek zorunda kalırlar. İkinci öğretim ve lisans üstü eğitimde de ücretler söz konusu olabilir. Bazı ülkelerde ilk yıl ücretini devlet karşılarken sonraki yıllardaki ücretlendirme, öğrencinin başarı derecesine ve aldığı ders kredilerine göre yapılmaktadır. Ücretleri, üniversite kendisi belirleyebileceği gibi merkezi otorite de belirleyebilir veya ortak olarak da belirlenebilir. Dış otorite, ücretler için bir tavan koyabilir. Çoğu üniversitedeki ücret politikaları, mezuniyet öncesi eğitim ile birlikte mezuniyet sonrası yüksek lisans eğitimi için de geçerlidir. Çoğu ülkede, ücret politikaları ulusal ve uluslararası öğrenciler için aynı iken birçok üniversite, uluslararası öğrencilerin ücretlerini belirlemede daha özgürdür. Finlandiya gibi bazı ülkelerde ana dil dışında eğitim yapan programlar için ücretlendirme söz konusu olup öğrencinin milliyetinden bağımsız olarak yapılmaktadır.
- PERSONEL ÖZERKLİĞİ
Kadroya eleman alma yetkisi (akademik ve üst düzey idari personel), ücretleri belirleme yetkisi (üst düzey), görevden alma yetkisi (üst düzey), promosyonlar hakkında karar verme yetkisi (üst düzey akademik ve idari personel) bu bağlamda ele alınır.
Akademisyenler: Üniversite personelinin memur olmadığı veya çok azının memur olduğu ülkeler arasında Çekya, Danimarka, İngiltere, Estonya, Finlandiya, Gürcistan, Litvanya, Letonya, İskoçya ve İsveç sayılabilir. Genel olarak Avrupa’da memur statüsü giderek azalmaktadır. Avusturya, Lüksemburg, Hollanda ile İsviçre artık üniversiteye memur almamaktadır. Diğer ülkelerde ise en azından üst düzey personel memur statüsündedir (Polonya, Sırbistan, Slovakya). Memur statüsü, görevden ayırmayı zorlaştırmaktadır. Üst düzey akademik personel alımında genellikle özel koşullar belirlenir ve bir jüri tarafından değerlendirme yapılır. Jüri, tek bir aday belirleyebileceği gibi aday sıralaması da yapabilir. Kadrolar, dış otorite tarafından belirlenir ve maaşlar önemli bir gider kalemi olduğu için dış otoriteden (Maliye Bakanlığı) izin alınması gerekir. Polonya’da üniversiteler istedikleri hocaları kadrolarına alabilirler ancak tam gün profesör unvanlarının devlet başkanı tarafından onanması gerekir. Slovakya’da 2022’de yapılan değişiklikle üniversiteler akademisyen olmasa bile profesör ve doçent unvanı vererek eleman alabilmektedir. Böylece iş dünyası ve diğer sektörlerden eleman çalıştırmak mümkün hale gelmiştir. Ülkemizde ancak onursal doktora veya profesörlük mevcut olup bu kişilerin fiilen üniversite faaliyetlerine katılmaları mümkün değildir.
İdari personel: Yöneticilerin seçimi, akademisyenlerin seçimine göre daha az mevzuata tabidir ve devlet memuru statüsü daha azdır. Üniversitelerin üçte ikisi istediği yöneticileri serbestçe alabilmektedir. Fransa ve Yunanistan’da ise yöneticilerin alımı da merkezi otoritenin kontrolüne tabidir. Türkiye’de yöneticilerin alımı tamamen üniversitenin elinde değildir. Diğer üniversitelerden veya devlet kurumlarından üniversitelere idari personel nakilleri yapılabilmektedir. Portekiz’de de yönetici alımları kısıtlıdır.
Avusturya’da 2019’da yapılan değişiklik ile üniversitelerin akademik personelin %5’ini serbestçe alabilmesi, istediği süreyle sözleşme yapabilmesi ve maaşını belirleyebilmesi imkânı getirilmiştir. Böylece üst düzey araştırmacıların üniversitelere kazandırılması hedeflenmiştir. Estonya’da akademik personelin performansı değerlendirilerek işten uzaklaştırılması mümkündür. Hollanda’da akademik personel, iş kanununa göre çalışır, devlet memuru statüsü kaldırılmıştır ve personel ile üniversite arasındaki davalar idari mahkemelerde değiş iş mahkemelerinde görülmektedir. Letonya’da akademik personel 2 kez yapılan kısa dönemli sözleşme sonrasında süresiz sözleşme yapma hakkına sahiptir. Birçok Avrupa ülkesinde üniversiteler personel ve idarecilerin maaşlarını serbestçe belirleyemez, yalnızca Çekya, Estonya, Lüksemburg ve İsveç’de maaşları üniversite belirler. Kuzey Avrupa ülkelerinde maaşların belirlenmesinde işçi sendikaları da devrededir. İzlanda’da ise tüm pazarlıklar Maliye bakanlığı ile işçi sendikaları arasında yapılır. Almanya’nın bazı eyaletlerinde 2002’den sonra işe başlayan profesörlerin minimum maaş garantisi varken daha önceki profesörlerin maaşları devlet memurları statüsüne tabidir. Gürcistan’da üniversiteler maaşları belirleme yetkisine sahiptir ancak rektör, dekan gibi yöneticilerin belirli katsayıları vardır. İsviçre’de maaşlar, kantonların yaşam koşullarına göre farklılık gösterir. Polonya’da minimum maaşlar bakanlık tarafından belirlenmek koşuluyla üst düzey akademik ve idari personel maaşlarını üniversite belirler. Fransa’da maaşlar 2 bölümdür. İlk bölümü sabit iken ikinci bölümünü kurumlar, bakanlık tarafından belirlenen bir limit içinde kendisi belirler. Lüksemburg’da maaşlar, yaştan ziyade deneyime göre belirlenir. Slovenya’da araştırmacılar için maaşların %100 artırılma yetkisi üniversitenindir.
Görevden uzaklaştırma: Bazı ülkelerde bu konuyla ilgili bir düzenleme yok iken bazı ülkelerde memurlara ilişkin katı düzenlemeler bulunmaktadır. Estonya’da üniversite, akademik personeli 5 yılda bir değerlendirir ve eğer yeterli görmez ise sözleşmesini sonlandırır. Letonya’da akademik personel her 2 yılda bir akademik olarak değerlendirilir iken 6 yılda bir de genel olarak değerlendirilir ve performansı yeterli görülmeyenler uzaklaştırılır. Polonya’da 2 kez olumsuz değerlendirme alan akademik personel rektör tarafından uzaklaştırılır. Değerlendirme rektörün takdirine bağlı olarak 2 veya 4 yılda bir yapılabilir. Değerlendirme merkezi olarak, bu iş için görevlendirilmiş bir kurul tarafından yapılır. Hollanda’da memur statüsü kalmadığı için iş kanunu geçerlidir ancak temayül olarak akademik personel korunmaktadır. Türkiye’de akademik ve idari personel devlet memuru statüsünde olduğu için ancak devlet memurlarına ait disiplin suçlarının işlenmesi durumunda görevden uzaklaştırma söz konusu olabilir.
Görevde yükseltme: Avrupa ülkelerinin üçte ikisinde yükseltmelerde bazı kısıtlamalar bulunmaktadır. 14 ülkede üniversite, akademik ve idari personeli yeteneklerine göre yükseltebilir. Letonya, Lüksemburg, Norveç, Romanya ve Slovakya’da idari personel serbestçe yükseltilebilirken akademik yükseltmeler ancak açık kadro bulunması halinde yapılabilmektedir. Slovakya’da kadroda 9 yılını dolduran profesör ve doçentler süresiz sözleşme hakkına sahip olmaktadır. Personelin performansı kanunlar tarafından belirlenmiş bir kurul tarafından yapılmaktadır. İspanya’da yükselmek isteyen personel Ulusal kalite değerlendirme akreditasyon kurulu tarafından değerlendirilir ve buradan geçtikten sonra yükseltme için başvurabilir. Yunanistan’da 11-15 kişilik bir jüri, akademik personelin yükseltilmesine karar verir. Romanya ve Slovenya’da aday dış komite önünde tezini savunur, kurulun kararı kesindir ve kuruldan geçemeyen üniversitede görev alamaz. Almanya’da yıl değil, performans önemlidir. İrlanda’da üniversiteler yükseltme konusunda tamamen serbesttir. Türkiye’de üst otorite (Üniversiteler arası kurul) tarafından belirlenen beş kişilik bir jüri yükseltmelere karar verir.
- AKADEMİK ÖZERKLİK
Öğrenci sayısına karar verme, öğrenci seçimi, program seçimi, program kapatma yetkisi, öğrenim dilini belirleme, program içeriklerini belirleme, kalite geliştirici yöntemleri belirleme gibi konuları kapsar.
Öğrenci sayısı: Ülkelerin üçte birinde üniversiteler öğrenci seçmekte serbesttir. Bazı ülkelerde bakanlıklar ile ortak karar verilebilir. Bazen de kamu otoritesi, devletin destekleyeceği öğrenci sayısını belirlerken üniversite de ücretli öğrenci sayısını belirler. Dış otoritenin öğrenci sayısını belirlediği ülkeler, Yunanistan, Sırbistan ve Türkiye’dir. Hırvastistan’da hoca/öğrenci sayısı 1/30 olmak zorundadır ve hocaların alımı da sıkı kurallara bağlı olduğu için öğrenci sayısı da sınırlı kalmaktadır. Çekya’da üniversiteler yıllık öğrenci sayısını bir önceki yıla göre %10’dan daha fazla azaltamaz, azaltırsa bütçe kesintisine uğrarlar. Tıp, diş hekimliği ve mühendislikler için öğrenci tavan limitleri vardır. İskoçya’da postdoktoral ve doktora öğrencileri ile uluslararası öğrenciler için sınır yoktur. Lisans düzeyinde devletin desteklediği belirli bir öğrenci sayısı vardır ve bu sayıyı doldurmak zorundadır. Bunun üzerindeki öğrencileri ücretli olarak alabilirler. Danimarka’da belirli sayıda İngilizce program açılması zorunludur. Ülkemizde her yıl alınacak öğrenci sayısını YÖK belirler. Bu sayı, üniversitenin talep ettiği sayı ile uyuşmayabilir. Üniversitelerden mezun olanların iş gücü planlaması çok cılız bir şekilde yapılmaktadır.
Kabul şartları: Tüm sistemlerde lise mezunu olmak ve bir sınavda başarılı olmak şartı aranır. Kabul şartları tek başına üniversite tarafından, dış otorite tarafından veya ortaklaşa belirlenebilir. Bazı durumlarda düzenli akademik programların yanı sıra seçmeli programlara da öğrenci kabul edilebilir (Hayat boyu öğrenme nosyonu altında). Ülkemizde tüm devlet ve vakıf üniversitelerine kabul için ÖSYM tarafından yapılan iki aşamaları sınava girmek gerekli olup daha sonra yapılan tercihlere göre uygun yerleştirmeler yapılmaktadır. Tıp ve mühendislik gibi bazı dallarda minimum puan veya sıralama ölçütü getirilmiştir.
Lisans programlarına kabul 8 ülkede dış kurumlar aracılığı ile olurken 14 ülkede ortak kararlar ile olur. Bazı yerlerde üniversiteler kendi sınavlarını yaparlar ve sınav konularını bile kendileri belirleyebilirler. Yüksek lisans programlarına kabul şartları daha özgürdür, bazı yerlerde merkezi sınav ile birlikte üniversitelerin kendi sınavları da bulunmaktadır. (2 aşamalı sınav).
Yeni bir program açılması genellikle bakanlığın onayını gerektirir ve programın mali yüküyle yakından ilişkilidir. Bazen akreditasyon gerekebilir. Bazı programlarda ise akreditasyon gerekmeden serbestçe açılabilir. Başka yerlerde zaten mevcut olan bir programın açılması bazen daha zor olabilir. Bazı yerlerde program isimleri merkezi olarak belirlenmiş olabilir. Kamu desteği alacak programların bu şekilde performans kriterlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Birçok ülkede yeni açılacak programların akreditasyon alması gerekir. Doktora programları için ise programın gerekli niteliklerine taşıdığına dair bilimsel komiteden onay almak gerekir. Programların kapatılması genel olarak daha kolaydır. Avusturya’da kapatma için bakanlıktan izin gerekir. Zira kapatılan programdaki öğrencilere eğitimleri için alternatifler sunulmalıdır. Türkiye’de üniversitenin önerdiği ve senato tarafından onaylanan yeni programın YÖK tarafından kabul edilmesi gerekir. Türkiye’de program akreditasyonu gönüllülük esasına dayanır.
Program dili: Genelde üniversiteler eğitim programlarının dilini seçmekte özgürdür. Bazı ülkelerde lisans programları için bazı kısıtlamalar bulunabilir. Örneğin, programın ana dilde de açılmış olması gerektiği belirtilebilir ve ana dil dışındaki programlara kamu desteği verilmeyebilir. Yunanistan’da yabancı dildeki programlara ancak yabancı öğrenciler başvurabilmektedir. Letonya’da akreditasyon sırasında mükemmel puan alan programların başka bir AB ülkesi dilinde eğitim yapmasına izin verilmektedir. Ülkemizde yabancı dilde bir program açmak, yeni program açmak kriterlerine tabidir.
ÜNİVERSİTE ÖZERKLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE KARŞILAŞTIRILMASI
Dünyadaki en eski üniversite olarak kabul edilen ve 859 yılında Fas’ın Fez şehrinde Fatıma Fıhri tarafından kurulan Karaviyyin Üniversitesi’nde her görüşün rahatça tartışabildiği bir eğitim modeli oluşturulduğu bilinmektedir. Eğitim ve öğretimin halka açık olarak yapıldığı bu üniversitede dersleri dinlemek isteyen esnafın bile belli saatlerde dükkanlarını kapattığı ve ders veren hocalarla çeşitli münazaralara girdikleri belirtilmektedir.
Avrupa’daki ilk üniversiteler olarak kabul edilen Bologna (1088) ve Paris Üniversitelerinde (1150) hocalar ve öğrenciler rektörü birlikte seçmiş ancak devlet ve kiliseden herhangi bir yardım almadıkları için nispeten özerk bir yapı oluşmuştu. İlginçtir ki ilk rektör de bir öğrenci idi. Daha sonraki dönemde giderek şehrin soyluları, Papalık ve diğer yerel söz sahibi kişiler rektörlük makamına getirilmeye başlandı ve seçimler de bu kişiler arasından yapılır oldu. Böylece devletin üniversiteler üzerindeki etkisi artmaya başladı. Öğrenciler yönetimden uzaklaştırılır iken kilise yerine de kamu kurumları (devlet) yönetimde söz sahibi olmaya başladı. Rektör, dekan ve senato sistemleri de bu dönemde devreye girdi. Giderek üniversitelerde kürsüler kurulmaya ve kurullar oluşmaya başladı. Toplumun tüm kesimlerine açılan üniversitelerin yönetimi de devlet tarafından finanse edilmeye başlandı. Araştırma ve eğitimin önem kazanmasıyla birlikte bilimsel ve örgütsel özerklik de bu dönemde gündeme geldi. ABD üniversitelerinde ise rektör daha uzun süreli seçilen, lider, girişimci konumda olan bir kişi iken üniversiteler de sanayi işbirliği çerçevesinde elde ettiği fonlarla bilimsel üretimi destekleyen bir hale geldi. ABD üniversitelerinde rektörler, mütevelli heyet tarafından seçilmektedir.
Üniversitelerde düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırları en büyük tartışma konularından birisidir. ABD’de 1914 yılında kabul edilen Akademik özgürlük ve Akademik kadro ilkeleri hakkındaki Deklarasyon 1940 yılında revize edilerek Akademik Özgürlük ve Kadro ilkeleri Bildirgesi adını almıştır. 1915 Deklarasyonu, üniversite mütevelli heyetlerinin fikirlerinin uyuşmadığı profesörleri üniversiteden uzaklaştırmaları sonucu ortaya çıkan hareketin neticesinde ortaya çıkmıştı. Deklarasyona göre sorun, profesörlerin üniversitenin memuru mu yoksa atanmış elemanı mı olduğu idi. Şöyle ki, profesör atandıktan sonra artık yönetimin o kişinin profesyonel işlevlerine “karışmasına” etik hakkı olmadığı gibi yeteneği de yoktu. Deklarasyona göre akademisyenin sorumluluğu mensup olduğu mesleğe ve topluma karşı idi. Üniversite öğretim üyeleri de “bilgi üreten profesyonel uzmanlardır” ve ancak bu şekilde üniversiteler ve akademisyenler her türlü engellemeden uzak olarak, kendi standartları çerçevesinde serbestçe yeni bilgiler üretebilirler. 1940 yılındaki Akademik Özgürlük ve Kadro ilkeleri Bildirgesi’nin başında “Yüksek öğretim kurumları toplumun iyiliği için çalışırlar, hocaların kişisel iyiliği veya kurumun iyiliği için değil. Toplumun iyiliği, gerçeğin araştırılması ve serbest şekilde ifade edilmesiyle mümkün olabilir” denmekte ve daha sonra 3 temel nokta belirtilmektedir.
- Hocalar, tüm akademik görevlerini yerine getirmek koşuluyla araştırmalarında ve bunların paylaşımında özgürdür.
- Hocalar, öğrencileri ile kendi konuları hakkında istedikleri şekilde tartışabilirler ancak konularıyla ilgili olmayan başlıkları tartışırken dikkatli olmalıdırlar. Atama sırasında akademik özgürlüğün kısıtlanabileceği konular varsa bunlar belirtilmelidir.
- Hocalar da aslında birer vatandaştır ve vatandaş olarak konuşurken de kurumsal disipline uymak zorunda değillerdir ancak toplumdaki konumları onlara bazı özel görevler de yüklemektedir. Zira toplum, hocaların fikirlerini kurumsal fikir olarak algılayabilir. Dolayısıyla her zaman doğru konuşmalı, diğer fikirlere saygı göstermeli ve aslında yalnızca kendi adlarına konuştuklarını belli etmelidirler.
Amerikan Anayasasında üniversite özerkliğine değinilmez, ancak genel anlamda ifade özgürlüğü anayasanın temelini oluşturur. Ancak Amerikan Yüksek Mahkemesi, üniversitelerde 4 ana özgürlük olduğundan söz eder: Kim ders verecek; ne öğretilecek, nasıl öğretilecek ve kime öğretilecek.
Akademisyenlerin standart bilgilerin dışında yeni, orijinal, marjinal veya mantıksız gibi görünün fikirleri söyleyebilme özgürlüğü olması gerekir; zira bugün bize standart gelen birçok şey, zamanında sıra dışı olarak nitelendirilmiş, hatta bir kısmı yasaklanmıştır. Ancak maaşını devletin verdiği bir hocanın aykırı fikirler söylemesi her zaman “devletin” hoşuna gitmeyebilir. ABD’de 19. yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başlarında üniversite hocaları, görüşlerini açıkladıkları için üniversiteden atılabiliyorlardı. Ülke ekonomisi hakkında konuşanlar, çocuk işçiliğini protesto edenler veya ırkçılığa karşı çıkanlar bu kapsamda değerlendirilebiliyordu. ABD 1. Dünya Savaşına girdikten sonra savaşa karşı çıkan 120 akademisyen işlerinden olmuştu. Ülkemizde de, 1933 Üniversite reformu sırasında ve daha sonra 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinden sonra birçok üniversite hocasının üniversiteden uzaklaştırıldığını unutmamak gerekir. Günümüzde bile ABD üniversitelerinde özellikle ırkçılık, kadın sorunları, antropoloji, eğitim, felsefe, sosyoloji ve psikoloji bölümlerindeki öğretim üyelerinin belirli bir “monokültür” içinde konuşmaları yönünde “eğilimler” vardır. Bu şekilde baskıcı bir sansür uygulayanların hemen hepsinin aslında ifade edilen görüşlere karşı sağlam bir karşı-görüşleri bulunmamakta veya kendi egolarını çok yüksekte görmektedirler. Çoğu, mevcut politik, sosyal veya ideolojik statükoyu korumak istediklerinden “savunulamaz” görüşleri savunmaya çalışmaktadırlar. Bu kişiler genellikle en zayıf kişileri hedef haline getirirler ve onların üniversiteden uzaklaştırılmaları ile diğer kişilere de gözdağı vermiş olurlar. Bu tavrın tarihsel tipik örneği Galile’dir. Galile’nin kendi gözlemlerine dayalı (kanıtlı) fikirlerine karşılık kilise, konuyu baskı, işkence ve şiddet ile konuyu çözmeye çalışmıştı. Düşündüklerini söyleyememek aslında ikiyüzlülük olarak tanımlanır ve bir üniversite öğretim üyesine asla yakışmayacak bir davranıştır. Günümüzde de bilimsel verilerin politik amaçlarla çarpıtıldığı, örtüldüğü veya farklı amaçlarla kullanıldığı sıkça rastlanan bir durumdur. Gazze’deki İsrail işgali ve katliamları sırasında bunları kınayan, doğrudan kınamayı bırakın, protesto eden öğrencilere “müsamaha gösteren” rektörlere yapılan muamele ibretliktir. ABD’deki en prestijli 10 üniversitenin 4’ünün rektörünün bu nedenlerden dolayı istifaya zorlanması, özgürlükler ülkesi olarak ABD’de bile olayın eriştiği vahameti göstermesi açısından ilginçtir. Aslında yalnızca belirli görüşlerin aktarıldığı ve karşıt görüşlerin konuşulmadığı/hoş görülmediği yerlere üniversite demek doğru değildir.
Üniversitelerin finansal kaynakları ile özerkliği arasındaki ilişki hemen her zaman olmuştur. Masrafların öğrenciler tarafından karşılandığı özel üniversitelerde öğrencilerin etkisi belirgin iken Ortaçağda kilise veya imparatorlar tarafından kurulan ve finanse edilen üniversitelerde bu kişiler etkin hale gelmiştir. Masrafları merkezi bütçe tarafından karşılan üniversitelerde ise siyasi iktidarın etkisi her zaman gözlenmiştir. Napolyenik üniversite modeli olarak da tanımlanabilecek bu modelde merkezi hükümetin çok sıkı kontrolü vardır ve tüm ülkede tek bir standart vardır. Bu model, sömürge ülkelerinde uygulanan ve ülkedeki profesyonel elitlerin geleneksel düşünce tarzından uzaklaşılarak hep aynı modern şekilde eğitilip hükümetin emrine verildiği, sistemlerdir.
Akademik özgürlük, üniversitenin her türlü politik ve iktidar otoriteden bağımsız olmasını ve ekonomik kısıtlamaların bulunmaması olarak tanımlanır. Bu bağlamda, üniversitenin kendi kendini finanse etmesi ve kendine ait mekanlarının bulunması büyük önem kazanır. Ancak günümüzde yalnızca üniversite hocaları ve öğrenciler değil, idareciler, yasa yapıcılar, kamu yöneticileri, vakıflar, vatandaşlar ve öğrenci yakınları gibi çok farklı gruplar üniversiteler hakkında konuşmaya ve etkilemeye başlamışlardır. Gittikçe şirketleşen ABD üniversitelerinin akademik özgürlüğü tehdit ettiği tartışılmaya başlanmıştır.
Avrupa Üniversiteler Birliği tarafından geliştirilen bir skorlama sistemi, her ülkeyi özerklik unsurları konusunda puanlamaktadır. (scorecard) 100 tam puan üzerinden yapılan bu puanlamada son olarak 2023 yılında 35 ülke değerlendirilmiştir.
Organizasyonel özerklik konusunda İngiltere (100), İskoçya (100), Finlandiya (93), Belçika-Brüksel (90), Litvanya 88), Danimarka(87), Hollanda (83) ile en yüksek grupta yer alırken Çekya (54), Kıbrıs (54), Romanya (54), Yunanistan (51), İzlanda (45) ve Türkiye (39) en son sıralarda yer almaktadır. 40 puan altının en düşük grup olarak belirlendiği 4. Grupta yalnızca Türkiye bulunmaktadır. Bundaki en önemli etken rektörün seçilme, atanma ve görevden alınmasının yalnızca Devlet Başkanının yetkisinde olması olup bu durum özerkliğin diğer unsurlarını da etkilemektedir.
Mali özerklik açısından ilk 10 sırada yer alan ülkeler Letonya (90), İngiltere (89), İskoçya (80), Estonya (77), Lüksemburg (75), Romanya (75), Belçika (74), İsviçre (72), Gürcistan (77) ve İtalya (70) iken en düşük grupta yer alan ülkeler (Sırbistan 40), Türkiye (37), Almanya-Hesse (35), Norveç (35), Yunanistan (31) ve Kıbrıs (23) olmuştur.
Personel özerkliğinde Estonya (100), Çekya (98), İsveç (97), İngiltere (96), Gürcistan (96), Lüksemburg (96), İskoçya (96), Finlandiya (92) ve Hollanda (92) en üst sırada yer alırken Kıbrıs (39), Sırbistan (39), Yunanistan (19) ve Hırvatistan (32) en sırada yer almıştır. Türkiye bu kategoride 56 puan ile 26. sırada yer almıştır. Üst sıralarda yer alan ülkelerin en önemli özelliği personelin devlet memuru olmamasıdır.
Akademik özerklik açısından önde gelen ülkeler Estonya (95), Finlandiya (90), İngiltere (89), Lüksemburg (89), İskoçya (89), Almanya Hesse ve Kuzey Ren-Westfalya (88), Almanya (Brandenburg (87), Avusturya (85) ve Norveç (83) olurken en düşük grupta yer alan ülkeler Yunanistan (37) ve Belçika Wallonia (26) olmuştur. Türkiye 46 puan ile 31. Sırada yer almıştır.
HUKUKİ DÜZENLEMELERDE AKADEMİK ÖZGÜRLÜK
Kurumsal özerklik: Kurumsal özerklik, üniversiteleri devletin akademik özerkliğe karışmasını engelleyen bir mekanizmadır. 2020 yılında yayınlanan Roma Bildirgesinde akademik özgürlük, temel demokratik bir hak ve bilgi ve hakikatin ortaya çıkarılması için gereken temel evrensel bir değer olarak belirlenmiş. ve “Akademik personel ve öğrenciler dahil olmak üzere akademik topluluğun araştırma, öğretim ve öğrenmede özgür olması, araştırma ve eğitim sonucu elde edilen çıktıların yüksek öğretim sektörünün hem içinde hem de dışında dağıtılması” olarak tanımlanmıştır. Yine bildirgede “Kurumsal otonominin akademik özgürlük için temel olduğu” vurgulanmıştır. AB düzeyinde “Bilimsel Araştırma Özgürlüğü hakkında Bonn Deklarasyonu, Bakanlar Konseyinin Ekim 2020 tarihli toplantısında kabul edilmiştir.
Hukuki metinlerde akademik özgürlük 3 farklı şekilde bulunabilir:
- Akademik özgürlükten bahsedilmekle beraber detaylı olarak açıklanmamıştır.
- Eğitim ile araştırma özgürlüğü hakkında yeterli açıklama mevcuttur.
- Mevzuatta akademik özgürlüğe hiç değinilmez.
Bazı durumlarda akademik özgürlük, ifade özgürlüğü kapsamında ele alınmıştır. Ancak bu ikisi arasında bir ayrım yapılması gerekir. Birçok ülkede akademik özgürlük anayasalarda yer alır. Gürcistan, Yunanistan ve İspanya’da akademik özgürlük anayasada detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Konu, yüksek öğretim kanunlarında yer alabildiği gibi, diğer kanunların içinde de serpiştirilmiş şekilde yer alabilir (terörle mücadele kanunu gibi). Ülkemizde Anayasanın 130. Maddesi akademik özgürlükleri düzenler iken milletin bağımsızlığını ve milli beraberliği bozacak hallerde sınırlandırılabileceğini belirtir. Bazı ülkelerde, akademik özgürlüklerin korunmasından kimin sorumlu olacağı da belirlenmiştir. İngiltere’de akademik özgürlüğün ihlali durumunda üniversiteler cezalandırılabilir veya dava açılabilir. 2022’de Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından sonra bazı Avrupa üniversiteleri Rusya üniversiteleri ile olan işbirliklerini kestiler/askıya aldılar. Bazı ülkelerde bu kararı hükümet verdi ve üniversitelerin uymasını istedi. Bu da üniversitelerin stratejik önemini bir kez daha ortaya koymakla beraber özerklik konusunda da tartışmalara yol açtı.
ÖZERKLİĞİN SORUNLARI
Ülkeler genel olarak yüksek öğretime milliyetçilik, verimlilik ve performans açılarından bakmakta ve yönlerden tanımlamaya çalışmaktadır. Üniversitelerin endüstrinin isteklerine bağlı olarak teknoloji eğitimlerine ağırlık vermesi, beraberinde kendi özerkliğini kaybetmesi tehlikesini de getirmektedir. Kamunun mali desteği ne kadar fazla ise üniversiteler altyapı ve yeni program açmada o kadar özgür olabilmekte, kamusal kaynakların kesilmesi durumunda özerklikte de gerileme söz konusu olabilmekte, büyük krizlere ve şoklara dayanıklılık azalabilmektedir. Maaşların dış otorite tarafından belirlenmesi de üniversitenin cazibesini ve rekabet gücünü azaltmaktadır. Özellikle bazı akademik olmayan pozisyonlarda piyasa ile rekabet edebilmek neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Üniversitelerin kar-getirici kurum açamamaları veya çok zor açmaları da bu durumu daha da kötüleştirmektedir.
Bazı ülkelerde akademisyen sözleşmeleri özerkliği büyük oranda etkilemektedir. Bu ülkelerde sözleşmeler oldukça detaylı olup araştırma-geliştirme, eğitim, eleman yetiştirme, kurumlar arası işbirliği gibi birçok konuyu içerebilmektedir.
Binaların yeşil-bina konseptiyle ile inşa edilmesi, enerji verimliliğinin ön plana çıkartılması her zaman mümkün olamamakta, bazı düzenlemelere takılmaktadır. Tarihi binaların korunması ise yüksek maliyet gerektiren bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.
Personelin memur statüsünde olması genellikle özerkliği zedeleyen bir unsur olarak kabul edilir. Buna karşılık esnek kadro modelinde 1 yıldan daha uzun süre sözleşme yapılamaması, özellikle yabancı akademik personelin işe alınmasında sorun yaratabilir. İsveç’te post-doktora çalışma sözleşmeleri 3 yıllık yapılmaktadır. Avusturya’da personelin %5’i kadar özgürce eleman alınabilmektedir. Her iki modelin birlikte kullanıldığı sistemler de bulunmaktadır. Slovakya’da iş dünyası ve dışardan kıymetli elemanların üniversitelere kazandırılması amacıyla profesör ve doçent kadrolarına doğrudan atama yapılabilmektedir. Avrupa’da ortak bir sisteme geçilebilmesi için bazı girişimler mevcut olup Avrupa Üniversiteleri Stratejisi bu alanda çalışmaktadır. Uluslararasılaşmak konusunda da ciddi tartışmalar mevcut olup Danimarka ve Hollanda gibi uluslar arası öğrencisi oldukça fazla olan ülkeler yeni sınırlamalar getirmeye planlamaktadırlar. Danimarka da İngilizce eğitim yapan programları azaltmaya hedeflemektedir.
Özerklik ile hesap verebilme arasında hassas bir denge vardır. Kamu otoritesi, üniversitelere farklı görevler yükledikçe bu denge de değişmektedir. Hesap verebilirlik, üniversite yönetimlerine değişik kişi ve kurumların etki etmesine de olanak sağlamaktadır. Bu bağlamda üniversiteler “uyum sağla veya açıkla” prensibi ile hareket etmek zorundadırlar.
Özerkliğin sağlanmasında liderlik büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle personel eğitimi yapılmalı ve gerekli personel zamanında yetiştirilmelidir. Üniversiteler bir vakum içinde çalışamaz. Özerklik arttıkça, bunun getirdiği sorunlarla başa çıkmak için farklı kaynaklar gerekir. Kampüs olanakları, dijitalizasyon, sürdürülebilirlik, liderlik ve profesyonelleşme gündeme gelecektir.
SON SÖZ
Görüldüğü gibi akademik özgürlük ve üniversite özerkliği üniversite fikriyatı ile birlikte ortaya çıkan ancak aradan yüzyıllar geçmesine rağmen henüz üzerinde net olarak anlaşılamayan ve her ülkede farklı şekilde algılanan ve uygulanan bir kavramdır. Ancak her şeye rağmen bilimsel, sosyal ve toplumsal ilerlemelerin ancak ortak akılla, tartışarak, konuşarak, kanıtları ortaya koyarak adil bir şekilde meydana gelebileceği düşünüldüğünde özerklik üzerinde hassasiyetle durmamızın gerekliliği açıktır.
KAYNAKLAR
Finkin, M. W., & Post, R. C. (2009). For the common good: Principles of American academic freedom. New Haven, CT: Yale University Press
Gür, Bekir S. (2016). Egemen Üniversite Amerika Yükseköğretim Sistemi ve Türkiye için Reform Önerileri. İstanbul: Edam Yayınları.
Inter-American principles on academic freedom and university autonomy. ınterAmerican Commission on Human Rights; 2023
TDV İslam Ansiklopedisi, Karaviyyin Camii maddesi, 24. cilt
University Autonomy in Europe IV. The Scorecard 2023. EUA* March 2023
*Avrupa Üniversiteler Birliği (EUA) 48 ülkedeki üniversiteler ve rektörlerin temsil edildiği bir kurumdur. Bologna sürecinin işletilmesinde ve yüksek öğretim, araştırma ve inovasyonun geliştirilmesinde etkilidir.