Yazıya başlarken üç anahtar kavramı tanımlamak temellenme için olanak sağlar; plan, planlama ve üniversite. Plan, var olan verilerden hareketle geleceğe dair kararlar için bir temel oluşturur. Planlama, bir amaca yönelik düşünme süreci gerektirir. Amaca göre düşünmek, tasarım yapmanızı ve ortaya bir ürün çıkarmanızı destekler. Ortaya çıkan ürünün işlevselliği ve kalitesi, kullanıma sunulup dönüt alınmasıyla olanaklı kılınır. Dönüt sayesinde sistem dinamikliği korur. Planlama; arzu edilen bir hedefe ulaşmada gereken etkinliklere ilişkin düşünme süreci olarak tanımlanmakta ve planlamada zihinsel zaman yolculuğu için temel kapasite olan öngörünün önemli bir unsur”1 olduğu ifade edilmektedir. Planlama, zamanın etkili yönetiminden verimliliğin artırılmasına, takım olmaktan kalite standartlarının korunmasına kadar birçok konuda olanak sağlar. Üniversite, “Çeşitli akademik disiplinlerde akademik dereceler veren bir yükseköğretim ve araştırma kurumu”1 şeklinde tanımlar. Bu tanıma ek olarak, üniversite tanımında önemli bir fikir olarak akademik özgürlük kavramı vardır. Bunun ilk belgesel kanıtı, 1155 veya 1158’de seyahat eden bir akademisyenin eğitimin çıkarları doğrultusunda engelsiz geçiş hakkını garanti altına alan bir akademik tüzük olan Constitutio Habita‘yı kabul eden Bologna Üniversitesi‘nin erken dönemlerinden gelmektedir2. Bu tüzük aynı zamanda akademik bir yapının kendi kendini düzenlemesini ve üyelerinin niteliklerini belirlemesini de içerir. Öğretim ve araştırmanın tarafsız hakikat arayışında birleştirildiği bir üniversite fikri, on dokuzuncu yüzyıl Almanya’sında klasik formuna ulaşmış ve baskın model haline gelmiştir. Modelin diğer özellikleri, araştırma ve öğretimde entelektüel özgürlük, üniversite özerkliği, kendi standartları ve öncelikleri olan bağımsız disiplinlerin büyümesi ve evrenselliğidir.2 Temeli 1980’li yıllara dayansa da bu yüzyılın başlarında, dünya genelinde üniversitelerin giderek daha fazla yönetimselleşmesi ve standartlaşması akademik özgürlük konusunda endişelere neden olmuştur. Neo-liberal bakış açısına dayanan bu model, gücün öğretim üyelerinden yöneticilere aktarıldığı, ekonomik gerekçelerin hâkim olduğu ve bilindik kâr hanesinin pedagojik veya entelektüel kaygıları gölgede bıraktığı şirket üniversiteleri yaratması nedeniyle eleştirilmiştir.3 Soru şu: Üniversitenin yönünü belirlemede temel olan plan üniversite tarafından mı yapılmalıdır yoksa oluşturulan bir planının takipçisi mi olunmalıdır, ya da iki bakış açısının etkileşimi midir doğruluk değeri yüksek olan?
Plan, ölçülebilir ve değerlendirilebilir olmalıdır. Paradigmalar gibi, koşullar ve bakış açıları değiştikçe planlar da değişir, hatta terk edilir. Planlama; ne yapılacağına, nasıl yapılacağına, ne zaman yapılacağına ve kimin yapması gerektiğine önceden karar vermektir. Kaliteli eğitim, nitelikli araştırma, nitelik geliştirici eleman yetiştirme ve bulundurma, etkin kaynak kullanımı, uluslararasılaşma ve toplumsal ihtiyaçlara yanıt verebilecek bir yapı oluşturulma üniversitedeki planlamanın temel değişkenleri arasında yer alır. Bunu yapabilmek için öncelikle aşağıda yer alan başlıkları analiz etmek gerekir.
Kaynak: Üniversite, yaratıcı ve aykırı sonuçların üretildiği bir yerdir. Bu doğrultuda, yeterli kaynağa sahip olmak ve kaynak yaratabilmek son derece önemlidir. Sahip olunan ve üretilen kaynağın özerk bir şekilde kullanımı ve ölçüt dayanaklı olarak denetimi güven artırır ve var olan kaynakları da geliştirmeyi destekler. Üniversitedeki kaynakların başında, kütüphane, laboratuvarlar, araştırma merkezleri, ders destek hizmetleri gibi akademik kaynaklar, teknolojik kaynaklar, kariyer kaynakları, toplumsal ve kişisel destek kaynakları, maddi destekler ve burslar ile fiziki altyapı ve işgücü gelir. Yeterli kaynağa sahipseniz güçlü araştırmalar ve kaliteli eğitim yapar, nitelikli eleman yetiştirir/temin eder ve etkili sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirirsiniz.
İhtiyaca, Veriye ve Gelişime Dayalı Planlama: Üniversitedeki programlar ve bunlara ait müfredatın toplumsal işgücüne ve ihtiyaçlara yanıt vermesi gerekir. Bölgelerin özelliklerine göre özel alanlar yaratılması da işgücü piyasasının güçlenmesine destek olur ki şu anda ülkemizde buna yönelik çalışmaların var olduğu görülmektedir. Elde veri varsa onu sayılarla, sembollerle ya da ölçüt dayanaklı kavramlarla ifade ederek ölçme ve değerlendirme yapılabilir. Bu da etkili bir planlamaya temel oluşturur. Yukarıda sayılanların klasik anlamda gerçekleştirilmeleri işleri aksatmaz ancak evrensel düzeyde takip edilen bir kurum olmak için yeterli olmayabilir. Üniversitelerin idari ve mali özerkliğiyle idari ve toplumsal denetim arasında birbirini destekleyen ve geliştiren etkileşimli bir ağın olması gerekir. Tatlı rekabet içerisinde sağlanacak özerk yapının şeffaf ölçütlerle halka açık olarak denetlenmesi üniversiteye olanı güveni artırmanın ve destek almanın yanında bürokratik yapının daha da demokratikleşmesini sağlayabilir. Dünyada öncü olmak isteyen üniversite, fakülte, enstitü ve yüksekokulun, klasik olanın ötesinde yenilikleriyle fark yaratması gerekir. Örneğin, temel bilime yapılan yatırımın olmazsa olmazlığı ve öğrenim kademelerinin akılcı planlaması bu konunun önemini vurgular. Burada, özel bir sohbetten bir alıntıyı paylaşmak isterim. Fikir, bir özel öğretim kurumunun kurucusuna aittir. Alıntının özü şudur: Metropol olarak nitelendirilen İstanbul, Ankara ve İzmir’de yer alan üniversitelerde, kentteki sanayi ve temel iş hizmetleri hariç, lisans programlarının var olması günümüzde masraflı bir seçenek olarak durmaktadır. Buralarda sadece yüksek lisans ve doktora programları yer alabilir. Bu durumda hem programların verimliliği artarak lisansüstü insan gücünün nitelik artışı sağlanabilir hem de nüfusun bu kentlerde yığılmasının bir nebze de olsa önüne geçilebilir.
Bütüncül Çerçevede İnsangücü Planlaması: Üniversite, fakülte, yüksekokul ve enstitülerin kendilerinde ve bağlı birimlerinde dikkat edilmesi gereken en önemli konu öğretim elemanı planlamasıdır. Özellikle bölüm ve anabilim dallarının kadro planlamaları var olan programlardaki ders ihtiyacına bağlı olarak yapılmalıdır ki, nitelikli ders işlenebilsin, öğretim elemanları verimli olsun, adaletli bir yapı ve eşit rekabet koşulları yaratılsın. Burada dikkat edilmesi gereken diğer husus, öğretim elemanlarının ders yüklerinin dengeli olması ve bireylerin doktora yaptıkları alanda ve bulundukları anabilim dalının tanımına uygun dersler vermeleridir. Bir dersin, kadroya alınan öğretim elemanının uzmanlık alanına göre değil de tercihlerine göre oluşturulması, eğitim kalitesinin zayıflamasına ve iş yükü dengesizliğine neden olur. Özellikle araştırma üniversitelerinde, bir anabilim dalında %50 orandan daha fazla sayıda içeriden besleme ile gelen öğretim üyesinin olmaması nitelik geliştirmedeki temel ölçütlerden birisi olmalıdır. Bölümlerdeki öğretim elemanlarının belli bir yüzdesi de yurt dışındaki nitelikli üniversitelerden doktora sahibi öğretim elemanlarından oluşmalıdır. Bunlar sağlanırsa hem var olan sorunların artarak devam etmesinin önüne geçilir hem de farklı bakış açılarına kapı açılır.
Teknolojik Dönüşüm: Teknolojik altyapının, özellikle dijital teknolojiler, güçlü olması ve her tür personelin teknolojik beceriler ve dönüşüm konusunda yeterli olması zaman yönetimini güçlendirir, kişiselleştirilmiş, erişilebilir ve ilgi çekici yaşantıların ortaya çıkmasını destekler. Dahası, güçlü teknolojik altyapı, öğrenmedeki boşlukları kapatabilir ve idari süreçleri kolaylaştırarak hem öğretim üyelerine hem idari personele hem de öğrencilere fayda sağlayabilir, araştırmaların ileriye taşınmasında aracılık edebilir.
Uluslararasılaşma ve Küresel Rekabet: Her ne kadar üniversitelerde özverili yöneticiler ve öğretim elemanları olsa da çoğu üniversitemiz, uluslararasılaşma ve küresel rekabette yeterince üst sırada yer almamaktadır. Bu da üniversitelerin nitelikli uluslararası öğrenci ve öğretim elemanı çekme, iş birliği yapma ve yönetici olarak nitelikli projeler almayı zayıflatmaktadır. Bu nedenle, uluslararasılaşma ve küresel rekabetin nesnel analizi plan yaparken üzerinde durulması gereken hususlardan birisi olmalıdır.
Çevresel Sürdürülebilirlik: Birçok çabaya ve iyi örneğe rağmen birçok üniversitemizin çevresel sürdürülebilirlik hususunda istenilen seviyede olduğu söylenemez. Üniversiteler de bu konuya ilişkin dinamik biçimde yeterli çalışmanın yapılması yerleşke yaşamını zenginleştirmesinin yanında Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin hayata geçirilmesine de önemli katkılar sunabilir.
Analiz edilen değişkenlerden hareketle, etkili bir planlamanın yapılabilmesi için üzerinde durulması gereken temel mesele ölçülebilir ve değerlendirilebilir, süreci zenginleştiren, sonuçlarıyla fark yaratan ve açık sistemin motoru olan dönütle desteklenen hedeflerin belirlenmesidir. Üniversiteleri dünya ölçeğinde takipçi olmaktan çıkarıp takip edilen kurum haline getiren işte budur. Amaç, evrensel düzeyde takip edilen bir üniversite, fakülte, bölüm, anabilim dalı yaratmaktır. Bu da, üniversitenin planının, planın üniversitesinin önünde olmasını sağlayarak planlanan yol gösterici hedefler doğrultusunda daha ileriye gidip en iyisini yapabilsin.
Problemlerin çözümü, eksiklerin tamamlanması ve var olanların daha da güçlendirilmesi için konuya sadece sistemsel ve yönetsel açıdan bakmak yeterli olmayabilir. Öğretim elemanlarıdır üniversitenin lokomotifi olan. Bu nedenle öğretim elemanlarına planlama çerçevesinde nasıl bakıldığı ve onların da nasıl davrandığı nitelikli üniversitenin belirleyicileri arasında yer alır. Günümüzde, çağdaş üniversitenin şirketleşmesi, eğitim ve bilim için sonuçlarına bakılmaksızın öğretim üyelerinden daha fazla hız ve verimlilik talep edilmesi, üniversitenin şirketleşmesi süreç saatini hızlandırdırmıştır3. Bu da saf bilim açısından bazı erozyonları beraberinde getirmiştir. Geçen günlerden birisinde akademiyle ilgili paylaştığım bir yazıyla ilgili olarak X üniversitesinden bir hocamız etkileyici bir geri bildirim paylaştı. Geri bildirimin özü şudur: Ülkemizdeki birçok üniversitede ya da üniversitelerin birimlerinde, üniversite hocalığı Aralık ayının başında başlar, Aralık ayının sonunda biter. Nedeni akademik teşvik hazırlıklarıdır. Keşke motivasyonu yükseltmenin daha bilim merkezli bir yolu olsa… Bilimsel başarı bu mudur yoksa… üniversite hocaları olarak çuvaldızı birazcık da kendimize mi batırsak?
Sonuçta, üniversite, kendisinde ve başkalarında derin ve eleştirel düşünceyi geliştiren bir kurumdur. Bu yapıya sabit özellikler dizisi olarak değil de sürekli var olan ancak zamana, yere ve duruma göre farklı şekillerde çözülen bir gerilimler dizisi olarak bakmak daha iyidir; en bariz şekilde, öğretim ve araştırma ile özerklik ve hesap verebilirlik arasındaki gerilimler olarak görülebilir.2 Plan yaparken paydaşlar ve değişkenler arasındaki dengenin bir tarafına fazla ağırlık vermek, genellikle üniversitenin amaçlarının basitleştirilmesi anlamına gelir. Konuya bütüncül bakmanın kıymetli olmasının yanında, üniversitenin planının daha güçlü olması kendi yol haritası için daha da önemlidir.
Yararlanılan Kaynaklar
1. Wikipedia: The Free Encyclopedia
2. Anderson, R. (2010). The Idea of a University Today. History & Policy. United Kingdom.
3. Berg, M. & Seeber, B. (2016). The Slow Professor: Challenging the Culture of Speed in the Academy, p. x. Toronto: Toronto University Press.