Bugün 14 Mart 2022, Tıbbiyenin 195.kuruluş yıldönümü. Hatırlayalım! 14 Mart 1827’de, II. Mahmut döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle ilk cerrahhanenin, Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağı’nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulması, Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart, “Tıp Bayramı” olarak kutlanmaktadır. İlk kutlama, 1919 yılının 14 Mart’ında işgal altındaki İstanbul’da gerçekleşmiştir. O gün, tıbbiye 3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran’ın önderliğinde, tıp okulu öğrencileri işgali protesto için toplanmış ve onlara devrin ünlü doktorları da destek vermişti. Böylece tıp bayramı, tıp mesleği mensuplarının yurt savunma hareketi olarak başlamıştır.
Hekimler öyle sanıldığı gibi zengin ve aristokrat ailelerin seçkin çocukları değildir topyekun. Hekimler , Cumhuriyetimizin herkese tanıdığı fırsatları değerlendirerek bin bir zorlukla, mücadele ile tıp fakültesini bitirmiş insanlardır. Çoğu zaman hastasını kendi gereksinmelerinin önünde gören insanlardır. Pandemi sürecinde çok sayıda meslektaşlarımızı toprağa verdik; birçoğumuz hastalandık ama iyileşen hemen hastasının başına koştu. Sayın Cumhurbaşkanı 8 Mart 2022 günü kadın muhtarlara konuşma yaparken hekimleri ülkeden kovdu. Ne suç işledik ki ülkemizin en üst makamından bu sözleri işittik!
Hekimlik öyle altı yılda öğrenilen bir meslek değildir. Hatta meslek bile değildir! Bilimdir, sanattır, meslekten öte bir meslektir, hayat tarzıdır, aşktır, sevdadır! Biz mesleği okuduklarımızdan ziyade gördüklerimizden ve yaptıklarımızdan öğrendik. Öyle kolay mı insanı kesmek, biçmek, iğneler batırmak her yerine? Kolay mı insanı ölümle yaşam arasındaki çizgide tutmak! Kolay mı hastalar arasında seçim yapmak! Kolay mı her gün ıstırabı, acıyı izlemek; kolay mı çare bulamadığın insanların halini izlemek! Şikayetimiz var mı bunlardan, elbette yok. Bilerek, isteyerek seçtik bu yolu, sevdayla yürüdük.
Tıp, hızlı değişen bir bilimdir hem de öyle ki üç yılda bildiklerinizin nerdeyse yarısı eskimiş olur. Sürekli öğrenciliktir, sürekli öğretmenliktir. Eğer birilerini işini kolayca yapıyorsa bu ustalığındandır. Türk hekimleri çok çalıştı. Biz hocaları olarak gençlere yollar açtık, bilgiler aktardık ve görünenden çok daha fazlasını yaptık. Artık dinlenme vaktimiz geldiği halde dinlenemedik! Aldığımız paralar yazık ki geleceğimizi güvence altına almaya yetmedi. Birçok meslektaşımız yoksulluk kaygısı ile yeniden çalışmaya başladı. Bu bizim suçumuz muydu? Her beş dakikada bir hastalar yığıldı kapılara, her yer şiddetle doldu. Dünün en saygın mesleği şimdilerin darp edilme mesleğine döndü! Haydi diyelim ki birkaçımız hatalıyız, hepimiz mi hata yaptık!
Ümidimiz azaldı günden güne kaygılarımız arttı. Eskiden her yerde göğsümüzü gere gere hekimim derken şimdi geri çekildik, sustuk, sindik! Düşünüyorum ne suç işledik diye, bulamıyorum. Hastanelere yığılan sağlıksız insanların suçu bizim mi? İyi işlemeyen sağlık politikalarının suçu bizim mi? Sağlıktaki savurganlığın, israfın suçu bizim mi? İçinde bilgili insanın olmadığı fakülteler, hastaneler ve diğer binalar soğuk taş yığınlarından gayrı nedir? Bir tıp öğrencisinin yetişmesi çok pahalıdır. Çünkü onu yetiştirecek hoca kıymetlidir, hocanın emeği kıymetlidir. Çünkü bir hocanın yetişmesi yıllar alır ve zor yetişir. İnsanların adlarının önüne unvanlar sıralayınca yazık ki içi dolmuyor. Konuşacak çok şeyimiz var. Hekimler eylem yapıyor çünkü çözülmesi gereken dertleri var.
Hekimin bir hastanın anamnezini alması, muayene etmesi, onu bilgilendirmesi ve tetkikleri istemesi, sonuçları değerlendirmesi ve reçete yazması için en az 15 dakika gerekir. Mevcut koşullarda bu yazık ki imkansız hale gelmiştir. Hastanelerdeki hasta kalabalığı, hekimlerin hedef gösterilmesi, mesleğimizin popülizme kurban edilmesi bizi şiddete maruz bırakmıştır. Çalışma saatlerinin uzun ve ağır olması, dinlenme hakkımızın ihlali, bilginin güncellenmesi önündeki ekonomik ve iş yükü engeli artık hekimleri dayanamayacakları bir noktaya taşıdı yazık ki. Son zamanlarda bilginin ve eğitimin sıradanlaştırılması ve değersizleştirilmesi büyük bir sorun ve geleceğimiz bakımından bir tehdittir. Etrafınıza bakınız, karşılıksız çalışan tek bir insan var mı? Bulamazsınız! Hekimlerin emeğini neden küçümsüyorsunuz? Neden sıradanlaştırıyorsunuz?
Aslında biz öyle düşünüldüğü gibi büyük istekler peşinde değiliz. Huzurlu ve güven içinde bir çalışma ortamı, emekliliğe yansıyacak makul bir gelir, başka insanlar gibi sekiz saatlik mesai veya fazlasının hakça karşılığıdır taleplerimiz. Şiddeti önleyin demeye gerek var mı? Bir anayasal hukuk devletinde aksi düşünülebilir mi? Bu taleplerden hangisi şımarıkça veya vatanseverce değil? Hekimler manevi tatmini maddi tatmine çoğu kez tercih eder. Bizi biraz taltif etseler belki bu kadar kırgın olmazdık. Malpraktis ile komplikasyonu ayıramayan hakimlere, tazminat olarak bir ömür boyu kazanmadığımız paraların ödenme ihtimaline hiç değinmedim bile. O kadar çok sorun var ki hangisinden söz etsem bilemedim.
Kalbimiz kırıldı, üzüldük! Ama insanı yaşatma sevdamızdan ve yeminimizden döndük mü? Dönmeyiz! Bizler Mustafa Kemal Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” dediği hekimleriz. Bir yere gitmiyoruz, 14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun.
Ne De Handan
(Mef’ûlü / mefâ’îlü / mefâ’îlü / feûlün)
Ağlar yine yer, gök kederinden sana insan,
Peykânı vurur hep yaramız üstüne hicrân.
Versen bu cihân vârını insana avunmaz,
Bin dert ile mihman ne mesuttur ne de handan.
Dâi Dilek