Uyku hastalıkları konusu ülkemizde halen yaygın olarak bilinmeyen yeni bir tıp alanı. Halen bilenler dahil, tüm insanlar için bilinmezi fazla olan bir konu.
Uyku hastalıkları gerçek anlamda 1960’lı yıllarda bilim dünyasının ilgi alanına girmiş ve uyku ile ilgili ilk hastalık tanıları konmaya başlamış. Günümüzde yaklaşık seksen dört kadar uyku hastalığının varlığını biliyoruz. Bu hastalıkların görülme sıklıkları, klinik seyirleri, tedavi yöntemleri, tedavili ve tedavisiz insan sağlığı üzerine etkileri farklılıklar göstermektedir.
Bu hastalıklar, birçok uzmanlık alanının uğraştığı geniş bir yelpaze oluşturmaktadır.
Bu çeşitlilik bilimsel zenginliği, tedavi farlılıklarını, teknolojik ilerleme ve kullanma becerisini artırırken, her konuda olduğu gibi beraberinde suistimalleri de getirmektedir. Bu konuda henüz uzmanlık dalının olmaması, birçok insanda bu konuda çalışabileceği cesaretini doğuruyor. Bu noktadan başlayarak, tıbbi suistimal başlıyor, bireysel hatalar, yanlış ya da eksik tedavi ve olumsuz sonuçlar ortaya çıkıyor. Tanı ve tedavide uzmanlaşmamış kişiler, faydalı oluyoruz diye hem kendini kandırıyor, hem de hastaya zarar veriyor.
Bu açıklamalardan sonra aklınızda soru oluşuyor “Kime, nereye başvuralım?”. Uyku hastalıkları konusunda deneyimi olan ya da bu deneyimini belgeleyebilen psikiyatri, göğüs hastalıkları ve nöroloji uzmanlarına başvurmak en doğru yaklaşım olacaktır. Uyku apne hastalığı tedavisinde, cerrahi tedavi seçeneklerini uygulamada kulak burun boğaz uzmanları da yer alırlar. Hastanın tanısı konulduktan sonra tedavi seçenekleri hastaya sunulur, hasta diğer tedavi yöntemlerini istemeyip, cerrahi tedavi yöntemini seçerse, bu yönteminin başarı şansı açıklandıktan sonra, hasta için uygun koşullar varsa önerilir.
Burada gözden kaçırılmaması gereken önemli nokta, hastalığın en rahatsız edici belirtisi olan horlamanın ortadan kaldırılması değil, asıl amaç uygun hava yolu pasajının ve hava akımının sağlanarak uyku apnelerinin ortadan kaldırılmasıdır. Eğer hastanın horlaması ortadan kaldırılıp, hasta tedavi oldu diye kontrolsüz bırakılırsa, ileride hastalığın kontrollü tedavi edilmemesine bağlı gelişecek akciğer, kalp ve beyin hastalıkları, bireyin yaşamını olumsuz etkileyeceği gibi, ölümle sonuçlanabilen ağır hastalıklara neden olacaktır. Bu bilgiler ışığında tanı ve tedavi konusunda titiz olunması koşulu zorunludur.
Uyku hastalıkları içinde uyku apne sendromu, insomnia, overlap sendromu (kronik obstruktif akciğer hastalığı + astım bronşiale + uyku apne sendromunun birlikte olduğu klinik durum), narkolepsi sık görülen hastalıklar olup, tedavi edilmezse geri kalan uyku hastalıklarına göre, insan yaşamını daha olumsuz etkilerler.
Yukarıda saydığımız hastalıklar kişinin gece boyunca uyku kalitesini bozarak, sık uyanmasına, sabah yorgun ve dinlenmemiş kalkmasına neden olurlar. Bu belirtiler ise kişinin gün boyu uyuma isteğini ve uyku eğilimini artırarak, şöförse direksiyon başında, yönetici ise toplantıda, işçi ise çalıştığı tezgah başında uyuma ya da uyuklamasına neden olup, sonradan telafisi olanaklı olmayan kazalar ve sonuçlar doğururlar.
Uyku apne ve overlap sendromu olan hastalarda gündüz aşırı uyku eğilimi bulguları dışında, gece boyunca horlama ve nefes durmaları vardır. Horlamanın diğer bir olumsuzluğu hastanın eşi ya da oda arkadaşının uyku kalitesini bozup, onların huzursuz ve bölünen uyku uyumalarına neden olmasıdır. Bunun yanında horlamaya bağlı fazla ses nedeniyle işitme kaybı görülebilir.
Yine bu iki sendromda en önemli olay gece boyu gözlenen horlama ve nefes durmaları sırasında bireyin kan oksijeni düşeceği için; akciğer damarlarında basınç artışı (pulmoner hipertansiyon), sistemik hipertansiyon gelişir. Daha önce nedeni bilinmeyen (esansiyel) hipertansiyonların, yüzde 75’inin bu hastalıklara bağlı geliştiği, bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Hastalık tedavi edilmezse, bu olayların tekrarlamasına bağlı olarak ilerde akciğer-kalp hastalıkları (kor pulmonale v.b.), kalp yetmezliği, tedavisi zor hipertansiyon, koroner arter hastalığı, beyin kanaması, inme gibi kişi yaşamını tehdit eden ağır, tedavisi pahalı ve hayli zor olan hastalıklar oluşur.
Hastalıkların görülme sıklığı toplumlara göre farklılık göstermesine karşın, ortalama yüzde 3-5 arasındadır. Bunun halk sağlığı açısından ne kadar büyük bir tehlike olduğu çarpıcı şekilde ortadır. Diğer taraftan tanı konulduktan sonra hastalığın kolay tedavi edilebilmesi ve tüm oluşabilecek olumsuz sonuçların önlenebilir olması gözönüne alınınca koruyucu hekimlik açısından da önemi oldukça açıktır.
Uyku hastalıkları, tıp camiası ve insanların titizlikle üzerinde durması, konu ile ilgili sorunların farkında olmaları ve bu sorunları doğru biçimde çözüme ulaştırmaları gereken bir konudur. Burada ülkedeki sağlık otoritelerine, üniversitelere, eğitim hastanelerine ve sosyal güvenlik kuruluşlarına önemli görev düşmektedir. Bu konu ile ilgili yasal düzenlemelerin ivedilikle yapılması, tüzük ve yönetmeliklerle uzmanlık alanı olarak tesis edilmesi, tüm sağlık ortamlarındaki uyku merkezleri standartları ve işletimde personellerin yeterlilik özelliklerinin tanımlanması gerekmektedir.