Prof. Dr. İsmet Karacan’ı birçoğunuz bilirsiniz ya da duymuşsunuzdur. İsmet Hoca’nın ne zenginliğinden, ne meraklarından, ne de kişiliğinden söz edeceğim. Hoca’nın bizim arzu edip de yakalama şansımızın olmadığı biliminden söz edeceğim. Niye mi, dünyada uyku tıbbının kurulması sürecinde bir öncü olarak emek vermiş, bu konuda ilklere imzasını atmış, bu konuda konulan ilk büyük, önemli bilim ödülünü alan bir bilim adamı olmasından söz edeceğim. Bizim onun öğrencileri ve onun bize verdiği eğitimin gereği olarak, ülkemizde uyku tıbbının temellerinin sağlıklı ve sağlam atılmasını tesis edemememizden söz edeceğim. Onun bir ömür verdiği, Amerika gibi bir ülkede bu işin kurulması ve geliştirilmesinde öncü görevi olduğunu ve bizlere verdiği yeterli ivme ve desteğe karşın bizim ülkemizde bunu beceremeyişimizden söz edeceğim.
“Ne oldu bizim optimist, eleştirirken gözünü budaktan esirgemeyen yazarımıza” diye soracaksınız. Biz ülkede uyku tıbbının öncüleri olarak 1992 yılından beri, bir konuda Dr. Karacan’ın araladığı fırsat nedeniyle dünyanın gerisinde kalmayışımızı iyi değerlendirme şansını kaçırmak üzereyiz. Biz bir avuç bilim insanının yetersizliğinden ötürümü bu olay? Hayır değil. Biz 17 yıldır, sürekli çabalıyoruz. Sürekli sağlık otoritesine “Dünyada bu konuda yapılanları ülkemizde de sağlayalım.” diye somut önerilerle geliyoruz. Toplantılar yapıyoruz, kararlar oluşturuyoruz. Rehberler hazırlıyoruz, standartlar oluşturuyoruz. Bunları tüm dünya uyku tıbbı camiasıyla paylaşıyoruz, bir kendi sağlık otoritemiz ile paylaşamıyoruz. Bu beni ve tüm arkadaşlarımı üzüyor. Biz bu konuda ayrıca yıllardır eğitimler veriyoruz. Yayın organlarında söyleşiler yapıyoruz, programlar yapıyoruz. Hekimlerin ve halkın uyku tıbbı konusunda farkındalık düzeyini artırıyoruz. Uluslararası katılımlı ulusal kongreler yapıyoruz, dünyadaki uyku tıbbının tüm liderleri çabalarımız nedeniyle bizi takdir ediyor, destek veriyor ve övüyor, ama biz, bizim sağlık otoritemizle bu hazları paylaşamıyoruz. Biz işin sevinç kısmında da değiliz. Biz ortaya koyduğumuz ulusal standartların alınıp değerlendirilmesini, eksikliklerin giderilerek uygulamaya konulmasını istiyoruz.
Bu pesimizmim niye diye soracak olursanız. Nedeni uyku tıbbının bir kısım özel sektörde (etik ve bilimsel kurallara uygun çalışanları tenzih ederim) alanı kötü kullananların eline denetimsiz bırakılmış olması. Bu kişilerin uyku yapıyoruz diye insanların paralarını ve sağlıklarını kötüye kullanma cesaretini fütursuzca gösteriyor olmaları. İnsanların bu konuda bilgilenim düzeylerinin sınırlılığı nedeniyle kandırıldıklarının farkında olmamaları. Tıp eğitimi dahi olmayan insanların portatif polisomnografi olduğunu söyledikleri aletlerle özel hastane ve merkezlerle anlaşma yapıp sözde uyku çalışmaları yapıyor olmaları. Bu alanda hiç emek sarf etmeden, hiçbir bilgiye sahip olmadan, hiçbir sorumluluk taşımadan kaynakları ve insan sağlığını talan etmeleri.
Biz bu gelişmenin yaşanacağını öngörüp, ilk kez 1996 yılında sağlık otoritesinde girişimlerde bulunmuştuk. O günden bu yana birçok kez bu girişimlerimizi sürdürdük. Ancak bir arpa boyu yol alamadık. Bu işle bilimsel anlamda uğraşan hekimler olarak, bu gelişen olumsuz tabloyu içlerimiz kan ağlayarak izliyoruz. Kötü hekimlik müeyyidelerinden vazgeçtik, hekim olmayanların bu alanı talan etmesine seyirci kalışımıza üzülüyoruz.
Ben henüz uzmanlık olmayan, Türk Uyku Tıbbı Derneğinin Başkanı olarak, bu yetersizliğimiz, ülkede uyku tıbbı alanında kötü gidişi engelleyemediğimiz için, başta hocamız Dr. İsmet Karacan’dan, halkımızdan, bu alana emeği geçmiş tüm öncülerden, bu alanda tıp etiğine saygılı olup, düzgün hizmet üretmeye çalışan değerli dostlarımdan, derneğimizin değerli üyelerinden, gecesini gündüzüne katıp bize destek olan dürüst teknisyen arkadaşlarımdan özür diliyorum. Bu yazımı sağlık otoritesi yetkililerinin bir şikâyet dilekçesi kabul etmesini arz ediyorum. Esen kalın.