“Uzmanlık Eğitimi” ve “Uzmanlık Sonrası Eğitim” tıp eğitiminde günümüzde en çok tartışılan konulardan birisi olmaktadır. Bilginin bu kadar hızla ve kısa sürede katlanarak arttığı bir dönemde eğitimlerini tamamlayan uzmanların bilgilerinin ve pratik uygulamalarının da hızla eskimesi söz konusudur. Ne yazık ki ülkemizde bu konuda yeterli alt yapı oluşturulabilmiş değildir. Bunun nedenlerini kısaca irdelemeye çalışacağım:
1-Bazı uzmanlık dernekleri “Yeterlik Sınavları” yapmaya başlamıştır. Türk Nöroşirürji Derneği de 2006 yılında ilk kez bu sınava başlamıştır. Verilen yeterlik belgeleri, o uzmanlık alanında aktivite gösteren kişilerin yeterliğini -Sağlık Bakanlığı dışında- belgelemektedir. Avrupa ve ABD’de “Board sınavı” olarak adlandırılan bu sınavlar, aynı zamanda uzmanlık eğitimi veren kurumların başarılarının da bir göstergesi olmaktadır. Bu sınavlarla verilen belgeler henüz yasal bir kimlik kazanmamıştır. Ancak yasallaşırsa eğitim veren kurumların yetkinliklerinin artışına da bir zemin hazırlanmış olabilecektir. Bir kurumdan uzmanlığını alan kişilerin hiçbirisinin “yeterlik sınavı”nı kazanamaması durumunda bu kurumun uyarılması, bir süre sonra eğitim verme yetkisinin elinden alınması gibi yaptırımlar eğitim kurumlarının kalitesini arttırabilecektir.
2-Eğitim kurumlarının “yetkinliğinin belirlenmesi” “accreditation” bir diğer sorundur. Yeni kurulan tıp fakültelerinde ve bazı eğitim veren devlet hastanelerinde bu sorun bariz örneklerle görülmektedir. TUS’ta açılan kadrolar, eğitim kurumlarının “gece nöbeti” tutacak kişiler aramasına dönüşmüş durumdadır. Uzmanlık öğrencileri, yetkin eğitim veren kurumlarla değil, bol gece nöbet tutulması ve rutin yükleri, yazışmaları kaldırması istenen kliniklerle karşılaşmaktadır. Ya da yıllık ameliyat sayıları çok düşük ve eğitici kadroları henüz yeterli eğitim almamış kliniklere gitmektedirler.
3-Yıllardır aramızda tartıştığmız “Uzmanlık Eğitimi Yasa Taslağı” bir türlü çıkarılamamıştır. Bu yasanın çıkarılması, rotasyonların yeniden ve çağdaş koşullara göre düzenlenmesi gereksinimi büyüktür.
4-Firma kökenli eğitimler yanlış bilgilendirmelere ve sonuçta gereksiz implant, ilaç kullanımına yol açmaktadır. Uzmanlık kongrelerinde de gerek konuşmacıların, gerekse bildirilerin bir ilaç veya implantı yanlış yönlendirmeleri, ticari bağlantıları olması konusunda duyarlılıklar bulunmamaktadır. Tıp kongrelerinin bu yönde yeni bir yapılanmaya gitmesinde yarar vardır.
5-Türk Tabipler Birliğinin bilimsel aktiviteleri kredilendirdiğini biliyoruz. Ancak ne yazık ki bu krediler bu toplantılara veya eğitim aktivitelerine katılanlar için bir artı değere dönüşüyor değildir. Bu konuda bir yasal girişim oluşturulmuş değildir. Ayrıca Türk Tabipler Birliği tüm hekimleri kapsayan bir veri tabanı ile her hekimin kredisinin ne olduğunu bildirir duruma gelmelidir. Ardından bu krediler bazı yasal organlarda işe yarar duruma gelmelidir. Örneğin atamalarda kullanılması, hekim maaşlarında artı değerinin olması, “malpraktis sigortası”nda indirime gidilmesi vb.
6-Beş veya on yıllık bir dönem içinde hiç kredi almayan -hiçbir uzmanlık sonrası eğitim aktivitesine katılmayan- kişilerin uzmanlıklarının sorgulanması, yeterlik belgelerinin sorgulanması gibi yaptırımlar bazı batı ülkelerinde uygulanmaya başlanmıştır. Biz buna henüz çok uzak durmakta isek te önümüzdeki yıllarda eğitim puanlarının daha çok kullanıldığı bir döneme girmeyi tartışmak zorundayız.
7-Tıpta uzmanlık eğitimi ve uzmanlık sonrası eğitim konusunda bir sivil toplum örgütü olan “Uzmanlık Dernekleri”nin yetkilendirilmesi konusunda yasal değişiklikler yapılmalıdır.