“Hemşerim, memleket neresi?”
Bir Türk tanışma cümlesi. Başında da “hemşerim” var. Yani sen neresini söylersen söyle, zaten ben de oralardanım. Yani, muhabbet devam edecek. öylesine bir soru işte ve devamı var tabii ki.
“çorum.”
Yetmez tabii, devamı var..
“İçinden mi, dışından mı?”
Ne yapacaksın, belediye sınırlarına mı alacaksın evimi?
“İçinden.”
Cevap “İstanbul.” olunca ben hiç duymadım “İçinden mi, dışından mı?” sorusunu. Demek ki bilinçaltı zoru görünce insanı frenliyor. İstanbul’a hakim olmak zor tabii. Neresi iç, neresi dış bu İstanbul’un?
Boşver, buradan olmadı. Bari mesleğini sorayım ya da susayım. Adam ağır çıktı.
Varis’le ne ilgisi var peki?
Aslında tüm biyolojik süreçler, sosyo-psikoloji ve fizik kurallarına paralel seyreder. Birbirlerini neredeyse bir kısır döngü gibi etkilerler, çok yakın ilişkileri vardır. Hastalıklar da, hastalıkları algılamak da neredeyse sosyo-psikolojik bir olgudur, bir nevi kültürdür.
Yani, “Hemşerim memleket neresi?”, “İçinden mi?” sorularıyla “Varis’in var, ama iç mi, dış varis mi?” kültürel olarak benzer bir algı ürünüdür.
Hastalıklar ile fizik kurallarının etkileşiminin en “güzel” örneklerindendir varis. Tam anlamıyla bir yer çekimi hastalığıdır ve fizik kurallarının dört dörtlük yaşandığı bir olgudur.
Varis, artan venöz basınç nedeniyle oluşan bir toplardamar hastalığıdır. Yer çekimi, kan hücrelerine ve sıvısına “bana gel” dedikçe, işte artan bu venöz basınç en sık olarak bacaklarda mavi, yeşil, kırmızı damarların çıkmasına, örümcek ağı benzeri “haritalanma”ya yol açar. Niye en çok bacak? Cevap yine aynı: Yer çekimi…
Peki niye artar bu venöz basınç?
İç ve dış varis ayrımına bile gitmeden cevap hazır:
•Toplardamarlardaki kapakçık yetmezliği,
•Aksesuar, yani fazladan olan venöz yapılar,
•Toplardamar tıkanıklıkları.
Yani neden belli, cevap belli. Varis, iç’i dış’ı birbirinden etkilenen karmaşık bir düzen, yani İstanbul gibi…
Peki, “iç varis” ve “dış varis” ayrımı nedir?
Tıbbi olarak kısaca söyleyelim. Artmış venöz basınç, kapakçıklarda reflü oluşturur ve bu reflü, yani kaçak femoral vende ise “iç varis”, safen vende ise “dış varis” denir.
Madem bu toplardamarlar fizik kuralları etkisindedir, “bileşik kaplar yasası” işlemiyor mu? Yani, iç varis dış varisi oluşturmuyor mu?
Bileşik kaplar yasası geçerli ama burada tek fark kapakçık varlığı. Yani, basınç bir toplardamarda yüksek ise kapakçıklar bu basıncı ileriye veya geriye iletmeyebilir.
O zaman hem tanı hem de tedavide kapak ön planda olmalı. Yani, yalnızca “makyaj” yetmez…
Köpük, sıvı, buhar, lazer, krem… Yani dışa makyajlı ama altyapıda her yağmurda drenaj kapaklarından reflü. Rögar kapakları suyu kanalizasyona alacakken reflü ile dışarı veriyor. Yani sokaklar ve damarlarda sel, yani varis. Yağmurlu havalarda İstanbul caddeleri…
Niye “iç varis”ten korkuluyor?
Tedavisi zor, makyajla kapanmaz, altyapı düzeltilmeli, ilgi lazım, bilgi lazım, tecrübe lazım. “İç varis” tanısı konulunca, “Varis çorabı giy, şu ilaçları kullan, bununla yaşamaya alış, tedavisi yok.” deniyor. İnsan her yağmurda kapakçıklar çalışmadığı için sel tehlikesiyle konforlu yaşayabilir mi?
Daha da vahimi, “iç varis” olan birinin yalnızca “dış varis”i için makyaj yapılıp, “Tamam sen tedavi oldun.” denmesi. Hem malpraktis hem de etik dışı. Hasta tedavi oldum zannedip zaman geçirir ve bacak “varis yarası veya pıhtı” ile gelir.
Siz, caddede alttan geçen ana boruyu düzeltmez, içindeki her an patlamaya hazır basıncı düzeltmez ve üzerine kaymak gibi ithal asfalt atarsanız reflü olur. Asfalt çatlar.
Asfaltın kalitesi, altındaki borudan belli olur.
“İç varis”i olan “pürüzsüz” ciltler…
“İç varis”li İstanbul caddeleri…
Hemşerim, içinden mi, dışından mı?
Görüşmek üzere…