Dünya pandeminin etkisinden kurtulmaya çalışıyor. Bazı yerlerde halen daha varlığını sürdürse de eskisi kadar etkili olmadığı anlaşılmaktadır. Özellikle aşıların kullanılmaya başlanması ve virüsün değişime uğraması nedeniyle eskisi kadar etkili olmadığı ya da en azından ölümcül vaka sayısının çok daha az olduğu bilinmektedir. Ancak virüsün psikolojik etkilerinin halen daha sürdüğünü söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Toplumsal, sosyal ve demografik bazı karakterlerimizde ciddi farklılaşmaları ortaya çıkardığı ve buna bağlı olarak geleceğe yönelik beklentilerde, tutum ve davranışlarda değişimlere sebep olduğu görülmektedir. Yeme içme alışkanlıklarımızdan, oturduğumuz evlere, tatil için gittiğimiz yerlere kadar her alanda değişimler olmaya devam etmektedir. Aslında bunlar güzel şeyler. Ancak virüsten korunmanın yollarını tam olarak beynimize zerk edebilirsek çok pahalı yatırımlara ve kendimizi tecrit etmeye gerek kalmadan korunabiliriz.
Örneğin daha temiz olmaya çalışabiliriz. Hijyen konusu sürekli olarak gündeme gelir ve konuşulur. Ancak toplumsal değişim ve dönüşüm bizleri her geçen gün biraz daha kirletti. Daha kötüsü kirlenmenin ve hijyensizliğin iyi bir durum olduğuna inananların sayış hiç de az değil. Ayrıca özellikle sosyal medya ve internet bağlantıları ile öğrenilen çoğu gereksiz ve yanlış bilgiler, bizleri uzman görüşlerine göre çok daha fazla etkilemektedir. Gerçi burada şunu da belirtmek gerekir ki durumun bu şekilde olmasında televizyonlara çıkan, gazetelere demeç veren uzman kılıklı tiplerin etkisi çok olmaktadır. En son ve kötü örneği pandemi döneminde yoğun olarak kullanılan hidroksiklorokin (HCQ) ilacıdır. Önünde Prof. Dr., Doçent Dr. ve Uzman Dr. gibi etiketleri olan onlarca kişi aylarca bu ilacın çok güvenilir olduğunu ve kullanılması gerektiğini söylediler. Ancak aradan bir yıldan fazla bir süre geçtikten sonra aynı kişiler bu ilacın çok tehlikeli olduğunu ve “kullanılmaması” gerektiğini anlatmaya çalıştılar. Bu ve benzeri durumlar “uzman” diye nitelendirilen kişilere güveni çok azaltmıştır. İşin daha kötüsü bunlar halen daha konuşmaya devam etmektedirler. Konuştukça ve birbirleriyle çeliştikçe insanların kafaları karışmakta ve güvensizlik artmaktadır. İnsanların doğru bilgiye doğru kaynaktan ulaşabilmesine imkân sağlamak gerekir.
İnsanların sosyal medya ile ilişkilerini sınırlamaları faydalı olacaktır. Çünkü çok sayıda gerekli-gereksiz bilgi var ve bunlar bilgi kirliliğine neden olmaktadır. Bilgi kirliliği ise doğrunun görülmemesine sebep olmaktadır. Hepimizin yaşamında günlük olarak yaptığımız işleri yerine getirerek hayatı normalleştirmemiz gerekir. Hayatın normalleşmesi moral değerler açısından önemlidir. Özellikle sosyal medyadaki bazı haberler ve görüntüler insanlar üzerinde psikolojik etki yaparak onların kaygılanmalarına sebep olabilmektedir. Kaygı insanın doğru karar vermesini engellemektedir. Çünkü kaygı ile korkunun etkileri birbirine benzerlik göstermektedir. Ancak korkunun kaynağı belli iken, kaygının kaynağı belli değildir. Her ikisi de birleşince düşüncelerimiz, davranışlarımız ve aldığımız kararlar köklü olarak değişebilmektedir. Korku insanları yönetmenin ve yönlendirmenin en güzel ve kolay yoludur.
Hepimizin her zaman konuştuğu ancak bir türlü yapamadığımız bir iş vardır. Bu da spordur. Basit anlamda spor yapılması vücudu güçlendireceğinden faydalı olacaktır. Ancak nedense bunu yapmak bizlere çok zor ve zahmetli gelmektedir. Oysa vücuda kazandırdıkları dikkate alındığında ayakta kalmak için kullanılacak çok sayıda ilaçtan çok daha etkili olduğu söylenebilir. Bunların dışında sayılabilecek farklı tedbirlerde vardır. Ancak önemli olan bunların yapılabilmesidir.
Virüsün yaygınlığının ve etkisinin azalmasıyla birlikte tam işler yoluna girdi derken şimdi de enfeksiyon sorunlarıyla karşı karşıya kaldık. Son günlerde özellikle çocuklarımız etkileyen boğaz ağrısı ve yutkunmakta zorlanma, kulak çevresinde ağrı ve bazen geçici işitme kaybı, yüksek ancak inatçı ateş ve ağızdan salya akması gibi şikayetler artmaya başladı. Araştırıldı ve laboratuvar testlerinden sonra bunun Streptococcus pyogenes ya da diğer adıyla Strep A olduğu belirlendi. Strep A denilen bakteri insanların boğaz ve burunlarında bulunur. Ancak sayısının artmaması gerekir. Bunun için bağışıklığın sürekli olarak yüksek tutulması gerekir. Normalin çok üzerinde çıkarsa farenjit başta olmak üzere bazı enfeksiyonlara neden olmaktadır. Bu hastalığın uzmanlar açısından en önemli yönü M tipi protein içermesi ve bunun çok çeşitli olmasıdır. Protein vücuda girdiğinde antikor üretilmektedir. Ancak üretilen antikor diğer bir M proteinini etkilememektedir. Bunun sonucu olarak insan vücuduna her zaman farklı şekilde giriş yaptığından mücadelesinin zorluğu da buradan başlamaktadır.
Son zamanlarda Strep A ile bulaşıcı olarak ağır, ateş veya boğaz ağrısına yol açan bademciklerin şişmesi görülmeye başlandı. Buna ek olarak son aylarda, yaygın bakterinin nadir görülen birleştirici formülüyle vakalar, genellikle deri vakaları, ateş, hızlı kalp atışı ve açıklanamayan şişme gibi semptomlar görülmeye başlandı. Bu hastalıktan ölümler başladı ve ilerleyen dönemlerde sayının çok artmasından korkulmaktadır. Şu ana kadar ABD, Kanada, İskoçya, Avustralya, Fransa ve Hollanda da ölümler bildirilmiştir. İnvaziv strep A’nın yükselişi, bu yıl korona virüs dönemi boyunca dikkat edilen sosyal mesafe ve maskelemenin sona ermesinin bir sonucu olarak değerlendirmek mümkündür. Maskeyi hızlıca çıkarıp atmak ve kontrolü bırakmak yayılmada etkili olmuştur. Ayrıca mevsimsel hastalıkların da hastalıkların yayılmasında etkili olduğu tahmin edilmektedir. Hem Dünya Sağlık Örgütü hem de ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, birçok insanı hasta eden bu bakterinin ve buna eşlik ettiğinden şüphe edilen virüs/virüsler üzerinde yoğun şekilde çalışılması gerektiğini duyurmuşlardır.
Yapılacak çalışmaların başında da “viral tarama” işleminin yapılması gelmektedir. Viral tarama ile hedefe yönelik olarak daha akılcı ve başarılı çalışma yapma olanağını bizlere sunmaktadır. Özellikle ABD ve Avrupa’da invaziv strep A vakalarının sayılarında normale göre 20 kattan fazla bir artışın olduğu ve acilen tedbir alınması gerektiği vurgulanmıştır. Belirtilen hastalık sadece invaziv strep A vakalarındaki artış değil, aynı zamanda çocuklarda diğer ciddi veya invaziv başka hastalıkların genişlemesini de sağlamaktadır. SARS-CoV-2’den farklı olarak strep A, insanları daha farklı etkilemektedir. Dünya genelinde her yıl 20 milyon civarında insan strep A ile enfekte oluyor oluyor. Ancak asıl soru şu olmalı: günümüzde çok sayıda antibiyotik olmasına rağmen neden üstesinden gelinemediğidir.
Hastalık genellikle boğaz ağrısına dönüşüyor ve penisilin/amoksisilin gibi antibiyotikler kullanılmasından sonra saldırgan olmayı bırakıp 24 saat sonra normal hayata dönme imkanını veriyor. Ancak Boston Çocuk Hastanesi’nden Dr. Kristin Moffitt, “İyi haber şu ki hastalığı şimdilik başarılı bir şekilde kontrol edebiliyoruz, ancak bazen strep A hücreleri normalde bakteri içermeyen kısımlarını işgal ettiğinde tehlikeli hale gelebilir. Kan, beyin omurilik sıvısı, kemik iliği, beyin, kalp gibi organlara bulaştığında hızla yayılıp öldürebiliyor. Bizi asıl korkutan bu ve bunun yaygınlaşmasıdır” açıklaması dikkat çekici olmuştur. Çünkü Avrupa’daki hastanelerinde sepsis, sistemik bir kontraseptif veya pnömoni gelişmeye başlamıştır. Ancak bu yıl, hastalardan birçoğuna deri içinde bulunan dokuyu yok eden bakterileri içeren et yiyen bir hastalık olan “nekrotizan fasit” teşhisi konulmuştur. Çocuklardan bazıları düşük tansiyon, septik şok ve bazılarının ise cilt hastalığıyla geldikleri belirtilmektedir.
Uzmanlar toplumun erken teşhis ve hayatlarını kurtarabileceğini vurgulamışlardır. Çocuklarda ciddi hastalık Birleşik Krallık, Hollanda, Fransa, İrlanda ve İsveç’te de rapor edilmiştir, ancak kalıplar her zaman aynı değildir. Birleşik Krallık’ta doktorlar, strep A bakterisinin kızıl hastalığına benzer ateş oluştuğunu belirtmişlerdir. ABD’da yapılan çalışmaya göre, bu hastalıkların ana kaynağını ülkeye göçmen olarak gelen kişilerde çok olması nedeniyle bu kişilere bağlamışlardır.
Colorado Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Samuel Dominguez Denver’da, “hastalığın çocuklarda daha çok ve daha saldırgan olduğunu” belirtirken, “kadınlarda duyarlılığın daha yüksek olduğunu” belirtmektedir. Aynı zamanda “bakterilerin boğazlarda ve deride kolonize olmasının saldırganlıkla ilişikli olabileceğini” açıklamıştır.
Ülkemizde ise özellikle son aylarda çocuklarda bu tür şikayetler artmış ve aciller dolmuştur. Ancak, bunların rutin mevsimsel hastalık mı(!), yoksa korkulan burada da gerçekleşiyor mu(!) bunu şimdilik bilme olanağımız bulunmuyor. İlgili yerlerin konuyu derinlemesine inceleyerek gerekli çalışmaları yapmaları gerekir. Şimdilik acil işlemler yapılmasına gerek olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak basite alarak geri çekilmek ve üstünü örtücü işlemler yapmak gelecek açısından çok büyük sorunların oluşmasına yardımcı olabilecektir. Türkiye’ye 2022 yılının ilk 11 ayında 41 milyon turistin geldiği belirtilmektedir. Ayrıca kontrolsüz bir şekilde ülkemize gelen 13 milyon civarında sığınmacıda düşünüldüğünde Türkiye hastalıkların merkezine yerleşme potansiyeli çok yüksek olan bir ülke konumundadır. Türkiye’nin geleceğini koruyabilmek için bu ve benzeri hastalıkların her zamankinden çok daha ciddi ve yoğun olarak izlenmesi ve gerekli tedbirlerin zaman geçirilmeden alınması gereklidir.
Bütün bunların çevresel değişimler ve kirlenme olan ilişkisi araştırılmaktadır. Özellikle hemen her alanda kullanılan kimyasalların ciddi olarak mutasyonlara sebep olduğu bilinmektedir. Ancak bunun nerede ve nasıl duracağı konusunda bir bilgi bulunmamaktadır. Daha önemlisi duracağına olan inanç bulunmamaktadır. Her zaman söylediğimiz gibi önce insan kirlendi ve sonrasında ise kirletti. Halen daha kirletmeye, doğaya düşmanca ve hoyratça davranmaya devam etmektedir. İnsan kendini temizlemediği sürece bu tür hastalıklar ve afetlerin kaçınılmaz olduğu söylenebilir.