Ortaçağ’da kilisenin tüm alanları temellük etmesi karşısında modern zamanlar ancak “tabiat”a yönünü çevirerek kendisine çıkış yolu bulmuştu. Bu anlamda Kilise, insanın kendi araştırmalarıyla bilgi elde edebileceği alanları da işgal ederek, bu alanlarda kimi zaman dogmatik olan inançlar üretti ve bunların sorgulanmasına izin vermedi. Batı modernitesi bu tıkanmışlıktan sıyrılırken iki önemli çıktı üretti. Birincisi, tabiata ilk yönelişte temel mentalite Tanrı’nın tabiata koymuş olduğu kanunları bulup ortaya çıkarmak olduğundan Tanrı’dan (inanç alanından) bir kopuş içermiyordu. Fakat daha sonra ikinci sonuç ortaya çıktı; adres değişerek Tanrı yerine tabiat hakikatin yegane kaynağı olarak görüldü ve bir müddet sonra insan da tabiat da Tanrı’dan koptu.
Bu andan itibaren Batı’da bilim kendisi için kendisinden menkul bir içerikle tebellür etti ve agnostik bir temelde ilerledi. Eşzamanlı olarak İslam dünyası yenilgi koşullarında yaşarken Batı modernitesi ve bilimiyle karşılaştı. Bilimin bu içeriği karşısında kimi zaman reddiye geliştirerek kimi zaman da kendisini teolojinin içerisine sıkıştırarak karşılık verdi. Böylece ortada inanç ve bilgi alanında sağlıklı olmayan ve birbirinden kopuk iki manzara ortaya çıktı. Birincisi, teknoloji, sağlık, sosyal bilimler vb. alanlarında bir bilimsel müktesebat üreten fakat Tanrı’dan kopuşla anlam problemi içerisine savrulan Batı bir yanda durmaktadır. İkincisi, içinde yaşadığı dünyada karşılaştığı sosyal, siyasal, ekonomik problemleri inanç ve teoloji alanına sıkıştırarak halletmeye çalışan, burhani bilgiden uzaklaşmış; bu sebeple gerçeklikten kopmuş ve teolojiyi her türlü sorunlarına seferber ettikçe metafizikleşen bir toplum var.
Bunun insan ve tabiat ya da eşya arasındaki ilişkilere de yansımaları elbette olacaktır. Birincisi, insanın tabiatla arasına giren boşluk ve oluşan düalizm sonucu yiyecek içecekler başta olmak üzere tabiatın bize sunduklarında ciddi anlamda temsillerin ortalığı kapsamasıdır. Söz gelimi; insan giderek tabiattan direk almak yerine tabiatın nimetlerinin endüstriyel dolayımdan geçmiş ürünlerinin piyasada arz-ı endam etmesi. Bu ürünler dikkat ederseniz “tabiat ananın kucağından sofranıza” türünden mottolarla görünür olmaktadır. Böylece çeşitli meyve, sebzeler ile onların dolayımlanmış sonuçları arasında yer alan bu temsiller birer aracı olarak insan hayatında epey bir yekun teşkil etmektedirler.
Bunlara bağlı olarak yeni neslin yaşam biçiminde tabiat da farklı temsillerle kendisini göstermektedir. Giderek yeni neslin yediği içtiği meyve ve sebzelerle tanıma noktasında ilişkilerinin zayıfladığı ortak olarak yapılan gözlemlerdendir. Öte yandan metropollerde yatay tabiat alanlarının ciddi olarak azalması, dikey bitki alanlarını önümüze çıkarmaktadır. Bu da insan için tabiatı sürekli seyirlik bir malzeme haline getirmektedir.
Tüm bunlardan çıkarılacak önemli sonuç; tabiat ile insan arasına ciddi bir mesafe girmiş olmasıdır ki, bu ilişki ciddi anlamda dolayımlanmış durumdadır. Dikkat edilirse artık tabiat farklı iletişim teknolojileriyle sanal ekran üzerinde yeniden yaratılan bir nitelikle önümüze çıkmaktadır. Tabiatın gerçekleri ile ekranda görülen tabiat birbirinden çok farklıdır.
Bu zamana kadar insan en azından tabiattaki tüm nesnelere (söz gelimi; ağaç, kuş, taş vb.) değebiliyorken, meyve ve sebzelerin nerede ve nasıl yetiştiği birinci elden bir gözlemin neticesi olabiliyorken, şimdi insanın tabiatla teması ciddi bir sorunsala dönüşmektedir. Bu, dolayımlanmış tabiatın kimyasal bileşenleriyle tecrübe edildiği bir yaşamı derinleştirmektedir.
1 yorum
Sayın hocam, önemli bir konuyu işlemişsiniz. sizi haklı buluyorum. Ancak yazdıklarınızın bir kısmına katılamıyorum. Tarımda ne kadar modern teknoloji kullanırsanız, o kadar yüksek verim elde edersiniz. Günümüzde ürünlerin binlerce kilometre taşınabilmesi için, birtakım önlemleri almak gerekiyor. Ülkemizde tarım alanları ve çiftiçiler giderek azalırken, halkımız şehirlere göç ederken, gelişmiş ülkelerde devletin de desteğiyle bu böyle olmuyor. Bizde destek yerine devlet çiftçiye, üretene köstek olunuyor. Örneğin Konya’dan ufak Hollanda’nın tarım ihracatı bizim çok üzerimizde, gidip araştıran oldu mu? Onlar, tatillerinde dünyayı dolaşıyorlar, bizde vatandaş işine gidecek otobüs parasını düşünüyor. Halk ekmek kuyruklarında saatlerce bekleyip, pazar atıklarıyla besleniyor. Tarımın, tütün, şeker pancarı üretenlerin beline kazmayı vurup, şeker ve sigara ithal ediyoruz. Devleti yönetenler uyumuş, fındık piyasasını bile İtalyanlara kaptırmışız. Batıda en büyük iki suçtan biri vergi kaçırmak, digeri yalan söylermektir. bizdeyse ondan öte, sınav sorusu çalmak, kuran kurslarında tecavüzler, kadın cinayetleri, kapkaç, evlerden, camilerden yapılan hırsızlıklar. Hak dinimiz bunları mı emrediyor. Hayır. Öyleyse hem bilimin gerçeklerini, hem de dinimizi, gençlerimize daha iyi öğretmemiz, mutlu bir gelecek için, gelişmiş Türkiye idealiyle, daha bilgili ve daha donanımlı, her haksızlığa karşı durabilen, çalışkan ve dürüst nesiller yetiştirmeliyiz. Yaptığı işi iyi bilsin, vişneyi bilmese de olur. Saygılarımla.