Ruhun hasta ise bedenin de hastadır. Ruhun iyi hissediyorsa bedenin de iyi hissediyordur. İyilik halinin ne olduğuna dair birçok farklı düşünür fikirlerini paylaşmıştır. Freud bu durumu, ‘id, ego ve süperego’ arasında kurulan bir denge neticesinde uzun süredir devam eden ve sebebi belli olmayan kaygı geliştirmemiş olma ile birlikte çalışma ve sevme yeteneğine sahip olma ruh sağlığının kendisidir’’ diye tanımlar iken Gordon Willard Allport, ‘insanlar ile samimi ilişkiler kurma, özgüvenli, hoşgörülü ve içgörülü olma, bir yaşam felsefesine sahip olma ruh sağlığının ölçütleri olarak sayılmaktadır’ şeklinde tanımlamıştır. Demek istiyorlar ki kendini iyi hisseden ruh kendini seviyordur, insanları seviyordur, insanların ruhuna iyi geliyordur dolayısı ile insanlar da onu seviyor, özlüyordur. Eminim, ‘Dünyaya geldiysek kesin bir yaşam amacım olmalı’ diye düşünen çok insanızdır. Benim özellikle son 1,5 yılda yaşadığım aşılması zor sandığım fakat aşabildiğim durumlar sonrası her yeni sabaha gözümü açtığımda hissettiğim müthiş bir enerji ve tek meşguliyetim o günü de dolu dolu yaşayıp, mutlu bitirebilmek oluyor.
Herkes ömründe en az bir kez olsun araştırmıştır bu sağlıklı ve uzun yaşayan insanları. Yıllardır da inceleniyor bu insanların ortak özellikleri. Ben de çok araştırdım itiraf ediyorum. Bu insanların hepsinin bir yaşam amacı var ve hepsi de inanç sahibi. Bir şekilde hayatlarını yavaşlatmayı başarabilmişler. Hepsinin aile bağları kuvvetli ve hepsi iyi dostlara sahip, hayatı sade yaşıyor, az yemek yiyip, çok hareket ediyor ve en önemlisi de yaşadığı her şeyi hissederek yaşayıp, çok sevip, çok seviliyor. Yaşıyorum der iken oysa ne de çok şeyi erteliyoruz. Hep yarınlara yüklüyoruz sanıyoruz oysa mantalitemizi yok ediyoruz. Ruhum iyi olsun istiyorsanız önce ertelemekten vazgeçin ve birçok şeyin sadece araç olduğunun farkına varın. Şöyle ki sadece doktor olup mesleğini yapmayan arkadaşlarım var. Oysa doktor olup amacı ‘bana iyileşmek için başvuran tüm hastalarımı önce dinleyeceğim ve elimden geleni yapacağım’ arasında büyük farklar vardır. Hastalarım var ‘Bugün sadece sizi görmek için geldim hocam hiçbir şikayetim yok’ diye polikliniğime gelen. O an hissettiğim mutluluk tarif edilemez. Bir de başka insanlar için iyilik yapıp, bunu da kimseye söylemediğim anlar. Yaşam amacınız her gün sizi heyecanlandırıyorsa bence doğru yoldasınız. Sadece yaşadığınız anı yaşayın bırakın geçmişi, geleceği, ne olacağını, ne biteceğini. Zaten hep olacak olan oluyor.
Kırıldığınızda Kintsugi tekniğini hatırlayın. Kırılan objeleri toz altın ile onararak onları eskisinden daha değerli kılan bir yöntem bu. Yani hayatta değiştiremeyeceğiniz şeyler için ne kendinizi ne de çevrenizi üzün. Mükemmel olanı herkes sever, sarar önemli olan mükemmel olmayanı da sarabilmeyi başarmak. Bunu ben de hâlâ tam anlamıyla yapabilmiş değilim yine de inancım var ve deniyorum. İnanıyorum bir gün bunu da başarabileceğim.
Japon kültüründe ‘orman banyosu’’ olarak isimlendirilen bir terapi yöntemi var. Ormana gidip, yeşili görüp mutlu olmayanımız yoktur. Bırakın her şeyi bir kenara, doğanın içinde kaybolun, yürüyün, koşun, doğayı ve kendinizi dinleyin. Doğanın iyileştirici gücüne inanın ve kendinizi daha fazla zorlamayın. Kendi ikigai’nizi bulursanız, bunun birçok güzel kapıyı da ardından açacağı ve mutluluğu beraberinde getireceği söylenir. Bunun için kendinize önce neyi sevdiğinizi sormalısınız. Mesela ben yazmayı çok seviyorum, yazdıkça da mutlu oluyorum. Bu hayatta başardığınız şeyleri düşünün, hangi konuda iyi olduğunuzu belirlemeniz ruhunuza çok iyi gelecek. Eğer, ‘Dünyanın buna ihtiyacı var mı ?’ sorusuna da cevabınız olumlu ise keşfetmeye ve sınırları zorlamaya başladınız demektir.
Hepinizin dünyaya geliş amacınızı bulmanız dileklerimle.