15 Şubat 2007 tarihli ve Cumhurbaşkanının onayına sunulup veto edilen yasanın 6’ncı maddesi ile Tababet ve Şuabatı Yasası’nın 1’nci maddesindeki (MADDE 6- 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San\’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 1 inci maddesindeki “Madde 1- Türkiye Cumhuriyeti dahilinde tababet icra ve her hangi surette olursa olsun hasta tedavi edebilmek için Türkiye Darülfünunu Tıp Fakültesinden diploma sahibi olmak ve Türk bulunmak şarttır.”) \"ve Türk bulunmak\" ibaresi madde metninden çıkarılmıştı. Yine aynı Yasa’nın 8’nci maddesi ile de 1219 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin “Madde 4-Yabancı memleketlerin tıp fakültelerinden izinli Türk hekimlerinin Türkiye’de hekimlik edebilmeleri için Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığından ve Üniversite Tıp Fakültesi Profesörler Meclisinden seçilmiş bir jüri heyeti tarafından hüviyetlerine bakıldıktan sonra diplomalarının Türkiye Tıp Fakültesi ders programının ve öğrenim süresinin aynı veya benzeri bir fakülteden bütün sınav devreleri geçirilerek alınıp alınmamış olduğu araştırılır.” birinci cümlesindeki \"izinli Türk hekimlerinin\" ibaresi \"mezun hekimlerin\" olarak değiştirilmişti. Taslak bu haliyle güdük ve istismara müsait eksiklikleriyle haklı itirazlara ve hekimlerin yürüyüşlerine yol açmıştı. Cumhurbaşkanının veto ettiği yukarıdaki taslak, her iki değişikliğin yer almadığı son şekli ile 28 Mart 2007 tarihinde yasalaşmıştır.
Yüksek Öğretim Kanunu, (Madde 34- Yükseköğretim kurumlarında, sözleşme ile görevlendirilecek yabancı uyruklu öğretim elemanları, ilgili fakülte, enstitü veya yüksekokul yönetim kurulunun önerisi ve üniversite yönetim kurulunun uygun görüşü üzerine rektör tarafından atanırlar. Bunlar, öğretim görevleri bakımından, bu kanunda aylıklı öğretim elemanları için konulmuş olan hükümlere tabidirler. Yabancı uyruklu öğretim elemanlarının bu şekilde atanmaları veya görevlendirilmeleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun Bakanlar Kurulu kararını gerektiren hükümlerine tabi olmadan, Yükseköğretim Kurulunca İçişleri Bakanlığına bildirilir ve iki ay içinde alınacak olumlu görüş neticesinde ilgili üniversitesi ile sözleşmesi yapılır.) der ve yükseköğretim kurumlarında yabancı uyruklu öğretim üyesinin çalışmasına yasal aşamalardan sonra müsaade eder. Bu maddeye baktığımızda, belirgin bir çelişki içinde olduğumuz görülmektedir. Çünkü bir taraftan hekim dahil herhangi bir öğretim üyesinin Türkiye’de çalışmasına müsaade ederken, yabancı uyruklu hekimlerin ise Yükseköğretim Kurumu dışındaki çalışmalarını kökten engellemiş olmaktayız.
Bilindiği gibi Türk hekimleri Amerika, Kanada veya Avrupa ülkelerinde doğrudan çalışamamakta ve sıra ile fakülte denkliği ve fark dersler olup olmadığı araştırılmakta, daha sonra TOEFL veya çalışılacak ülkenin resmi dilini bilme koşulu istenip sınav yapılmakta ve uzman ise ilgili branş board sınavını kazanmaları da istenmektedir. Görüldüğü gibi Türk hekimi tüm bu aşamaları yerine getirdikten sonra ve ancak en az 2 öğretim üyesinin referansı da olduktan sonra başka bir ülkede hekim olarak çalışabilmektedir. Son olarak da “Malpraktis” yönünden sigorta yaptırması da gerekmektedir. Yoksa hangi düzeyde olursa olsun (pratisyen veya öğretim üyesi) hekim ancak observer olarak gittiği kurumdan yaralanabilmektedir.
Konuya iki yönüyle baktığımızda:
Eğitimini yabancı ülkede yapmış yabancı uyruklu bir hekimin Türkiye’de çalışması için;
Önce yasalar ve sınav aşamalarına yönelik mevzuat uygun hale getirilmeli. Örneğin; Tababet ve Şuabatı Yasası’nın 1’nci ve 4’ncü maddeleri kısmen değil, tamamen şu şekilde değiştirilmeli ve ortak bir madde haline getirilmeli (Madde-1: Türkiye Cumhuriyeti dahilinde tababet icra ve her hangi surette olursa olsun hasta tedavi edebilmek için Türkiye Tıp Fakültesinden veya denkliği kabul edilmiş yabancı bir Tıp Fakültesinden diploma sahibi olmak şarttır. Madde-4: Yabancı memleketlerin tıp fakültelerinden mezun Türk hekimlerinin Türkiye’de hekimlik edebilmeleri için, mezun oldukları fakültelerin denkliği yeterlidir. Uzmanın ise Tıpta Uzmanlık Kurulunca belirlenecek ve Uzmanlığına yönelik Profesörlerden oluşmuş bir jüri tarafından teorik ve pratik sınav aşamalarını başarması gereklidir. Yabancı uyruklu hekimin Türkiye’de hekimlik yapabilmesi için ise yine denklikten sonra Türkçe dilini bilmesine yönelik yapılacak olan Merkezi yazılı ve sözlü pratik sınavları başarmış olması zorunludur. Yabancı uyruklu hekim uzman ise, ilgili dalının board sınavını başarmış olmalıdır.).
Bu aşamalardan sonra yabancı uyruklu hekimin yaşam öyküsüne ve disiplin durumuna da bakılıp, İçişleri Bakanlığından olur alınmalı.
Yabancı uyruklu hekimin devlet veya özel sektörde çalışması 1-2 yıllık sözleşmeler şeklinde yapılmalı.
Uzmanlık dernekleri board sınavını yapacak yapılanmayı tamamlamalı. Bunun için tüm uzmanlık derneklerine belirli bir süre verilmeli.
Türkiye’deki tıp fakültelerinden mezun olan yabancı uyruklu pratisyen hekim, oturum müsaadesi aşamalarını sağlamak üzere devlet veya özel sektörde sözleşmeli çalışabilmeli. Uzmanlığını yine Türkiye’de almış ise, Türk hekimlerin tabi olduğu board sınav aşamasını başarması şartı aranır. Eğer yasal uyum da sağlanırsa pratisyen ve uzman yabancı uyruklu hekimlere de mecburi hizmet koşulu uygulanabilir.
Türk hekimler, nasıl gitmek istedikleri ülke koşullarını yerine getirerek o ülkede hekimlik yapabiliyorlarsa, aynı şekilde yabancı uyruklu hekimler de ülkemiz koşullarını yerine getirmek şartıyla ülkemizde çalışabilmelidirler. Yukarıda belirtmiş olduğum koşulları yerine getiren yabancı uyruklu hekimlerin ülkemizde çalışmaları, ayrıca Türk hekimlerini hem bilimsel, hem de daha dikkatli davranmaları yönünden motive edici etki gösterecektir. Sonuç olarak yukarıda saydığım yasal değişiklikler ve istismar önlemleri alınmadan yabancı doktora HAYIR, alındıktan sonra ise EVET.