Toplumumuza mal olmuş pek çok illet hastalıktan biri de yakma hastalığıdır. Elektrik tesisatını özenle döşemediğimizden, bacalara, sobalara dikkat etmediğimizden evleri yakarız. Türküsü bile var. Bize derler çakıcı yakarız konakları.’
Vergi kontrolünden kurtulmak için, evrakları, yerine inşaat yapabilmek için tarihi eser sayılan köşkleri gözümüz kırpmadan yakarız. Üç kuruşluk söndürme aletini bulundurmadığımızdan, ya da yine sorumsuzca, bilinçsizce araba kullandığımızdan, sebep olduğumuz trafik kazaları nedeniyle güzelim arabalarımızı yakarız. Bilgisizlikten, cahillikten, aleve dayanıklı elbiseleri depolarda bırakıp, yanmakta olan binlerce tonluk tankerlerin üzerine, itfaiyecilerimizi gözümüzü kırpmadan gönderdiğimizden gencecik canları bile bile yakarız, onları yakarken günahsız aileleri söndürürüz.
Bilerek ya da bilmeden geleceğimizin mirası olan ormanları bile yakarız. Üç beş dönüm tarla için. Bazen piknik ateşi yüzünden, bazen de kafayı çekip ortalığa atıverdiğimiz rakı ya da bira şişeleri yüzünden. Nevruz ateşinde araba lastiklerini, çayda çıra oynarken folklorcu kızlarımızı yakarız.
Hiçbir işe yaramasa da, yasak olduğunu bile bile tarlalardaki anızları yakarız. Anız yakarken ateşi kontrol altına alamazsak, evleri, ahırları depoları, hatta ormanları bile yakarız.
Kibritle oynarken evlerini yakan çocuklar hiçte az değildir. Pek çokları çocukluklarında büyüteçle sinek bile yakmışlardır.
Mangal yakmak, ya da modern anlatımla barbekü yakmak bir sanattır adeta. Evlerimizde kullansak da kullanmasak da salonlarda ya da balkonda bir şömine mutlaka bulunmalıdır. Bir taraflarımız donarken, karlar altında mangalda et, ya da sucuk partilerini yapanlar yine bizleriz. Yeterince dikkat edilmemiş, söndürülmeden bırakılmış, bu nedenle yangınlara sebep olmuşuz kimin umurunda.
Kaçımızın arabasında çalışan bir yangın söndürücü var? Bu yüzden her yıl, yüzlerce araba, otobüs, kamyon yanmıyor mu? Mahallelerin arasında ruhsatsız doğal gaz dolum istasyonları, tüp gaz tesislerini yine bizler kurmuyor muyuz?
Tedbirsizlik, ya da bekçilerin ısınmaları için yaktıkları ateş nedeniyle zaman zaman, metruk binaları, depoları, hatta fabrikaları, bile yakarız.
Mevsim sonbahar olunca, kış yaklaştıkça, temizlik işçileri sanki büyük bir iş yapıyorlarmış gibi, yere düşen yaprakları yakarlar. Hani ileride gübre olmalarını beklediğimiz, yeri geldiğinde bitkileri donmaktan koruyan yapraklardan yakalananlar acımasızca yakılıverirler.
Maçlarda futbol stadyumlarını yakarız, mitinglerde molotof kokteyli atarak, ya da kaçak gecekonduların yıkımında işleri sadece görevlilere yardım olan polislerimizi yakarız. Yol kenarlarında, kuytularda akşam yakılmış ateşlerin kalıntılarını, küllerini görürsünüz. Isınmak için, bazen zevk için, ya da tinercilerin yaktıkları ateşlerden geri kalanlardır onlar. Parklarda, yeşil alanlarda içinde ateş yakılmış çöp kutularımız, varillerimizin bir kısmı sadece bilinçsizce atılan izmarit yüzünden kendiliğinden yanıvermişlerdir. Hala sokaklarımızda elektrik telleri açıktan geçmiyor mu? Neyse ki AB tellerin toprağın altından geçmesini istiyor. AB zoruyla da olsa akıllandık şimdilerde belediyeler yerin altına alıyorlar.
Arkadaşlar şu yakma hastalığı genetik midir nedir? Bir türlü vazgeçemiyoruz. Bari önlem alalım, evlerimizin elektrik tesisatını yeniden gözden geçirelim. TSE’li malzeme kullanalım. Arabalarımızı, evlerimizi yangına karşı sigorta ettirelim. Hiç olmazsa, her zaman kullanıma hazır, yangın söndürücüler bulunduralım. Saygılarımla.