Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Güzel ahlak, iyi ve güzel şeyleri benimser, yapılmasını tasvip ve tavsiye eder; kötü şeyleri ise tasvip etmez ve yapılmamasını talep eder. Güzel ahlakın şiddetle reddettiği kötü alışkanlıklardan biri de yalan söylemektir. Yalan söylemenin ahlak kurallarında hiçbir yeri yoktur. Bu nedenle bütün inanç sistemlerinde yalan reddedilmektedir. İslâm dininin temel kaynağı olan Kur’ân, yalan söylemeyi yermekte ve şiddetle yasaklamaktadır.
Yalan, insanın bilerek, iradesi ile gerçeğe aykırı söz söylemesidir. Yalan, uydurma ve asılsız şeylerle başkalarını aldatmaktır.
Kur’ân’ın çeşitli ayetlerinde yalan kınanmakta ve ondan sakınma emredilmektedir. “Münafıkların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söyledikleri için, onlar için acı bir azap vardır” (Bakara 2/10) mealindeki ayette yalan, ikiyüzlü münafıkların bir özelliği olarak haber verilmektedir. Ayrıca bu ayette, yalan söyleyenlerin ahirette acı bir azap ile karşılaşacakları haber verilmektedir.
Kur’ân’ın bir suresinde, yalan söyleyenlerin bazı vasıfları anlatılmakta ve onlar şiddetli bir şekilde kınanmaktadır. “Sen, dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakan ve yoksulu doyurmayı teşvik etmeyendir. Namazlarından gafil oldukları halde namaz kılanlara veyl / yuh, cehennemin en alt çukuru olsun. Onlar, gösteriş yapmakta ve her türlü yardıma da engel olmaktadırlar.” (Mâûn 103/1-7). Bu surede, yetimi iten, yoksul insanın derdi ile ilgilenmeyip onu doyurmaya çalışmayan yani toplumun fakir tabakasının sıkıntılarını gidermeyen çalışmayan insanların bir türlü dini yalanladıkları, inkâr ettikleri ve reddettikleri anlatılmaktadır. Çeşitli tefsir kaynaklarına baktığımız zaman, burada geçen yalanlamanın, dini inkâr edip reddetmek anlamına da geldiğini okumaktayız. Bu surenin ikinci bölümünü oluşturan ayetlerde, o yalancıların namazlarından gafil oldukları, ibadetlerinde gösteriş yaptıkları ve her türlü yardımı reddettikleri anlatılmaktadır. İşte onlar veyl vardır. Çeşitli anlamlarda yorumlanan veyl, cehennemin en alt çukuru olarak da haber verilmektedir. İslâm ahlakının şiddetle reddettiği yalan, Kur’ân’da bu şekilde en sert ifadelerle kınanmaktadır.
Kur’ân’ın başka bir yerinde bildirildiğine göre, Yüce Allah Hz. Muhammed’e (s.a.v.) şöyle hitap etmiştir: “Sana ilim geldikten sonra, bu konuda kim seninle tartışmaya girerse onlara de ki, “Geliniz, bizler ve sizler, kadınlarımız ve çocuklarımızla beraber bir araya gelelim. Hep beraber, yalan söyleyenlerin Allah’ın lanetine maruz kalmalarını dileyelim.” (Alu İmran 3/61) Bu ayette haber verildiğine göre, kim yalan söylerse Allah’ın gazabına maruz kalır. Mümin ve Müslüman geçinen her kişinin ona göre kendisini sorgulaması ve ahlakını düzeltmesi gerekir.
Yüce Allah, inanan insanları, “Ey inananlar! Yapmayacağınız şeyleri, neden söylüyorsunuz?” (Saff 61/2) şeklinde uyarmaktadır. Buna göre inanan insan, ağzından çıkan sözlerine dikkat etmeli, yapmayacağı şeyleri söylememeli ve muhataplarına karşı mahcup olmamalıdır. Çünkü yalan, insanı çevreye karşı mahcup etmekte ve insanların güvenini yok etmektedir. İnsanlar arasında güven duygusu kalmadığı zaman toplumun sosyal yapısı bozulmakta, ahlak diye bir şey kalmamaktadır. Güvensizlik, başta ailede olmak üzere toplumun her alanında buhran ve bunalımlara yol açmaktadır. Onun için inanan insanın, yalandan şiddetle uzak durması ve yapmayacağı şeyleri söylememesi gerekmektedir.
Hz. Muhammed (s.a.v.), yalan söylemenin insanlar arasında şüphe ve tereddüt meydana getirdiğini şöyle söylemiştir: “Sana şüphe veren şeyi terk et, emin olduğun şeye yönel. Muhakkak ki doğruluk, kalbin tatmin olmasını sağlar ve muhakkak ki yalan, şüphe ve tereddüttür.” (Tirmizî, Kıyâmet, 60, hadis no: 2518).
Hz. Muhammed (s.a.v.), yalan söylemeyi büyük günahların en büyüklerinden saymıştır. O, bir hadiste bu konuda şöyle söylemiştir: “Dikkat edin! Size büyük günahların en büyüklerini haber vereceğim. Allah’a şirk koşmak / ortak tanımak, anne babaya zulmetmek ve yalan söylemek / yalan yere şahitlik etmek.” Bunu söyleyen Hz. Muhammed (s.a.v.), “…yalan söylemek / yalan yere şahitlik etmek” cümlesini büyük bir heyecanla defalarca tekrar etmiştir. Orada hazır bulunanlar da heyecanlanmışlar ve keşke Hz. Muhammed (s.a.v.) sakinleşse demişler. (Buharî, Edep, 6).
Bu hadiste bildirildiğine göre, İslâm inancına göre büyük günahlar vardır. Ancak bu büyük günahlar arasında en büyük günahlar vardır. Bunlar da Allah’a şerik ve ortak tanımak, anne babaya zulüm ve kötülük yapmak. Bir de yalan söylemek ve özellikle de yalan yere şahitlik yapmak. Dikkat edilirse yalan söylemek, şirkle ve anne babaya kötülük yapmakla beraber anılmaktadır. Buna göre yalan söylemenin vebali / manevi ağırlığı, içki içmek, kumar oynamak, zina yapmak ve benzeri büyük günahların vebalinden daha büyüktür. Çünkü yalan söylemek, insanlar arasında güveni yok eder ve toplumu yozlaştırır. İslâm’ın güzel ahlakının bu konudaki yasaklamasına gerektiği gibi uygun hareket etmeyen Müslümanların ve İslâm âleminin, dünya milletleri arasında düşmüş olduğu yozlaşmayı anlatmaya gerek yoktur. Çare, güzel ahlakı bir bütün olarak yaşamak ve özellikle hayatın her alanında yalan söylememektir.
Yalan söylemenin haram olduğuna, insanların dünya ve ahiretleri açısından çok zarar verdiğine dair daha pek çok ayet ve hadis vardır. Bunun yanında, tarih boyunca insanları daha iyiye, daha güzele yönlendirmek için çeşitli yorumlarda bulunana âlim ve feylesoflar da daima yalandan uzak durmayı, doğruluk ve dürüstlükten yana olmayı önermişlerdir.
İnsanın vicdanında rahat etmesi, ailesinde mutlu ve toplumunda huzurlu olması için yalan söylemekten şiddetle uzak durması gerekir.
Bu güzel duygular içinde herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
3 yorum
Sayın hocam güzel bir konuya değindiniz, çok teşekkürler. Evet yalan söylemek, İslâm ahlakı ile bağdaşmamaktadır. Doğru. Kur’an ve hadisten gayet açık anlaşılıyor. Anlaşılmayan taraf günümüz Türkiyesinde yalan konuşmayan kaç tane müslüman var. Hemde menfaat temin etmek için konuşulan en zararlı yalanı konuşmayıp da kıyıda köşede garip kalan, yahu yalan söyleyip milletvekili, bakan, rektör, dekan olacağına sade ve fakat kaliteli müslüman olayım diyen kaç kişi var. Hz. Resulullah şöyle buyuruyor; müslüman herşey yapar amma başkasının hakkını gasbetmek için asla yalan konuşmaz. Ölçü bu. Bu ölçüyü birakın normal vatandaşa, akademik camiaya uygulayın bakalım sınıfı kaç kişi geçer. Ömründe ciddi bir bilimsel çalışma, makale yada kitap yazamayan, başkalarının yazdığıyla Prof. olup yalakalık, dalkavukluk, adam ayarlama yaparak Rektör olanlara ne demeli. Bana göre Türk Devlet üniversitelerinin rektörlerinin en az %30-40 ı bu kategoriye girer. . Evet “Yalanla İman Bir arada durmaz” ata sözü var fakat pratikte kaliteli müslüman bulmak çok zor
Sonuç, atasözümüz ne güzel “Millete verir talkını, kendi yutar salkımı” . Zaten mülümanlar yalandan, dolandan, cahillikten, tembellikten, yağcılıktan ve dalkavukluktan bir kurtulabilseler herşey düzelecek…
Sayın hocam! Çok teşekkür ediyor, selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. Sizin söylediklerinize ziyadesi ile katılıyorum. Ben, 14 sene Diyanette, 30 küsur sene İlahiyatta olmak üzere toplam 45 sene 2 ay görev yaptım. Sizin bu söylediklerinize çok değil, çok çok şahit oldum. İslam’a ölçü Kur’ân’dır. Benim hiç kimsenin inacını sorgulamaya ne hakkım var ne de haddim. Ancak ben, kim olursa olsun, Kur’ân’ı ölçü almayan, dediğiniz gibi menfaatı için her dalavereyi oynayan insanları hiç bir zaman Müslüman olarak değerlendirmiyorum ve benim Müslüman kardeşimdir diye saygı göstermiyorum. Sadece marha deyip gülüp geçiyorum. Allah hakkın, hakka uyan Müslümanın yardımcısıdır. Bugün bir buçuk milyar Müslüman, 3-4 milyon Yahudinin karşısında perişansa ve dünya milletleri arasında sürünüyorsa, hep birbirleri ile uğraşıp kavga ediyorsa, onları Müslüman olarak değerlendirmek yanlış olur. Allah Yahudinin dostu mudur? Yoksa Müslümanın düşmanı mıdır? Müslüman geçinenlerin kendilrini sorgulamaları gerekir. Gerçek budur. Ben bu gibi konuları işlediğim için, çok sıkıntı yaşadım. Hala sorgulanıyorum. Doçentliği mahkeme ile aldım. Yüksek Lisansı, Doktoray, Profesörlüğü zor aldım. Hep şunu düşündüm: “Eğilerek, el öperek, yalakalıkla şahsiyet fukarası bir doçent, profesör olacağıma, dağ başında onuru ile yaşayan bir çoban olmayı tercih ederim.” söylenecek çok şey var. Saygılarımla efendim.
Her iki hocamında ellerinden öperim sizden naçizane bir isteğim vardır ağır majör depresyon hastasıyım durumumu kelimelerle ifade edemem Allah rızası için dua istiyorum