“Kaht-ı rical”, “kıymetli insan yetişmemesinden ileri gelen devlet adamı ve yönetici kıtlığı” demektir. Artık Türkiye, sadece kaht-ı rical değil, görece nice vakittir, kaht-ı felâsife havası yaşamaktadır.
Felâsife feylesof (filozof) sözcüğünün çoğuludur. Çağdaş Türkçede eski Türkçe bir kelime olan felâsife ve feylesof artık kullanılmamakta, felâsifeye filozoflar, feylesofa ise filozof denmektedir. Biz incelememizde çağdaş Türkçeyi daha çok tercih etmekle birlikte dilin musikisi ve vurgu bakımından gerekliyse eski Türkçeyi de kullanmaktan geri durmadık.
Filozof, en basit anlamda felsefe yapan kişi, felsefe ise filozofun yaptığı iştir. Elbet bu tanımlama kapalıdır. Öyle ya, filozofun yaptığı felsefe nedir, nasıl yapılır? Netameli sorulardır bunlar.
Düşünce tarihinde felsefenin ne olduğu üzerine bir uzlaşı sağlanmış görülmez. Dahası felsefenin ne olduğu hususunda uzlaştırılması imkânsız görünen fikir ayrılıklarına rastlanır. Felsefenin ne olduğu konusunda uzlaşmaz görünen fikirler arasında biraz tuhaf gelse de felsefenin nasıl yapıldığını kavramak, felsefenin ne olduğunu ortaya koymaktan daha kolay görünür. Çünkü felsefe felsefenin ne olduğuna göre daha açık görünen bir dizi ilkeye dayanılarak icra edilir.
Felsefe yapma ilkeleri “öznellik, eleştirel tavır, kendi içinde tutarlı olma, rasyonelliği kaybetmeme ve bütüncül bakma” şeklinde sıralanabilir.
Filozoflar, yöneldikleri şeyi, ki buna en geniş anlamda varlık ya da varolan derler, felsefe yapma ilkelerini ihlal etmeden, anlamaya çalışırlar. Bu, bazen bir çözümleme bazen de bir temellendirme şeklinde tezahür edebilir. Elde edilmek istenen ise, nihayette yönelinenin bilgisidir. Felsefe de -ifade edildiği şekliyle en geniş anlamıyla- varlığın ya da var olanın ne olduğunu anlayıp anlatmaya çalışan filozofun öne sürdüğü düşüncelere, fikirlere denir. Bu bağlamda gerek filozof gerekse filozofun icra ettiği felsefe ile öne sürdüğü fikirlerin beşer tarihinde bazen olumlu bazen olumsuz nadiren de tarafsız algılamalara ve tavır alışlara maruz kaldığı dikkat çekmektedir. Bizim bu çalışmada yaklaşımımız da yukarıda resmedilen algı ile tavır alışın ötesine aşmayacaktır.
Başalarken ifade edelim, çalışmamızın konusu “filozof” kavramının algısal çözümlemeleri ile felsefeye ya da filozoflara karşı takınılan tavırların sergilenmesi değildir. Bu nedenle biz bu araştırmada öncelikle “filozof” sözcüğüne yüklenen olumsuz ve tarafsız anlamaları bir tarafa bırakarak hem filozofu hem de felsefeyi olumlu anlamda kullandık. Çünkü biz bu yazıda filozofu (hakîm), “hak zemininde hakikatten taviz vermeden yaşadığı devrin bazı sorunlarına çözümler sunabilen hikmet ehli bilge insan”; filozofun yaptığı işi ise felsefe (hikmet) olarak anladık. Zira bizim nazarımızda hak, gerçeğe; hakikat, gerçeğin ilmine; hikmet, dalalete engel olan bilgiye; hikmet ehli bilge insan ise, sapkın fikir ve inançlara engel olan ilim ve bilgi sahibi kişiye tekabül etmektedir.
Öte yandan “ilim ve bilgi sahibi kişi” derken, günümüz Türkçesinde eşanlamlı olarak kullanılan “ilim” ve “bilgi” kelimelerini yan yana getirerek dilbilgisi bakımından eski Türkçe ile yeni Türkçeyi birleştiren vurgulu ya da anlam açısından kusurlu bir cümle inşa etmedik. Aksine “ilim ve bilgi sahibi kişi” ikilemesini bile isteye kullanmak suretiyle ilim ve bilgi ikilemesi ile ilmin bilgiyi kuşattığına dikkat çektik. İlim ile bilgi kelimelerinin muhtevaları dikkate alındığında değişik nokta-i nazarlardan ayrışan ve birleşen yönleri kolaylıkla tespit edilebilir. Ancak bu çalışmada öncelikle incelemek istediğimiz husus, ilim ile bilgi kelimelerinin ayrışan ve birleşen yönlerini ortaya koymak değildir. Sadece yanlış anlaşılma ihtimalini mümkün olduğunca ortadan kaldırmak için küçük bir açıklama yaparak incelenen konuya girebilmektir.
Yalçın Koç, bizim gözümüzde, tarafımızdan yapılan felsefe tanımına binaen filozoftur. Lâkin hemen ifade edilmeli ki, Koç, eserlerinde genel anlamdaki felsefe ve filozof algısına referansla felsefeleri ve filozofları eleştirdiğinden olsa gerek, kendisini bir filozof olarak görmemektedir. Zira onun nazarında felsefe (philosophia) Grek-Latin Kilise diyarı ile bu diyardan etkilenen coğrafyalarda görülen haktan kopuk, hakikate temas etmeyen fikirler (fikriyat) yığınından ibarettir.” Filozof (Philosophos) ise bu fikirlerin içinde kaybolmuş bir bireydir. Bu nedenle Grek-Latin Kilise diyarı, ne öteden beri nakledile gelen ne de günümüz dünyasının ürettiği pek çok soruna dün olduğu gibi bugün de bir çözüm üretememektedir.
Koç, felsefeye ve filozofa yüklediği olumsuz anlamdan ve başarısızlıktan hareketle kendisine “filozof” ve yaptığı işe de felsefe denmesinden uzak durmak istemektedir. Kendince haklı gerekçelere de sahiptir. Çünkü Koç’a göre Grek-Latin Kilise diyarında yaygınlık kazanan felsefî fikirler, haktan kopmuş hakikate temas etmeyen düşünüşlerden ibaret olduğundan Koç, felsefeyi, filozofları ve felsefî fikirleri, sıkı bir eleştiri ile yapı-söküme uğratarak çürütmek ister. Yaptığı işe ise nazariyat adını verir. Nazariyat nefsin kendiliğinde etkin olan hafıza, muhayyile, idrak gibi güçlerine dayanarak doğan basit manzarayı seyir ile başlayan bir icraatıdır. Basitten murat, bireşime (sentez) ve ayrışmaya (analiz) ihtiyaç duymayan sadelikte olmadır.
Koç, her ne kadar felsefeden uzak durmak istese de yaptığı işin bir felsefe olduğu ithamından kurtulması zor görünmektedir. Ancak onu eleştirdiğine indirgemekten de kaçınmak gerekir. Çünkü Koç, bizim anladığımız ve tanımladığımız esasta felsefe yapmakta ve filozof olarak anılmayı hak etmektedir. Bu durumda Koç’un karşısına aldığı; felsefe (hikmet) ile filozof (feylesof/hakîm) değil, “philosophia” ile “philosophos”tur.
Hemen uyaralım: Koç, eserlerinde “felsefe” ile “philosophia”yı, feylesof” ile “philosophos”u kesinlikle ayırmamaktadır. Onun nazarında felsefe, “philosophia”, filozof (feylozof) ise “philosophos”tur. Lakin bizim lügatimizde “Philosophia”, felsefe (hikmet); “philosophos”, filozof (feylozof/hakîm) değildir. Benzerlik sadece telaffuzdadır. İçerik özellikle Türk -İslam düşüncesi bakımından tamamen farklılaşmıştır.
“Philosophia”, felsefe (hikmet); “philosophos”, filozof (feylozof/hakîm) değildir” ifadesi, ilk etapta kafaları karıştırabilir. Lakin bizim anlatmaya çalıştığımız, öyle kafaları karıştıracak bir mevzu olarak düşünülmemelidir. Zira durum gayet açıktır. Kısaca izah edelim.
Grekçe kökenli “philosophos” sözcüğü, Osmanlı Türkçesine “feylesof” olarak aktarılmıştır. Feylozof kelimesinin çoğulu, yukarıda da ifade edildiği gibi, felâsifedir. Türk-İslam düşüncesinde feylesof, “hakîm” kelimesi ile eşanlamlıdır. “Philosophia” ise “hikmet” kelimesiyle karşılanmıştır. “Felsefe” ise, Grek-Latin düşüncesiyle temasa geçildiği dönemde sık kullanılan bir sözcük değildir. Bu nedenle hikmetin “philosophia”ya indirgenerek ona “felsefe” denmesi, nispeten geç bir dönemdir. Koç, elbette karşısına hikmeti değil, “philosophia”ya indirgenen felsefeyi; hakîm olan filozofu değil, “philosophos” ile özdeşleşen filozofu almaktadır.
Neticeyi kelam felsefe ile filozofun Grek-Latin diyarında rastlanan philosophia ile philosophus sözcüklerindeki ses benzerliği, sadece Grekçe yahut Latince ya da başka bir dildeki bir sözcüğün Türkçede ifade edilmesinden ibarettir. Bir başka ifadeyle; Grek-Latin diyarının “philosophia” ve “philosophos” sözcüğüne yüklediği anlam ile Türk muhayyilesinin felsefe ve filozof kelimesinden anladığı özdeş değildir. Bu nedenle Grek- Latin diyarının “philosophia”sını, Türk düşüncesinin felsefesine, “philosophos”unu da filozofuna indirgenmesi doğru değildir. Açıktır ki, kültürel çeşitlilik dikkate alındığında bir dildeki kelime ve kavramları özdeşleştirme yanılgı doğurur. Bu nedenle asıl olan, bir dilde olanı anladıktan sonra onu diğer bir dilde ifade etmektir. Ancak bu, birebir nakletme değil, yaklaştıran bir anlamlandırmadır. “Philosophos”un filozof, “philosophia”nın felsefe olarak ifade edilmesi de böyledir. Bir yaklaştırma çabasıdır. Yaklaşık anlamalar özdeş değildir. Bu nedenle yaklaştıran ifadeleri özdeş görme indirgeyici bir tavırdır. Düşünürken indirgeyici tavır sıkça karşılaşılan hatalı bir durumdur. İndirgeme hatası, anlamı daraltır. Anlam kaymalarının üzerini örter. Dahası gerçek anlam tamamen kaybolabilir.
Hâsılı “philosophos”, anlam bakımından da “feylesof” (filozof) ile örtüşüyor ise -ki bu çok mümkün görünmüyor- Yalçın Koç, “feylesof” (filozof) değildir. Ama feylesoftan murat, “hak zemininde hakikatten taviz vermeden yaşadığı devrin bazı sorunlarına çözümler sunabilen hikmet ehli bilge insan” ise -ki bizce feylesoftan kasıt budur- Koç, bugüne kadar özellikle “nazariyat” bakımından ortaya koyduğu 17 kitap dikkate alındığında; “hak zemininde hakikatten taviz vermeden yaşadığı devrin bazı sorunlarına çözümler sunabilen hikmet ehli bilge insan” olarak iş gördüğünden feylesoftur. Bu haliyle Türkiye’de görece nicedir yaşanan “feylesof” yetişmeme sürecini bitirip eserleriyle “kaht-ı felâsife” sorununun nasıl aşılacağının yolunu göstererek Türk felsefe-biliminin önünü açmaktadır. Bu yaptığı iş itibariyle açığa çıkan felsefedir. Felsefeleri eleştiren nevi şahsına mahsus bir felsefedir. Lakin Koç ona felsefe değil, yukarıda da ifade edildiği gibi, nazariyat demeyi tercih eder.
“Philosophos” da yaşadığı devrin bazı sorunlarına çözümler sunmuştur. Ancak “philosophos”, “hak zemininde hakikatten taviz vermeyen bir düşünür” olamamıştır. Elbet “hak zemininde hakikatten taviz vermeme” kapalı bir ifadedir. Gerçekten de “hak zemini” ne demektir, “hakikat” nedir, “hak zemininde hakikatten taviz verilip verilmediği” nasıl tespit edilebilir, ölçüsü nedir? Soruları çoğaltmak mümkündür.
Toparlarsak, Koç’un yaptığı işin “philosophia” değil, felsefe (hikmet) olması ve onun bir “philosophos” değil de filozof (feylesof/hakîm) olması, yukarıda tevcih edilen suallere nasıl yanıt verilebileceğinin yolunu uygulamalı olarak göstermiş olmasından ileri gelmektedir. Kendisinin “nazariyat” dediği yöntemle yol alması onu Grek-Latin kilise diyarı ile bu diyarın etkisinde kalan “philosophos” ile “philosophos”un icraatı olan “philososphia”dan kesin çizgilerle ayırmaktadır. Lakin bu ayrışma onun bir filozof ve yaptığı işin de felsefe olduğu ithamından kurtaramayacaktır.
Büyük felsefe eleştirmeni Gazali de kendine filozof, yaptığı işe felsefe dememişti. Lakin dünya onu büyük bir filozof yaptığı işi de felsefe olarak gördü. Bakalım Koç, anılmak istemediği nitelemeden uzak kalabilecek mi?
2 yorum
Yalçın Koç, ilk etapta okuması ve anlaması zor bir mütefekkir. Lakin anlaşıldığında Türkiye için Türk elaefesi ve bilimi için ufuk açıcı. Türkiye Y. Koç ‘u zamanla tanıyacak ve müstefit olacaktır. Yalçın Hocayı tanıtan bir yazı okumaktan çok mutluyum. Anadolu Mayası kitabının müellifi Y. Koç sıra dışı bir insan.
Ufuk açıcı bir yazı olmuş, öncelikle elinize sağlık. Benzer konuları yakın dönemde benim de aklımda bir gidip bir geldiği için böyle bir açıklamayı çok beğendim, bence çok değerli. Yalnız başlık ile yazınız hakkında bir merak uyandırmıyor, konunun özü felsefe ve filozofi olunca “Yalçın Koç’un filozofi ve felsefeye bakışı veya görüşleri”. güzel olurdu diye düşündüm. Belki bir alt başlıkta onun eserinin ismini verebilirdiniz. Daha güzel olabilirdi çünkü sonuçta Yalçın Koç “Nazariyat” ismini vermiş siz onun eserine atıf yapıyorsunuz. Teşekkür ederiz.