“Yalnız” kelimesi genelde kendi toplumundan uzaklaşmış ve tek başına, zahitçe hayatını sürdüren kimse için ifade edildiği gibi, vatanından uzak diyarlarda, gurbette yaşayan kimse ve aynı zamanda düşünce yönünden yaşadığı toplumun bireylerinden çok uzaklaşmış kimse için de kullanılır. Düşünce yönünden bir toplumun bireylerinden uzaklaşmış, ancak tutum ve davranış bakımından o toplumla birlikte ve uyum içinde kalan kimse zorunlu olarak kendi özünü oluşturan birliğini ve tutarlılığını yitirir. İnsan kendi hakikatleri olan inandığı düşüncelerini açığa çıkarıp topluma yansıtamadığında, tutum ve davranışlarını onlara göre düzenleyemediğinde kendi gerçek tabiatından uzaklaşarak bir tür ikileme tutsak olur. Böyle bir durumda insan tutsak düştüğü yerde toplumsal ilişkilerini pragmatizm temelinde düzenleyebilir. Ancak böyle bir pragmatizm kesinlikle onun özüne ve gerçek kimliğine uygun değildir. Böylesi bir ikilem insanın kendi kendine yabancılaşmasına sebep olabilecek büyük bir musibet sayılır. Burada önemli olan şey, insanın düşünce bakımından içinde bulunduğu toplumun bireylerinden uzaklaştığında karşı karşıya kaldığı ikilemden nasıl kurtulabileceği meselesidir. İnsan ya inandığı ve özünü oluşturan hakikatlerinden vazgeçecektir ki bu onun var oluş gayesine aykırıdır; ya da mecburen yalnız ve garip hale geldiği bu yalnızlık ve gariplikten kurtulmak için bir tedbir düşünmesi gerekecektir (Dînânî, 2019, 155-156).
İnsanların yalnız kalmalarının çeşitli nedenleri olabilir. İnsanın içinde bulunduğu sosyal, ekonomik, dinî, kültürel şartlar insan üzerinde büyük bir etki yaratır. İnsan psikolojisini derinden etkileyen bu şartlar zamanla insanı yalnızlığa ve psikolojik bunalımlara itebilmektedir. İnsan üzerinde bu derece etki eden şartlar, insanı itidal durumdan çıkarıp ifrat ve tefrite zorlamaktadır.
İnsanın yalnız kalması fiziksel, duygusal/ruhsal veya bireysel ve toplumsal açıdan olabilmektedir. Her bir durumun insan yaşantısı üzerinde büyük bir etkisi olduğu bir gerçektir. İnsanın en çok etkilendiği yalnızlık türü ise ruhsal açıdan yalnız kalması ve kendisini bir boşlukta hissetmesidir. Yalnızlık psikolojisi, insan için olumsuz bir durum olarak görünmekle beraber peygamber ve filozof için alternatif bir durum olarak göze çarpmaktadır.
Peygamber ve filozof için yalnızlığı duygusal bir durum olmanın ötesinde bir hakikat, amacı gerçekleştirmek için bir araç olarak görmek gerekir. Peygamberin yalnızlığı, halkı daha iyi anlayabilmek, inandıklarını anlatabilmek, hakikati onlara yansıtabilmek için bir hazırlık, yetkinlik ve uzmanlık durumudur. Hemen hemen bütün peygamberlerin hayatlarında böyle süreçlerin yaşandığını görüyoruz. Bu süreçlerden geçmek, terkedilen arenaya tekrar dönmenin hazırlığı ve arzusudur aslında. Bu yalnızlık, toplumdan bir kaçış, toplumu kendi haline bırakma, toplumu terk etme, mistik bir sufinin münzevi ve züht hayatını yaşamak asla değildir. Peygamberin yalnızlığı ulaşmış olduğu müstefad akıl mertebesinde Faal Akılla irtibatı vesilesiyle sahip olduğu bilgileri tahayyül gücünde anlatabileceği sembolik ifadelere dönüştürerek toplumun anlayabileceği bir düzeye getirme aşamasıdır. Dolayısıyla peygamber topluma dâhil olmak, toplumla kaynaşmak için yalnız kalmaktadır. Bu yalnızlık peygamberin kendisini gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğu bir şeydir. Yalnızlık, sonraki aşamalarda peygamberi daha hazır, daha heyecanlı ve daha güçlü kılmaktadır.
Aynı durum filozof için de geçerlidir. Filozofun hayatında sonsuz bir inziva hayatının yeri yoktur. Mütevahhid, doğal ve işraki filozof sıfatlarından hangisini taşırsa taşısın hayatının belli dönemlerinde yalnız kalmak bir filozof için de kaçınılmazdır. Filozof, ulaşmış olduğu müstefad akıl mertebesinde, içinde bulunduğu toplumun bilgi seviyesinin çok üstünde bir bilgiye sahip olup, toplumun içinde bulunduğu sıkıntılardan mutsuz olmakta ve düşüncelerini anlatacağı, kabul ettireceği bir zemin bulamamaktan ıstırap duymaktadır. Ya inandıklarından vazgeçecektir ki bu kendi kendisini inkâr anlamına gelecektir. Ya da toplumdan bir süre uzaklaşarak bu konuda nasıl bir siyaset izleyeceğini düşünecektir. Birinci tercih filozofun kişiliğine ve yaşam tarzına aykırı bir durum olduğu için ikinci tercih ona daha cazip gelmektedir. Bu bakımdan o, bir süre yalnız kalmayı seçerek topluma katılmak ve toplumu etkilemek için daha güçlü stratejiler belirlemektedir. Bu yalnızlık, kendisine daha güçlü bir kişilik olarak topluma dönmesi yolunda alternatif perspektifler vermektedir. Bu bakımdan filozofun yalnızlığı, toplumun sorunlarından bir kaçış, problemlere karşı ilgisiz kalma, umursamama şeklinde algılanmamalıdır. Filozofun yalnızlığı, aynı zamanda duygusal, psikolojik bir hastalık da değildir. Filozof, her zaman zihnindeki bilgi birikimi ve farklı var oluş tarzıyla zihnen yalnız değildir. Çünkü her zaman zihnini meşgul eden bilgi birikimine sahiptir. Filozof, cismen yalnız gibi görünse de zihnindeki düşüncelerinden dolayı hep çokluk yaşamakta, bu düşüncelerinden vaz geçmeden topluma dâhil olmak istemektedir. Yalnızlığının tek gayesi bunu gerçekleştirmenin yöntemlerini bulmaya çalışmaktır.
Peygamber de filozof da hakikat peşinde koşan, ancak hakikate ulaşmak için farklı yöntemlere sahip kişiliklerdir. İslâm filozoflarına göre aralarında sadece metot farklılığı vardır. Peygamber hakikati bir anda, sahip olduğu güçlü tahayyül ve sezgisiyle yukarıdan aşağıya doğru getirmektedir ki dini anlamda bu vahiydir. Filozof ise aynı hakikate aşağıdan yukarıya doğru uzun ve meşakkatli bir yol izleyerek ulaşmaya çalışmaktadır. Ulaşılan hakikatin toplum nezdinde bir karşılığının olması için peygamberin yöntemi yine farklıdır. Peygamber, hakikati topluma sembolik ifadelerle anlatarak onların anlamalarını sağlamaktadır. Peygamberin yalnızlığının gayesi bu zemini hazır hale getirmektir. Filozofun bu hakikatleri felsefi bir dille, üst düzey ulema için ifade etmesi, dini ve felsefi hakikatler arasında farklılaşmalara sebep olmaktadır. Bu da filozoflara karşı bir tepkiyi beraberinde getirmektedir. İşte filozofun yalnızlığı bu tepkiyi ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu tepkinin maalesef bazen sınırları zorladığı da bir geçektir. Şu var ki peygamber olsun veya filozof olsun ikisi için de yalnızlık, bulundukları toplumun sorunlarına çareler arama düşüncesi ve gayretinden başka bir şey değildir.