21. yüzyılın muhtemelen ilk yapay zekâ filozofu olan Matt Carter 2007 yılında yayınlanmış olan Zihinler ve Bilgisayarlar: Yapay Zekâ Felsefesine Giriş adlı kitabını şu cümlelerle başlayan bir pasajla sonlandırmaktadır:
“Artık kitabın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Şimdi yapay zekânın mümkünlüğüyle ilgili ne türden belirlemelerde bulunabileceğimize dair düşünmek zamanıdır. Giriş seviyesinde bazı kurgusal argümanlar görmüş olmamıza rağmen henüz güçlü bir yapay zekânın imkânsız olduğuna bizi inandıracak herhangi bir şeyle karşılaşmadık. İlk bakışta, ileriki felsefi soruşturmaların belirlemelerine bir ödün vererek; öyle görünüyor ki, bizim sahip olduğumuz zihinler anlamında bir zihne sahip bir bilgisayar tasarlamak pekâlâ mümkündür.”[1]
Carter’ın bu cümleleri kurduğu 2007 yılından bu yana tüm dünyada birçok gelişme yaşandı. Sözgelimi tek kutuplu dünyadan (1989-2016) çok-kutuplu bir dünyaya (2016- ) geçiş deneyimleri teşekkül etti. Bir uluslararası literatür bunu İkinci Soğuk Savaş döneminin başlangıcı olarak, bir diğeri Teknoloji Soğuk Savaş döneminin başlangıcı olarak ve dünyanın doğusu ile batısının ortasında yer alan bir uluslararası literatür de Çok-Kutuplu Yeni Dünya Düzenine geçiş süreci olarak adlandırmayı öneriyor. Türkiye bütün adlandırmaların ve izah yollarının kavşağında bulunuyor ve her üç literatür de kendini ülkemizin denge deneyimlerine göre güncelleyecek gibi görünüyor. Yapay zekâ teknolojisi diğer ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel değişkenlerden daha fazla dünyayı etkiledi. 1945 yılıyla birlikte dünyayı nükleer teknolojilerden daha fazla etkileyen bir olgu kitlesel göçler ise bir diğeri de kuantum elektrodinamiği, bilgisayar, internet ve sosyal medya bileşenlerinin sürekli tetiklediği bir teknoloji olarak yapay zekâdır. ABD ile Çin arasındaki ekonomik ve siyasi rekabette yapay zekâ teknolojisi hakem rolünü üstlenecek gibidir. Yapay zekâ teknolojisinin bütün okuryazar insanlara tanıtıldığı, makine öğrenmesinin tartışılarak geliştirildiği ve artık insan zekâsının sınırları ile yapay zekânın potansiyellerinin karşılaştırıldığı bir zamanda ABD içerisinde iki tane görüş yapay zekâ teknolojisinin muhtemel gelecek tarihini konumlandırabilmek için rekabet içerisindedirler.
Oswald Campesato’nun saptamasına göre, “zayıf yapay zekâ” ve “güçlü yapay zekâ” denilebilecek iki adet Amerikalı yapay zekâ tasarımı bulunmaktadır. Zayıf yapay zekâ tasarımı Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ne aittir ve bu tasarım, yapay zekânın kendisinden beklenen işleri ve performansları yerine getirip getirmediğiyle ilgilenmektedir. Carnegie-Mellon Üniversitesi’ne ait olan, “biyolojik makûliyet” olarak da adlandırılan ve Campesato’nun “güçlü yapay zekâ” dediği tasarıma göre, yapay zekânın kendisinden beklenen işleri ve performansları yerine getirirken izlediği yöntem ve süreçlerin insanların izlediği yöntem ve süreçlerin aynısı olup olmaması da önemlidir. Bu iki tasarımın pratikteki farkı şöyle tezahür etmekteir: Zayıf olan ilkinde yapay zekâyı oluşturan elektronik (yapay dokusal) maddenin insanın yerine getirdiği sözgelimi işitme veya görme işlerinin hedefleri baz alınarak imal edildiği görülebilmektedir. Güçlü olan ikincisinde ise sözgelimi işitme isteniyorsa insan kulağındaki bütün unsurlar, görme isteniyorsa insan gözündeki bütün unsurlar yapay zekâ aygıtına da eklenmektedir. Bunun bir sonraki aşaması işitme örneğinde başka canlı kulakların ve görme örneğinde başka canlı gözlerin söz konusu elektronik maddelere eklenerek canlı süreçlerin sunileştirilmesidir. Campesato, Blade Runner (Bıçak Sırtı) gibi Holywood yapımı film ve dizilerde güçlü zekânın kullanıldığını belirtmektedir.[2]
Yapay zekâyı insan zekâsı ile ilişkilendirerek ölçen 1950 tarihli Alan (Mathison) Turing testine (“taklit etme oyunu”na) göre, insan mı makine mi (bilgisayar mı) olduğu fiziksel olarak görülemeyecek ve işitilemeyecek biri insan diğeri bilgisayar iki maddi nesnenin kendilerine sorulan sorulara verdikleri yazılı cevaplar incelenir ve insan bilgisayardan ayırt edilemezse bu takdirde bilgisayarın hesaplama kabiliyetinden veya zekâsından emin olunabilir. Onun 1950 yılındaki varsayımına göre makineler bu testi geçtikleri takdirde düşünebilir oluyorlar. Eric Kleppen’in verdiği bilgiye henüz hiçbir makine veya bilgisayar Turing testini mükemmelen geçememiştir, ama 1966 yılında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü profesörü Joseph Weizenbaum’un yaptığı Eliza adındaki bir makine bir yargıcı kandırmayı başarmıştır.[3]
Turing testi yapay zekâ teknolojisinin veya yaygın kavramla makine ya da bilgisayarın ölçüsünün insan olduğunu göstermektedir. Nitekim insanı taklit edip ondan ayırt edilemediğinde bir makine başarılı olabilmektedir. Bu arada henüz 41 yaşındayken 1954 yılında hayatını kaybeden Turing’in baz aldığı makine teknolojisi, deneyimi ve tahayyülünün günümüzdeki internet tabanlı gelişmiş elektrik-elektronik-yazılım nitelikli aygıtlara kıyasla oldukça mütevazi ve geri olduğunu belirtmek gerekmektedir. Turing’in baz aldığı zihin performansı da hesaplamaktan ibaretti. Günümüzde yapay zekâ literatüründe insan zekâsı yapay zekâda modellenmek ve taklit edilmek üzere, “deneyimden öğrenme, iyi akıl yürütme, bilgileri hatırlama ve günlük yaşamın gereksinimleriyle baş etme” şeklinde tarf edilmektedir.[4] Tarifteki “günlük yaşam” kaydı ile Carnegie-Mellon Üniversitesi’nin “biyolojik makûliyet” kavramı birlikte düşünüldüğünde insan ile yapay zekâ teknolojisi arasında veya yapay zekâya sahip olup onu kullanan insanlar ile ona sahip olamayıp da onu kullanamayan insanlar arasında ya da farklı yapay zekâ teknolojilerine sahip farklı insanlar arasında rekabetin gelişmesi beklenmelidir. Yapay zekâya sahip olup da onu kullanan ona sahip olmayan ve kullanmayandan, yapay zekâya sahip olup kullanırken yapay zekâ öncesi kültürü unutmayan da onu unutmuş olandan kuşkusuz daha avantajlı olabilecektir.
Burada yapay zekâ felsefesi bakımından iki önemli sorun çerçevesi söz konusu olmaktadır. Birincisi, yapay zihin ve davranışın bilinçle ilişkisidir. Makinelerin bilinçleri ve bu bilinçleri ölçen bilincin içeriği nedir? İkinci sorun, bilinci somutlaştıran tarihin hangi tarih olacağı sorunudur. Yapay zekâ teknolojisi hangi tarihin içinden okunmalıdır? 19. yüzyıl Batı tarih yazımı mı, 20. yüzyıl Amerikan tarih yazımı mı, 21. yüzyıl Çin tarih yazımı mı yoksa çok-kutuplu tarih yazımları birlikte mi baz alınacaktır? Daha özel olarak gelişmekte olan ve yapay zekâ teknolojisi üreticiliği hazırlığı aşamasındaki başka tarihlere göre mi olmalıdır? Sözgelimi modern öncesi İslam’ın çağdaş toplumsal deneyimleri tarih yazımında bir çerçeve olarak alınabilir mi? Bilinçle ilgili her soru ve sorunda hangi tarihin içerisinde kalınarak anlamlandırmanın yapıldığı sorunsalı merkeze yerleşir.
Türkiye’de yapay zekâ araştırmaları bakımından hem kuramsal seviye, hem yatırımcı çerçeve ve hem de kullanıcı-tüketici deneyimler bakımından önemli iş insanı ve aydınlardan birisi olarak dikkat çeken Taşkın Koçak konuşmacı olarak katıldığı konferans ve sempozyumlarda yapay zekânın kendi tarihçesini var ettiğini dile getirmişti. Onun söylemsel bilinç ve tarih tasarımına göre yapay zekâya coğrafya aidiyeti vermek artık zor görünmektedir. Onun değerlendirmesi bir taraftan yapay zekâ teknolojisinin pek çok devlet ve şirket özelinde gelişme hikâyesini büyük ölçüde kararlaştırmış olması ve diğer taraftan yeni aktörlerin kendileri merkezindeki bir tarih yazımı ihtimalinin çok gerçekçi olmayabileceği ile ilgilidir. 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki deneyimler bu yorumu doğrulamaktadır. Bununla birlikte yapay zekâ teknolojisi de dijital ağların yanı sıra belirli coğrafyalarda konuşlanmış devletlerin, şirketlerin ve kültürlerin mutlaka etkisinde kalacaktır. Bunun anlamı sahada yeni aktörlerin de muhtemel olduğudur. Bu etki yapay zekâ teknolojisinin zihin ve davranışlarının bilinçle muhtemel ilişkilerini tayin edecek gibi görünmektedir.
Bilgisayar bilimci K. R. Chowdhary’ın 2020 yılında yayınlanmış kitabı yapay zekâ felsefesini konumlandırırken mevcudiyet ve bilincin tarihle kurduğu ilişkiyi daha ziyade gelişim süreci bakımından alımlamaktadır.[5] Başka birçok çalışma gibi Chowdhary’nin çalışmasının da yapay zekâ felsefesini makine öğrenmesiyle sınırlı tutuyor görünmesi eleştirilmesi gereken bir vakıadır.[6] Vincent C. Müller’in 2018 yılında yayınlanmış editoryal bir kitap çalışması olan Yapay Zekâ Teorisi ve Felsefesi adlı kitap oldukça dikkat çekici uluslararası bir metindir, ama maalesef bu kitapta da öğrenme ve bilinç tarih bağlamında bir felsefi soruna evrilmiş görünmemektedir.[7] Yapay zekâ felsefesi çerçevesinde en kapsamlı metin niteliğinde olan Japon felsefeci Masahiro Morioka’nın Yapay Zekâ, Robotlar ve Felsefe adlı editoryal kitabı tarih felsefesi literatürüne dolaylı referansta bulunan bazı cümleler kurmaktadır, ama onda da tarih yazımı kavramı ile bilinç arasındaki ilişki eksik kalmış görünmektedir.[8] Yapay zekâ felsefesi adındaki bir kitabın ele alması gereken en önemli bilinç sorunsalı tarihtir.
[1] Matt Carter, Minds and Computers: An Introduction to the Philosophy of Artificial Intelligence, Edinburgh: Edinburgh University Press, 2007, s. 206.
[2] Oswald Campesato, Artificial Intelligence Machine Learning and Deep Learning, Dulles, Virginia, Boston, Massachusetts, New Delhi: Mercury Learning and Information, 2020, s. 4-5.
[3] Margaret A. Boden, Artificial Intelligence A Very Short Introduction, Oxford, New York: Oxford University Press, 2018, s. 31-32. Daha basit bir anlatım için bkz. Eric Kleppen, “What is the Turing Test?”, https://builtin.com/artificial-intelligence/turing-test#:~:text=In%20the%20Turing%20Test%2C%20a,it%20passes%20the%20Turing%20Test. (Erişim Tarihi: 13.08.2024)
[4] Campesato, Artificial Intelligence Machine Learning and Deep Learning, s. 2.
[5] K. R. Chowdhary, Fundamentals of Artificial Intelligence, New Delhi: Springer, 2020, s. 6-7.
[6] Chowdhary, Fundamentals of Artificial Intelligence, s. 375.
[7] Vincent C. Müller (Ed.), Philosophy and Theory of Artificial Intelligence 2017, Cham/Switzerland: Springer, 2018.
[8] Masahiro Morioka (Ed.), Artificial Intelligence, Robots, and Philosophy, Tokyo/Japan: Journal of Philosophy of Life, 2023, s. 14, 131.
2 yorum
Değerli hocam yapay zeka konusunda çok fazla akademik yazı okuduğumu söylememekle birlikte bugüne kadar okuduğum yazılar içinde en anlamlısı ve konuyu yerine oturtan tek akademik yazı diyebileceğim bir yazı kaleme almışsınız tebrik ediyorum teşekkür ediyorum Allah razı olsun diyorum daha nice bu türlü yazılar yazmanızı hususunda Rabbimden size fırsat ver imkan vermesini niyaz ediyorum
Yakup Civelek Bey Hocam lütfetmişsiniz ve okuyarak teveccühte bulunmuşsunuz. Teşekkür ederim. Duanız beni ayrıca mutlu etti. Aynı duayı zât-ı âliniz için de ederim. Yapay zekâ felsefesi araştırmaları bakımından umuyorum zaman içerisinde Türkçede kaydadeğer bir mesafe kat edilebilecektir. Benim yazımın da bu yolda bir katkısı olmasını dilerim. Var olunuz.