Uluslararası felsefi literatürde son yıllarda en dikkat çekici başlıklardan bir tanesi gerçeklik ile sağduyu arasındaki ilişkidir. Sözgelimi Michael Huemer’in Knowledge, Reality, and Value: A Mostly Common Sense Guide to Philosophy (Bilgi, Gerçeklik ve Değer: Büyük Ölçüde Sağduyuya Dayalı Felsefe Rehberi) adlı kitabı bunlardan bir tanesidir. Kitap, felsefenin ne olduğunu anlatmak için antik Yunanistan’da yaşamış efsanevi veya kurgusal bir hikâye kahramanı olan Theseus’un gemisini sorunlaştırmaktadır. Hikâyeye göre Theseus Akdeniz’de dolaşıp kahramanca işler yapan ve başka güçlü insanlara galip gelen bir insandır. Gezilerini ahşaptan yapılmış gemisiyle yapan kahraman her aşamada eskiyip yıpranan gemisinin tahta parçalarından birini değiştirmektedir. On yıl süren yolculuğun sonunda gemide değiştirilmiş parça kalmamıştır. Burada bir tanesi felsefede hep bilinen ikincisi yeni iki tane soru sorulabilir: (1) “On yılın sonunda Theseus hâlâ ilk baştaki gemiye mi sahipti, yoksa artık tamamen yeni bir gemisi mi vardı?” (2) “Diyelim ki biri, Theseus’u tüm bu yıllar boyunca takip ediyordu ve onun attığı eski tahtaların hepsini topluyordu. On yılın sonunda; bu kişi tüm orijinal parçaları bir araya getirerek (epey yıpranmış ve çirkin görünen) bir gemi inşa etti. Bu gemi, Theseus’un başlangıçta sahip olduğu orijinal gemi midir?”[1] Felsefenin bazen hakikat bazen pratik düşünme sorunlaştırması olarak anlatıla gelen çerçevesi aslında bu iki soruyla ifade edilebilir. Huemer’in kitabı fevkalade bir kitap değildir, ama maddi bütünlük sağduyusuna bağlı kalmaya çalışan bir kitaptır.
Öncelikle maddi bütünlük sağduyusu; birbirinden farklı insanlar arasında güveni ve gereksinimleri giderici işbirliklerini mümkün kılacak seviyede bir iletişimi başlatan ve devam ettiren bir ortak kabul için hangi görünür bileşenlerin ne tür bir sırayla hesaplanmaları gerektiğine ilişkin nedensellik bilincidir. Özellikle hukuk (fıkıh), iktisat, tıp ve fizikte söz konusu olan ispat yükümlülüğü ve günlük yaşamda deneyimlenen olguya dayalı algısal iletişim maddi bütünlük sağduyusu olmaksızın gerçekleşemez. İnsanların gerçeklikte ve her zaman ve yerde geçerli şartlarda birbirlerine güvenmelerini temin eden bir iletişim içeriği mevcuttur. Bu iletişimin ilk gerekleri ya da unsurları ile tamamlayıcı gereklerini veya unsurlarını birbirinden ayırt etmek önemlidir. Sözgelimi insan önce biyolojik bir canlı sonra psikolojik bir canlıdır. Örneğin sağlıklı olmayan bir insanın dili, dini, rengi, cinsiyeti, yaşı, fiziksel ve ekonomik özellikleri ikincildir. Bir belediye otobüsünde bile belirli bir güven seviyesi etrafında konuşlanarak yolculuk eden; güvenlerini büyük ölçüde sosyal ve siyasi bir örgütlenme, otobüsle ilgili bir yolculuk güzergâh bilgisi, para ödemeye dayalı bir yükümlülük ve başkalarına zarar vermeyecek olmaya dayalı bir görüntü garantiye almaktadır. Bu garantiye rağmen insanlar mahremlerini belediye otobüslerinde konuşmaz ve tanıştıkları herkese borç para vermezler. Bu türden bağlamsal farklılıklar insanın çokça dile getirilen duygusal veya içsel özelliklerinden ayrı değildir. Duygu, insanın bedeniyle yaşadığı deneyimsel etkileşimlere verdiği duyusal tepkidir ve maddeye yani nedenselliğe bitişiktir. İçsel özellik duyguların karar kılmasıyla gelişmiş bir tür maddi veya nedensel alışkanlıktır. Duygular ve içsel özellikler insan yaşamında tamamlayıcı unsurlar veya gerekler olup bunları belediye otobüsünde karşılaşmaları planlı olmayan insanların birbirleriyle her ilişki ve iletişimlerine genelleyip uygulayamayız. Kişisel gelişimi henüz bu ayrım için hazır olmayan insanların ortak yaşamla ilgili sorumluluk ve yetkileri belirli bir planlama dâhilinde ayarlanmadığında her yaştan eksik deneyimli insanların duygu ve içselliği gerekçe göstererek tek taraflı bir deneyim girişimine mahal verilebilir. Popüler Amerikan kültürünün tüm dünyada sağladığı bireyselleşme yerel veya bölgesel aktörler tarafından emek verilerek planlı ve tutarlı yönetilemediğinde; tek taraflı deneyim girişimlerinin hayatı ifsâd ettiği (spoil) bir dağınıklık ile karşı karşıya kalınabilmektedir. Çocukların küçük yaşlarda anne ve babalarını yönetmeye başlamaları bunun bir örneğidir. Günümüzde tüm dünyada yaygın olan bu vakıa; felsefeye, bilime ve ekonomiye olduğundan daha fazla kültüre ve dine zarar vermektedir. Bunda teknolojinin bir ölçüye kadar payı bulunduğu gibi esas sorumluluk yaşama ilişkin nedensellik bilincini geçiştiren günlük yaşamın her aşamasında karşılaşılan insanların hepsine aittir. Yapay zekâ bunu tek başına onaramaz ve bu gerçeği fark ettiğinde sıradan insanlarla karşılıklı işbirliğinden vazgeçebilir.
Huemer, kitabında sıradan hataların insanları genel seviyede olumsuz etkilediğini ve “Meksika yemeği satan bir mağazada boş yere beklemek gibi” sadece vakit kaybına yol açtığını, ama felsefi veya sağduyusal hataların kimi zaman “yaşamın israf edilmesi gibi” daha büyük ve pek de telafi edilemez sorunlara yol açtığını belirtmektedir. Bu çerçevede irrasyonalitenin yani sağduyuya ve nedensel kanıtlamaya aykırı olanın kendisinin aslında ahlaka da aykırı olduğunu saptamaktadır. Herhangi bir inanç eğer kanıtlanabilir gerekçelerden yoksun ise ahlaki olarak da sakıncalı olabilir. Bu meyanda Huemer bir aracın bir ağaca çarptığı ve şoförün bilincini kaybettiği bir trafik kazasına tanık olan bir kişi örneğini vermektedir. Tanık olan kişi arabanın alev alacağını düşünerek şoförün emniyet kemerini çözebilir ve onu araçtan uzağa taşıyabilir. Ama bu esnada sürücünün omurilik yaralanması yaşadığı ortaya çıkarsa ve araç da yanmayacaksa yardımcı olmaya çalışan kişi iyi bir şey yapmış mı olacaktır yoksa her şey kişinin niyetinin ve şoförün sağlık durumunun beraber katıldığı bir ahlaki soruşturmaya mı bağlı olacaktır?[2] Sağduyusal hata bakımından bu örneğin ne kadar yeterli bir örnek olduğu ve arabanın yanacağına ilişkin inancın omurilik zedelenmesi ihtimalini göz ardı etmek üzerinden ahlaki bir yanlışlığa ne kadar bağlanabileceği tartışılabilir olmakla birlikte günümüzde insanların kendi menfaatlerini az bir maliyetle giderme telaşlarının sağduyuya aykırı ne tür beklentilere yol açtığı ve bu beklentilerin meydana getirdiği toplumsal ilişkilerde ne yaşamların israf olduğu artık gözlemlenebilmektedir. En önemlisi de insanların başka insanların kendilerinden daha az zeki olduklarını düşünerek onlara duygu ve içsel özelliklerin yüceliği ve maddeye ve nedenselliğe indirgenemezliği gibi bir önyargı ve yönelimle yaklaşmalarıdır. Böylece hem sosyal ilişkilerin güven zemini zarar görmekte ve tamamlayıcı kavramlar itibarlarını yitirmekte; hem de yapay zekâ ve dijitallik temelli toplumsal mevcudiyete gereksinim artmaktadır.
Yaşadığımız dünyanın insanları ilgilendiren içeriğinde ‘vardan yok çıkmaz, yoktan da var çıkmaz’ denilirken kastedilen evrenin veya varlığa gelmenin İlâhî yaratmayla ilgili bir başlangıcının bulunmadığı değildir. Öte yandan Kuantum mekaniğinin dalga-parçacık ikiliğinden söz etmesi; vardan yokun, yoktan varın çıktığı anlamına gelmemektedir. Eldeki hesap verilerinin her zaman yeterli olmadığı sonuçların da mümkün olabileceğini kabul etmektedir. Özdeşlik ve nedenselliğe dair Protagoras ile başlayan Pyrrhon, Sextus Empiricus, Gazâlî, David Hume, Charles Sanders Peirce, Ludwig Wittgenstein ve Paul Feyerabend gibi birçok filozofla devam eden eleştirilerin amacı; nedenselliği ve sağduyuyu inkâr etmek değil, bu iki kavramı kabul edecek yeni insanların ve işletecek yeni bir toplumun varlığına yer açmaktır. Antoine Lavosier ile ilişkilendirilen “maddenin veya kütlenin korunumu” ya da ‘toplam neden veya etkilerin bağlandığı toplam sonuç veya edilgilerin bulunduğu’ kabulü kelâm ve fıkıh yapabilmek için de, felsefe ve fizik yapabilmek için de, sosyoloji ve psikoloji yapabilmek için de, Allah’ın mevcudiyetini izah edebilmek için de ve hatta bir bakkal veya marketten alışveriş yapabilmek için de gereklidir. Bu nedenle maddi bütünlük sağduyusunun bulunmadığı durumlarda ya deneyim eksikliği, ya davranış bozukluğu, ya mecburiyet veya art niyetin varlığından söz edilebilir. Yapay zekâ döneminde sağduyu en az bilgi teknolojileri ve yapay zekânın kendisi kadar önemli ve hayatidir. Buna sağduyu denilebildiği gibi maddi bütünlük sağduyusu veya pragmatik sağduyu da denilebilir.
[1] Michael Huemer, Knowledge, Reality, and Value: A Mostly Common Sense Guide to Philosophy, Amazon Kindle Baskısı, 2021 (e-kitap), s. 18 (normal baskıda s. 2).
[2] Huemer, Knowledge, Reality, and Value: A Mostly Common Sense Guide to Philosophy, s. 47-48.
1 yorum
Hocam elinize sağlık, ancak kafam çok karıştı. Huemer öz olarak, yaşama sağ duyu ile yapılan felsefi yorum bizi hakikate ulaştırır mı demek istemiş?