Postmodernizmin temel kavramlarından birisi olan yapıbozum, dilden başlayarak bir metnin temel çelişkilerini, niyetini, içeriklerini deşifre ederek o metni merkezsizleştirme girişimidir. Yapıbozumunun ortaya çıkardığı sonuç, metnin artık hiçbir şey söyle(ye)mez hale gelmesidir.
Bu yazının temel problemi şudur; son 20 yıl içerisinde genelde birçok alanda özelde ise ilahiyatın farklı bilim dallarında geriye doğru giden yapıbozumcu okumalar olabildiğince artmıştır. Bu okumalar söz gelimi İslam tarihinde bütün dönemleri ve devletleri ıskartaya çıkarmakta, aynı şey kelam, fıkıh, tasavvuf okumalarında da gerçekleştirilmekte, İslam düşüncesinin tarihsel müktesebatı postmodern tabirle merkezsizleştirilmektedir. Dolayısıyla, geriye elde “bugün”ü inşa ederken temellerinizi yaslayacağınız bir tarih ve müktesebat kalmamaktadır.
Elimizdeki tüm müktesebat ve tarihin tabii ki eleştirilmesi gerekir. Eleştiri olmadan bilim ve geleceği inşa söz konusu dahi değildir. Fakat bu yapıbozumcu okuma, müktesebatın “bugün”e dair bir şey söyleme ve kendisi üzerine inşa etme kapasitesinden geriye bir şey bırakmamakta; dolayısıyla İslam düşüncesini boşlukta sallanmaya mahkum etmektedir.
1980’li yıllar, her bakımda kırılmanın yaşandığı önemli bir kavşak noktasıdır. Birincisi, Türkiye dışarıya açık bir modernleşme (=küreselleşme) sürecine geçmiştir. 1980’lere kadar bir şekilde gelenek üzerinden kendisini ifade eden dini söylem, gerek küreselleşme süreci gerekse modernleşme ile birlikte bir gelenek eleştirisine başlamıştır. Dikkat edilirse 1980’li yıllar dini söylemin gelenekten pozitif olarak kendisini ayrıştırdığı bir zaman dilimidir. Geri kalmışlığın temel sebebi gelenek olarak görülmüştür. Bu durum, özellikle 2000’li yıllardan sonra müktesebatın yapıbozumcu okumalara doğru evrilerek bugüne gelmesini sonuçlamıştır. Aslında yapıbozumcu okumalar, fundamentalizm ve neo-selefi hareketlerin teorik versiyonu olarak işlev görmüşlerdir. Yapıbozumcu söylem, bugün gelinen noktada, içinde gelişmemişliğin ve Batı karşısında ezilmişliğin ağırlığıyla duygusal çöküntü yaşayan ve bundan bir an önce kurtulmanın yolunu tarih ve müktesebatında hakim paradigmanın sorunsallaştırdığı noktalara atışlar yapmakta gören gençlere de çok iyi gelmiştir; onların kendilerini iyi hissetmelerini sağlamıştır.
Her bir kavramın içinden çıktığı paradigmanın niteliklerini ve problemlerini içeriğinde bulundurması gayet doğaldır. Bu bağlamda, postmodernlikte hakikatin parçalanmışlığı, bir yandan farklı okumalara kapı açarken diğer yandan “anlam” ve “temsil” problemlerini açığa çıkarmaktadır. Buna göre yapıbozumcu bir İslam düşüncesi okuması, bir yandan farklı okumalara kapı açmak, anlamda çoklu faktörleri ve sübjektif boyutu dikkate almak gibi yararlanıldığı zaman olumlu katkılar sunabilmekle birlikte, diğer yandan metinle hayat arasındaki temsil problemini derinleştirmekte ve geleneği bir müktesebat olarak tarumar etmektedir.
Peki biz bunu niçin sorun olarak görüyoruz? Bir kere İslam tarihi, kelamı, fıkhı vb. müktesebatın yapıbozumcu okuması, ele aldığı olayları, düşünceleri, ekolleri bir kültür, toplum, ekonomi ve siyaset gibi farklı “değme” noktaları ile bağlantılı okumamaktadır. İkincisi, bu okuma müktesebatın içerisinden ilkeler çıkarıcı değil, tarumar edici bir okuma olmaktadır. Çünkü çoğunlukla bugünden bakılarak “geçmişin sorun”larını ayıklamaya yönelik bir zihniyetle yapılmaktadır. Üçüncüsü, bugünü inşa edecek bir gelenek bırakmamakta ve tarumar etmektedir. Dördüncüsü, okuma sorunsallaştırma noktaları yakalamak üzere yapılmadığından anokronik olmaktan kurtulamamaktadır.
Müslümanlar moderniteyle tanışalı birkaç yüzyıl oldu. İlk başta modernite karşısında oluşan Batı dışı toplumların yaşadığı büyüsellik ve hayranlık devam etmektedir. Batılı toplumların modernite üzerine geliştirdiği eleştiriler, müslüman toplumlarda tekrar edildi ve kısmi olarak geliştirildi. Şimdi içinde yaşadığımız postmodern durum, krizleri biraz daha derinleştirmiş, ortodoksisi olan tüm gelenek ve düşüncelere meydan okuyarak merkezsizleşmeyi harekete getirmiştir. Böyle bir konjonktürde Müslümanların kendilerini yeniden inşa etmeleri gerekmektedir. Fakat yapıbozumcu okumalar, tüm müktesebatı tarumar ederek, İslam düşüncesinin kendisini inşa edebileceği bir tarihsel uzam ve içerik bırakmamaktadırlar.
Bugün insan hakları, devlet, özgürlük, emek, siyaset, adalet vb. birçok kavramı, insanlığın sorunlarına çözüm olacak düzeyde yeniden tanımlamak ve içeriklendirmek, bilim ve düşünce adamlarımızı bekleyen bir görevdir. Bu inşanın en önemli ayağını ise, bugün acımadan tahrip edilen müktesebat oluşturmaktadır. Fakat anlattığımız bu durum bir statükoculuk olmayıp, bir denge haline işaret etmektedir.
Düşünce inşa etmek sorumluluk makamıdır. Eleştiri kılıcını elinize geçirdiğinizde önünüzde hiçbir şey bırakmazsınız. Ancak inşa süreci, ele aldığınız temanın tarihin dönemlerindeki uğrak noktalarına sıkı sıkıya merbutiyeti gerektirmektedir. Yoksa düşünceye “tarih atlat” oyunu oynatırsınız.
1 yorum
Mükemmel tespitler.