Günümüzde hastaya karşı etkin tedaviler ve uygulamalar yapılsa da yine de hasta, tedaviden sonra tam olarak izlenmekte midir? Bildiğimiz kadarıyla tedaviden sonra hastaya kontrol için tarih verilmekte ve eğer gelirse kontrol edilmektedir. Ancak, “ya gelmezse, kendi bilir” diyerek olay kapatılmalı mıdır? İşte, bu yazımızda bu konuya değinmek istiyoruz. Her zaman olduğu gibi hastaların numaralandırılmasına karşıyız. Ancak doğaldır ki randevu günü ve saati olacaktır. Çok gelişmiş ülkelerde hasta tedavi sonrası kontrol için gelmezse izlenmekte, aranmakta ve hatta evine gidilerek yoklanıp tedavi sonrası durumu kontrol edilmektedir.
Bilindiği gibi birçok tıbbi olayda konsültasyona gidilir. Hekimlikte konsültasyon, bir hastalık hakkında aşağıda sıralayacağımız nedenlerden dolayı hastanın hekimi ya da hasta veya ailesi tarafından diğer hekimlerden danışmanlık istendiği zaman yapılır. Burada hastanın hekimine güvensizliği söz konusu değildir. Tersine tehlikeli olabilen bir hastalığın tedavisi için yeni öneri ve işbirliğine gereksinim duyulmaktadır. Bilindiği gibi hastanın hekimine, hekimin de hastasına güvenmesi tedavide başarıyı sağlayan yoldur. Hekim, hastasının hastalığını ve tedavisini izlemede verdiği sözleri tutar ve ona sadık kalırsa sadakat ilkesini yerine getirmiş olur.
Bir hekim ya da hasta yakınlarının konsültasyona gereksinme duymaları için bazı olağanüstü koşullar gereklidir. Tedavisi olanaksız ve sonucu vahim görülen vak’alarda, hekim, sorumluluğu paylaşmak için; hastanın ailesi de son bir umut olarak konsültasyon isteyebilir. Herhangi bir hastalık, basit bile olsa, seyri normalden fazla uzarsa endişe yaratır ve her iki taraf da konsültasyona gidebilir. Herhangi bir hastalık normal seyrederken tehlikeli bir durum alırsa endişe yaratır ve her iki taraf da konsültasyon isteyebilir. Bazı durumlarda ise varlıklı aileler hiçbir gereği yokken, yalnız bir lüks, bir gösteriş olarak konsültasyona gidebilirler.
1960 tarihli Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 24. maddesinde ise konsültasyonla ilgili olarak şunlar yazılıdır: “Hasta konsültasyon yapılmasını arzu ederse tedavi eden hekim veya diş hekimi bu isteği kabul eder. Tedavi eden hekim veya diş hekimi, konsültasyon yapılmasını gerekli gördüğü takdirde durumu hastaya bildirir. Bu teklifin kabul edilmemesi hâlinde tedavi eden hekim veya diş hekimi hastasını bırakabilir.”
Konsültasyon teklifi normal olarak hekim ve diş hekiminden gelmelidir. Gerektiği zaman resmi ya da özel bir klinik şefi bile konsültasyon isteyebilir. Nitekim Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 21 ve 24. maddeleri klinik şeflerine bu hakkı tanımıştır. Hekim, hasta ve ailesinin konsültasyon isteğini önceden hissedip bu teklifi onlardan önce yaparsa hekimlik prestijini korumuş olur. Eğer teklifler hasta ya da ailesinden geliyorsa ve hekim tanı ve tedavi sonuçlarından kesin olarak eminse ve isterse bu teklife karşı çıkar. Sık sık konsültasyon istemek hekime olan güveni sarsar, konsültasyondan kaçmak da aynı sonucu verir. Burada hekimin hastasına sadık olması gerekir. Bu bakımdan hasta ya da ailesi tarafından gelen konsültasyon teklifini hekimin kabul etmesi daha uygundur.
Konsültasyon hastanelerde veya hastanın evinde yapılır ve tedaviden sonra da hastanın takibinin olması gerekir. Burada yararlılık ilkesi devreye girer ve hasta kontrol işini ihmal etse de hekimin ısrarla onu izlemesi ve gerekirse adresinde bularak sağlık durumunu, iyileşip iyileşmediğini görmesi gerekir. Aksi hâlde hasta kontrol randevusuna gelmiyorsa onu sorumlu tutarak ilgilenilmemesi, yararlılık ilkesinin çiğnenmesine ve zararlı sonuçların ortaya çıkmasına neden olur.